Nasıl başlasam acaba? Ne desem, neresinden tutsam.. İnanın bilmiyorum. Ben ki çiftlerin ayrılıklarına hiç ses etmeyen, bir köşede oturup onların aşklarını, yüreklerinde hissettiği o acı dolu sahneleri zevkle izleyen bir seyirciyim; Hele ki entrikaların, sektördeki diğer dizilere nazaran Baba Candır’da yer bulmaması beni rahatlıyordu. Nasıl olsa barışılır, bir ölüme çare yok. Ayrı ya da sevgili, izlet de nasıl izletirsen izlet. Ama baktım ki o iş öyle değilmiş arkadaş! Meğer iyilik meleği gibi ortalarda dolanıp ve fevkalade mantıklı, anlayışlı kılan “birlikte”yken yaşanılan aşkmış. Ayrılınca mekanizmalar tam tersine dönüyormuş..(Tabii olduğun kişiye aksetmen de muhtemel -yazar burada iyimser davranma jokerini kullanıyor-)
EcHal, ayrı ayrı kullanmayayım maazallah ben de psikopatlık falan yaparım şimdi yazarken, ha kavuştu ha kavuşacak derken yine kavuşamadı. Bu “kavuşamama” durumu, Ece'nin hislerine olan güvensizliğinden olmadığı için mutluyum. Belirsizliğe tahammülüm yok zira. Nitekim Ece'nin Haluk’la olan telefon sahnesinde dile gelen özlem o kadar mutlu etti ki.. Sarılma hayal olsun boş verin, neredeyse buluşacaklardı normal çiftler gibi^^
Aklı bir karış havada, bebek yüzlü beyaz atlı prens tipi.. Görürsen kaçırma!
İşte ne olduysa ondan sonra oldu ayol vallahi felaketler zinciri gibi yanlış anlamalar yakamızı bırakmadı son dakikaya kadar. İlla olacak canım yanlış anlama başımızın tacı (!) ama “Yok artık!” dedim ben şahsen. Hele o ellerinde çiçek, böcek Haluk; Levent’i Ecelerin evinde gördüğü an var ya hani Ece mesaj attı “özür dilerim” diye.. O an neydi be o mesajda bile yanlış anlaşılacak o kadar şey vardı ki mesela ben Haluk ile empati kurdum ve söyle düşündüm: Bu kız Levent’i seçti kesin ama çok da mahcup olduğundan bana bu mesajı atmayı lâyık gördü, sağ olsun.. Varın, hayal edin bakalım o kırılmaya yüz tutmuş altın kalpli Haluk ne düşünmüştür. Kim bilir.. Ne düşündüyse çok merak ediyorum, hangi kuvvet onu Şebo’nun kapısına ışınladı acaba?
Yazı devam ediyor..