Poyraz Karayel: Güç sizinle olsun!
Merhaba,

Aslında bu bölüm sonrası pek bir şey yazmak gelmiyordu içimden. Ama yılın son gününde, bu yıl hayatımda yer etmiş şeylerden birisi olan Poyraz Karayel’e dair birkaç şey söyleme ihtiyacı hissettim yine.

Bölümden çok bahsetmeyeceğim. Zira olmamıştı. Koskoca babadan zengin ve başarılı avukat Mete’nin cenazesinin figüran yetmezliğinden kimsesiz gibi 10 kişiyle kaldırılması, İsmail Karayel’in yaşıyor olmasının hiçbir heyecan yaratmaması, Bahri’nin eve gelen polislerin o kadar cesedi sorgulamaması (Sema bile katil oldu, düşün!), geçen hafta Noel olayına giydiren Zülfikâr’ın bu hafta kukuletayı bile takıp ‘Kırışmış’ alışverişine gitmesi, Sema’nın her gün görüştüğü Mete’ye sırf dosya rengi göstermek için video çekmesi, Mete’nin bilgisayarının masaüstünün cillop gibi oluşu ve Dafne’nin şıp diye o videoyu bulması, Aslında Bir Konu Var yorumunun kulak kanatması, 10’dan geriye sayımın korkunç bir slow motion ile dört dakika filan sürmesi vs.

Ve fakat,

“Kötüler savaşıyor, masumlar ölüyor.”
“Her şeyden nefret etmekten de nefret ediyorum.”
“Hayat kısa, insanlar ölüyor.”
“Keşke Oğuz Atay benim abim olsaydı.”

Ve dahi,

“Senin suçun yok.”
“Çocuklar düşe kalka büyür, babalar öyle değil.”
“Vay anam vay neler dönmüş Serhat ya.”

Ve tabii,

“Ulan Sema, ulan Sema.”

‘Yılbaşı özel’ bölümü kisvesi altında türlü maskaralık içine giren yerli dizilerimizin yanında,  hiç ‘–mış gibi’ yapmadan çoğumuz gibi hayal kırıklığı, umutsuzluk ve hüzün içinde yeni yılı karşılayan karakterleri var bu dizinin. Sevmeyelim mi?
Şöyle yazmıştım ekşi sözlük’te o muhteşem sezon finalinden sonra:
“Bazı hikayeler insana nedense daha derinden dokunuyor. Bazı hikâyelere insan daha çok inanmak istiyor. Bazı kahramanları insan daha içten seviyor, bağlanıyor. Arka planda sürekli kendini hissettiren daddy issues vaziyeti mi, hatırlatıp durduğu tutunamama hissiyatı mı, imkânsız gibi duran aşkların gerçek olabilme ihtimali mi, hayatın bir şekilde kötü tanımı içine soktuğu insanların hep iyiye yönelmiş vicdanlı tavırları mı bilmiyorum, bu hikâye ve kahramanları beni çok sardı.

Belki bir altı ay, bir yıl sonra buraya yazdığım fasikül fasikül entry'leri okuyup o zaman kıtlığında ne mesai harcamışım be diye güleceğim. Ama hayatımın bu Türkçe’den ırak döneminde, demek ki ihtiyacım varmış size. İyi ki nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde birdenbire kendimi bu ortaokul coğrafya derslerimi (bkz: kayıp sakal) hatırlatan isme sahip diziyi izlerken bulmuşum, iyi ki yeni bölüm, fragman yolu gözler hale gelmişim, entry'ler yazıp, entry'ler okumuş, diğer Poyraz Karayel bağımlılarıyla yorumlar yapmışım. 

Eylül'de başlaması gereken dizi ancak Ocak ayında başlayabilince stok yapılan bölümler büyük avantaj olsa da, sonrasında da kaliteyi, tempoyu ve heyecanı hiç düşürmeyen başta senarist Ethem Özışık ve yönetmen Çağrı Vila Lostuvalı olmak üzere, yapımcılara, set dışında da arkadaş-aile sıcaklığını yakalamış ve bu samimiyeti ekrana da yansıtıp bize ilaç gibi gelen güzel oyunculuklar izleten sevgili oyuncularımıza, sahnelerin etkileyiciliğini arttıran güzel müzikler için Zeynep Alasya ve Alpay Göltekin'e ve tabii bölümleri yetiştirmek için gece gündüz çalışan tüm ekibe çok teşekkürler. 

Çatır çatır adam öldüren, tokat, yumruk, kafa Allah ne verdiyse dalıp adam döven mafyatik adamları aileden biri gibi sevmek de varmış. En tutunamayan zamanımda bitirip bir süre başucumdan ayıramadığım Tutunamayanlar'ı tekrar hatırlamak ve tekrar Oğuz Atay'a geri dönmek istemek de varmış. Rakıyı hiç şalgamla denemedim, memlekete dönünce kesin deneyeceğim diye kendi kendime söz vererek, canımın gurbet ellerde rakı muhabbeti çekmesi, sahne geçişlerindeki İstanbul görüntülerinin güzelliğiyle İstanbul'u özlemek de varmış. Poyraz galiba bu sefer tutunacak diye umutlanıp hep hayal kırıklığına uğramak, imkansız aşk algoritmasına göre %2,5 şansı olan Sefer'in aşkı karşılık bulacak mı acaba diye bölüm bölüm beklemek, Zülfikâr yine hangi teorileriyle ufkumuzu genişletecek diye heyecanlanmak, Bahri Baba'nın dervişâne sözlerine vay be demek de varmış. Emeğinize, yüreğinize sağlık. 

Poyraz gibi manyak demek, Ayşegül gibi inanmak istemek, Sefer gibi sevmek, Zülfikâr gibi düşünmek, Sema gibi güçlü olmak, Bahri Baba gibi mert olmak gibi kavramlar var artık hayatımızda, az şey değil.”

2015 bana dilini konuşamadığım bir ülkede özgürce yaşayıp, birçok farklı dil, din ve kültürün arasında, hiç görmediğim şehirleri görme ve güzel dostlar edinip güzel anılar biriktirme şansı verdi. Uzaklardayken tesadüfen başladığım Poyraz Karayel yolculuğu ise bundan sonra da takipçisi olacağım güzel insanlarla tanıştırdı.

2016’da da güzel bölümler seyretmek, güzel şeyler hissetmek, kaybettiğimiz umudu yeniden kazanmak, doğru yerde doğru zamanda olma şansına erişmek dileğiyle.

Çocukların ve gençlerin mutlu olduğu bir ülkede yaşamak ümidiyle,

Sevgiyle.
Huzurlu yıllar.

 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER