Kiralık Aşk: Defo'yu yedirtmem!

Kiralık Aşk: Defo'yu yedirtmem!
Aradığınız kişi şu an âşık, lütfen ergenliği bitince tekrar deneyiniz
Bir varmııış bir yokmuş diye başlar ya hani tüm masallar, bizimkilerinde masalı o hesap, başladık başlayalı. Bizim kız bir var bir yok, hatta bir var beş yok. Tamamız bu sefer olacak dese de, biz biz olduk gerisi kime ne dese de, Ömer tekliflerden evlenmeyi seçse de, sonuç değişemiyor bir türlü. Gelip bir öküz oturuyor tam kafamızın üstüne. Ne nefessiz bırakıyor, ne üzerimizden kalkıyor. Tadını damağımızda, tasasını aklımızda, acısını içimizde bırakıp duruyor öylece anlamsız. "De git, bi öte git!" diyoruz, duyuramadan sesimizi her seferinde.
 
İyi başlamıştın be Defo bu sefer. Megalomanyak Deniz'i ne güzel de atmıştın öyle kapı önüne paspas gibi. Zannettik ki tüy siklet Muhammed Ali çakacak son yumruğu, ama malesef yumruğu yiyen, senden son ana kadar ümidi kesmeyen Kiralıkçılar oldu. Hepimizi serdin yere bir anda iki seksen. "Yapma!" diye haykıranların sesinin desibel ölçümünü yapsalar, Fenerbahçe-Galatasaray maçında gol diye bağıranların sesinden yüksek çıkardı valla (en azından iç sesimiz öyleydi). Ah senin şu cin fikirlerin yok mu beni benden alıyor! "Nasıl olsa çiziyorum" Var mı böyle bir akıl fukaralığı, Ömer de senin üstünü çizecek bu gidişle.
 
Eveet, hadi hep beraber Engizisyon Mahkemesi'ni (Zalim işkence yöntemlerini benimseyen bir yargılama sistemidir) kuralım. Defne'yi önce kollarından çekelim sonra kabak gibi oyalım. "Bir insan bu kadar mı salak olur" diye başlayan cümleler kurup vuralım yerden yere. Hak etti mi? Etti valla ama bir durun. Dur bi dur, şu kafayı bi kumdan çıkar bakayım, çıkar çıkar şimdi bir daha bak bakalım etrafa. Yok, hala hak ediyor kabak gibi oyulmayı. Ha unutmadan Ömer gibi oyunu bilmediğimizi var sayarsak yine, kafa kumda bile kalabilir sıkıntı yok "oyalım gitsin!" demeyeceğim ula oydurmayacağım Defne'yi. Geçen sefer de Defo'yu ezdirmedim bu sefer de ezdirmeyeceğim.


Bi halt ettim ama söylesem mi ki Ömer'e?  

Çaresizlik nedir bilir misiniz? Bütün tutunacak dallarınızı yitirip dımdızlak ortada kalmak. Dibe vurdu vuracak bir anda size mucize gibi gelen aptalca bir şey yapmadınız mı hiç (bu Defne'nin ikinci aptalca mucizesi oldu belki, biraz seriye bağladı ama). Size soruyorum bir düşünün şöyle bir yoklayın bakalım aklımızın en derinlerini. Yokladıysanız devam edelim. Bu tip aptalca şeyler iki şekilde sonuçlanır çok az bir yüzdesi paçayı kurtarmanızı sağlar. Büyük oranda ise o dibe vurdu vuracak kısmı tamamlatır adama, totosunun üstüne oturtur küt diye. Eveet bizim kız oturdu mu en dibe, bundan daha dibi yok çok şükür. (ha tabii bu kısımda biraz da Meriç Acemi'nin insafına sığınıyoruz, yoksa Defo kafaya bir huni takıp Müslüm Baba eşliğinde halay çekecek yakında)
 
Nihan bu sefer bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey kıvamından çıktı çok şükür ve en zor ihtimali sordu Defne'ye, ama bizim kız kavuşacak ya sevdiğine, tüm engelleri halletti ya kafasında, kötü ihtimalleri aklının yakınından bile geçirmek istemiyor haliyle. Ama Nihan en denmeyecek zamanda sus diye akıl vermek niye? Bir standart tuttur be sen de artık. Bazen Konfüçyus, bazen Sarı Çizmeli Mehmet Ağa. İkisiden biri tam olamıyorsan, arayı bul orada kal bari bizim kız da bilsin senin sözün dinlenir mi dinlenmez mi?
 
Ömer'e gelince, haklısın be kardeşim! Bu saatten sonra ne desen haklısın mı acaba? Bir hafta sonra evlenmek istediğin kıza bakalım nasıl bir saldırı planı hazırladın bu sefer. İşle aşk karıştı gidiyor, bakalım ayırman gerektiği yere varabilecek misin? Fragmandan yola çıkarsak pek ayırabilmişsin gibi durmuyor ya hadi sana bir hafta mühlet deyip yalnız bırakalım. (Adamın yaşadığı yıkıma bakın yalnız, ayakkabı tasarımından, badana boya işlerine terfi etmiş) Sen de bu Defne, Defne'de bu cin fikirler oldukça yanmışsın oğlum, söndürenin yok; söndürmeye niyet eden de yok.


Amaaan ne söylicem göm kafayı şuraya defne bak hala duruyo göm işte
 
Oysa her şey yağmurlu bir sonbahar akşamı ne kadar da güzel başlamıştı. Defne dayanmıştı kapıya, ama bu sefer baskın basanındır havasında değil bir peri masalından fırlamışçasına. "Evet, tüm benliğimle evet, yağmurun içindeki her damla kadar evet. Sırılsıklam aşığım sana", demek için yağmuru bekledim dercesine! (Bu sene de şansınıza iklim kurak geçiyor be) İçimize biraz su serpmişti o kavuşma anı, Defne'nin birkaç dakika önce yaptığı heykeli dikilecek saçmalığa rağmen. Defne'nin kısa metrajlı cennet kürü başlamıştı yine o saçmalamanın gölgesinde...

Çizimler ilk Ömer'in önüne geldiğinde en çok Defne'nin saflığının tutmasını istedim. O ilk gördüğü anda hadi dedim kendi kendime patlat Defo "aaa benim çizimim" diye, ağzından kaçırıverseydi ne güzel olurdu. İşler büyümeden, Defne saklamadan birşeyler çözülebilirdi belki. Biraz kıvranırdı falan ama orada çözülürdü bu iş. Kangren gibidir yalan. Başında teşhisi koyup kesmek gerekir en yakın yerden yoksa sarar tüm vücudu, oradan tahtalı köye. Sardı gitti işte. O Passionis'in küllerinden ayağa kalkmasını sağlayan Defne vatan haini ilan edildi. Yasemin Defne'nin resti olacak bu işin çözümünde bence, yani Yasemin çıkaracak bu işin içinden Defo'yu ya da yardımı dokunacak. İyi bir insan olmaya çalışıyor ya Yasemin de İso sayesinde. Defne ilişkilerini onayladı ya; Yasemin kalmaz bunun altında. Görümce sayılırlar bir yerde. Yürü Yasemin bizim kızın ihtiyacı var sana tut şu işin bir ucundan. Kısaca bende öyle bir fikir uyandırdı Yasemin'in bakışları, izleyip göreceğiz bakalım.
  
Ama Neriman demeden geçmek ne mümkün buradan. Kıza laf ediyoruz ama kaşla göz arasında iğnesini batıran akrep Neriman'a ne demeli? Eziveresim geldi başını bi taşla o anda. Başında böyle bir püsküllü bela, karşısında sevdiği adama evet diyebilme çabası. Ne yapabilirdi ki kız demek geliyor dilimin ucuna kadar. Neriman sen ancak Koray'la git baklavalara yer açmak için spor yap. Bu Neriman, Koray'a da yaramıyor benden söylemesi. Neriman olmadı mı Koray on numara bir eğlence adamı. Ne zaman Neriman'ın yanına gelse bir altın günü kıvamı, bir yemek, kilo mevzusu. Neriman Koray'ın da enerjisini tüketiyor vallaha (hatta Neriman komple bütün Kiralıkçıların enerjisini tüketiyor artık). Kurtarın Koray'ı da bu Neriman'dan bir el birliğiyle.


Şunun başını biri bi ezebilir mi?  
 
Sude senin yatacak yerin yok. Sana söylenecek sözler ne burada yazılır ne de herhangi bir yerde edep sınırları dâhilinde telaffuz edilebilir. Deniz kötü eyvallah (Ömer, kardeşim, Deniz'i tepelemeye giderken bir haber et rica ediyorum, benim de bir iki yumruk çakasım var elim boşta kalmasın). Adam bunu saklamıyor zaten ben işime bakarım ezebilirsem de ezerim diyor. Ama Sude öyle mi? Koray'dan öğrendi ya bizim kızın vicdanlı olduğunu. Kurdu hemen tezgâhını "çoook yanlızım" diye. Bizimki de pat düştü tabii. Ya kızım bi kendine gel bunun anasından ne hayır gördün ki kızından göreceksin? Armut dibine düşer demişler hiç mi duymadın? Sude çok tehlikeli çok. Herkese gönderdiği e-postayı bile Koray'ın hesabından atmayı düşünebilecek kadar sinsi. Bir de en son sahnedeki o sırıtması yok mu kan beynime sıçradı.
 
Belki sadece Deniz ve Ömer ikilisinin didişmesi arasında kalsaydı bu bilgi Ömer'in savaş planı çok yıkıcı olmayabilirdi. Ama artık herkes biliyor, eh şimdi bunlar adaletli patronlar ya "demoklesin kılıcı" gibi durmak zorundalar. Valla kafayı bozacam ben şimdi Sinan komple koleksiyonu verdi sıyrıldı bu işten, Yasemin ayakkabıyı çaldı sıyırdı, Defo kendi çizimini sattı diye patlayacak. Eee nerde bu adil yönetim. Üstelik bir de Ömer'in "sana güveniyorum Sinan" saçmalıklarını dinledik o kadar olayın üstüne. Oğlum neyine güveniyorsun hemen böyle Sinan'ın? Hadi ona bu kadar çabuk güveniyorsun, bir hafta sonra evlenelim dediğin kadına güvenin neden bu kadar tel maşa?

Evlilik teklifi bu kadar ucuz mu arkadaş. Tamam, Defne'de sağolsun kolaylaştırmıyor hiçbirşeyi ama o teklif bu kadar kolay sorgulanmaz. Çıkıyorsa ağazından, öyle bir anda çıkmalı ki, kıldan köprüye geldiğinde sadece o teklifi ettiğin insanın sesine güvenerek gözlerin kapalı geçebilesin karşıya. Sonuçta bu ihanet senin şahsına yapılmış bir ihanet değil. Bu Passionis'e karşı yapılmış bir acemilik (ihanet demeyeceğim buna). Defne, hep Ömer'in de söylediği gibi potansiyelinin farkında değil. Diyor ya "bu adam saf, benim kıytırık çizimlere para verecek". Defne'nin penceresinden bakınca, önemsiz bir çizim sayesinde hayatındaki en önemli yere giden kapılar açılıyor.

Yazımın başlarında da söylemiştim şimdi tekrar ediyorum. İş yerinde başlayan aşk, iş ve aşkı birbirine karıştırdı. Eğer Ömer ve Deniz'in geçmişe dayalı kişisel bir husumeti yok ise (ki varsa bile Defne bunu bilmiyor) Defne Passionis'ten gönderilebilir ama Ömer "bana ihanet ettin" kıvamına getirirse işi bence orada yanlış yapar. Sonuçta ticaret bu bir taraftan bakınca. Bak adam akşam akşam kapmış çizimleri düşmüş tasarımcının peşine, siz de kafayı kullanıp takip etseydiniz arkadaşım? Üstelik peşine düştüğünüz tasarımcı kendi personeliniz burnunuzun dibinde. Kursa kabul edilmesini sağlayan çizimi hiç mi merak etmediniz arkadaşım? Hele sen Ömer Efendi evleneceğin kadından bahsediyoruz burada senin aklın neredeydi? Haaa pardon sen "Sinan bana ihanet etti" nidalarıyla ortalıkta dolaşıyordun o ara, bir de tabii seni evden kovalayan Defne'yle uğraşıyordun. Ama yine de bu bahane değil. Desene kıza "getir bakalım şu çizimlere" diye. Yok, yok bazen bizim Ömer'in de kafa gidiyor. Sonuçta o çizimler Defne'nin değil de başkasının çizimi olsaydı ne yapacaktınız ticari bir kayıp olarak kabullenip geçecektiniz. Sonuçta kız uzun vadeli bir anlaşma yapmadı ki kendine göre kıytırık bir çizim verdi sadece.


Bana bunu nasıl yaparsın Defne konulu portre çalışmamız
 
Ah Ömer ah, senin başına gelenlerin ne olduğunu 100 pişmiş tavuğa sorduk 1 popüler cevap aldık. Şimdi sevda bir yanda, doğru bildiklerin öbür yanda. Ömer'in içindeki kimsesizliğin adı Defne. Defnesizliğin adı hüzün. Boşluklardan dipsiz bir kuyu beğen kendine artık Ömer, kendini at içine çıkma, saklan sonsuzluk kıyısında kendini bulana kadar. Bu saatten sonra seni ancak zamanın bittiği yerde bekleyen bir Defne çıkarır o kuyudan. Gelirse senindir, gelmezse kimin umurunda; sen sen olmadıktan sonra yeniden... Senin de hayatla ikinci sınavın (birinci sınav anne ve babasını kaybetmek) bu olacakmış demek ki. Ama dedim, diyorum, diyeceğim "iş başka aşk başka." Ayırt edebilirsen ne ala edemezsen yandı gülüm keten helva.
 
Nereden başlayıp nereye vardı bu hikâye diye düşündüm şöyle bir.  Oyundan bi haber Ömer'le başladık, Ömer'den bi haber Defne'yle devam ediyoruz. Adam Marsilya biletini almış yanmasın diye düşünüyor sanırım bizim kız. Defne'ye biri o bileti yakmamanın bir yolunun da, bir bilet daha alıp Marsilya'ya birlikte gitmek olduğunu anlatsın rica ediyorum.
 
Bu sefer yazının ne başı belli ne sonu. Benimde kafayı karıştırdılar iyice artık. Erkek tarafı diye başladık yazmaya kız tarafına vardık, en sonunda tarafımızı bulamaz olduk. Herkes haklı, herkes haksız. Kimin yerine koysak kendimizi elle tutulur bir tarafı çıkıyor (Sude ve Deniz için bile malesef). Ama karşı taraftan bakınca elle tutulur birşey kalmıyor. Bu hikâyenin en keyifli yanı da bu zaten kimse ne salt iyi ne de salt kötü. Hepsinin kendine göre doğruları var; başkalarının yanlışları olsa bile bu doğrular.

Tüm ekibin eline, emeğine sağlık diyerek bitirelim artık madem, üstümüzde öküz, damağımızda tadı, aklımızda tasasıyla yeni bölümü beklerken.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER