Rüzgarlı Tepe: Savrulmuş hayatlarının rüzgarında çiçekler açacak

Rüzgarlı Tepe: Savrulmuş hayatlarının rüzgarında çiçekler açacak
"Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?"

Oğuz Atay

Söz konusu Zeynep olunca kalbi ile aklı arasında sıkışıp kalan Halil'in kendiyle verdiği savaşı izledik geçen hafta. Zeynep'in canını yakmak pahasına hayallerini satın almak isteyişine çokça kızdık ve de irdeledik. Halil'in de söylediği gibi Zeynep'e karşı hissettiği şeyler kendi kalbini parçalanmasın diye Zeynep'in kalbini parçalamayı tercih etti, Halil Fırat. Ve bunu öyle acımasız bir şekilde yaptı ki Zeynep'in hevesi, umudu yerini kocaman bir hayal kırıklığına bıraktı. Hâlbuki beyaz güller umudun simgesiydi ve Zeynep o umuda elinde beyaz gül demetiyle, Halil'in gözlerinin içinde baka baka sığınmıştı. Yaşadığı, yaşattığı onca şeye rağmen emeğini bir hazine gibi tek tek Halil'in avuçlarının içine emanet etmişti. Hayallerini bir masal anlatır gibi gözlerinin içine baka baka Halil'e anlatmıştı. Güvenmişti Zeynep; belki de babasından sonra ilk kez hayallerini, emeğini, umudunu teslim edecek kadar Halil'e güvenmişti. Sığındığı limanın onu alabora edeceğini bilmeden...

"Ayağıma taş değse, sen koşuyorsun ama o taşları da yoluma sen kokuyorsun." Dedi Zeynep Halil'e, bu haftanın fragmanında. Halil'in Zeynep'e olan tutumunu anlatabilecek en güzel cümle olsa gerek, kurulan bu cümle. Nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde Zeynep'in en büyük hayaliyle iç içe buldu Halil kendisini. O anlattıkça sanki dünyanın en güzel masalını dinliyormuş gibi dinledi durdu, Zeynep'i. Gözleri parladıkça onu mutlu etmek için bir şeyler yapmaya çalıştı kendince. Ta ki kalbinde bir şeylerin çok fazla hareket etmeye başladığını ve artık önüne geçemeyeceğini anlayana kadar. Düşüncelerinin kalbini acıtmaya başladığını anladığında yine yeniden Zeynep'in önüne taştan bir duvar örmeye başladı Halil ve yine tökezleyip düşünce Zeynep, herkesten önce canı pahasına koşan kendisi oldu...  Korktu, sahiplendi ve kurtardı...

Biz hep başı derde giren Zeynep'in peşinde pervane olan, istemsizce onun için endişelenen ve üzülen Halil izledik bu zamana kadar. Bu kez Halil'in yaralanması dengeleri değişmesine sebep oldu. Halil için korkan, endişelenen, git demesine rağmen ondan kopamayan bir Zeynep izledik, bir hafta boyunca. Yaşadığı, yaşattığı onca şeye rağmen Zeynep'in Halil'e karşı asla kendini sorgulamadığı bir yakınlığı, merhameti ve farklı bir bakış açısı vardı. İtip dursa da kendisinden, sürekli bağırıp çağırsa da içinde bir yerlerde Halil'in kalbindeki merhameti ve iyiliği görmüştü, Zeynep. Tıpkı Gülhan'ın Zeynep'in kalbini görmesi gibi. Ve fakat ne Halil'in kendisine yaklaşımını sorguluyordu kendi içinde Zeynep, ne de kendisinin her şeye rağmen Halil'in karşısında değil de yanında duruşunu... Birlikte verdikleri mücadele onları bilmedikleri dipsiz bir kuyuya düşürüyordu. Kuyunun dibi zifiri karanlık ve fakat kafalarını bir tık kaldırsalar görecekleri muazzam güneşten bir haberdiler. Savrulmuş hayatlarını rüzgarında bir çiçek açacak elbet. Ancak bu çiçeğin ilk can suyunu kim verecek merak içerisindeyim. Zeynep Halil'e olan yakınlığını ne zaman, nasıl sorgulayacak; merak içindeyim. Ben Halil'in Zeynep'in tüm güçlü duruşuna rağmen kimsesiz kalan tarafını sevgiyle nasıl sarıp sarmalayacağını çok merak ediyorum. Sevmek, sahiplenmek, aşk ile birbirlerinin gözlerinin içine içine bakmak ikisine de çok yakışacak.

Rüzgârlı Tepe 45. Bölüm itibariyle o kadar şahane ivme kazandı ki senaryo oyunculara, oyuncular karakterlere güç katmaya başladı. Hal böyle olunca seyir keyfi şahane bölümler izlemeye başladık.  Maalesef iş yoğunluğumdan dolayı uzunca bir süre yorumda buluşamadık. Ve fakat bu demek değildir ki üzerinden çok geçmiş olsa da taktire şayan sahnelerin teşekkürünü etmeyeceğim.

Halil’in Zeynep’i rüyasında gördükten sonra bocalayıp nereye gideceğini bilmez halleri; Zeynep'e karşı hissettiği şeyin adını koyduktan sonraki o kabullenemeyişi; hissettiklerinin onda uyandırdığı korku, sanki düşünceleri kirlenmiş gibi avuç avuç suyla yüzünü yıkaması; kalbinin atışını durdurmak istercesine öfkeyle yumrukladığı ayna... Benim için Halil cephesinde son on bölümün en kusursuz sahnesiydi diyebilirim. Çünkü Halil ile Zeynep karşılaştığı o ilk andan bu yana beklediğim duygulara ayılma sahnesiydi bu. Sevgili Gökberk sahneyi o kadar muazzam sırtlanmış ki, Halil'in tüm duygularını ilmek ilmek o kadar güzel işlemiş ki ben kendi adıma teşekkürü borç bilirim. Aşkı ve intikamı arasında sıkışıp kalan Halil'i bu kadar gerçek izlemek bana çok keyif verdi. Emeğine, yüreğine sağlık. Yıldızın hiç sönmesin...

Zeynep... Zeynep... Zeynep... Benim küçücük bedeniyle kocaman savaşan güçlü kızım. Halil’e "Canın çok acıyor mu?" Dediği yerde mi kalayım yoksa Halil'i jandarma götürürken "Götürmeyin." Deyişinde mi, bilemedim. Ve bunun gibi çok daha fazlası... Daha önce de birçok kez dile getirmişliğim vardır; ben gözlerimi kapatayım ve Cemre Arda Zeynep'i sadece sesiyle oynasın yeter. Dinler ve sahneyi izlemiş gibi yaşarım. O kadar muazzam bir yetenek ki... Teşekkür ederim, Zeynep'i kendinle bu denli bütünleştirdiğin için. Emeğine, yüreğine sağlık. Yıldızın hiç sönmesin...

GENEL NOTLARIM:

* Halil'in kulübede yaptığı bordo örtü ve mum güzellemesi; Zeynep'in kadife sevmem ama mum var demesi; Zeynep'in evi adeta çantaya doldurması ve Halil'in buna sana saygı duymuyorum diyerek goygoya vermesi tek kelimeyle muazzamdı.

* İçimi eriten sahneler nedir diye kendime sorsam tek bir sahneyle kalmayacağım aşikâr. Keza o kadar çok kalp tekletecek sahne var ki hangisini sayayım. Ancak Halil'in Zeynep'e rağmen yaralı bir şekilde tefecilerin peşinden giderken Zeynep'i yerden kaldırıp göz yaşlarını sildiği sahneye kalbimi verebilirim. Bununla birlikte kulübede boğazına bıçak dayanan Zeynep'e korkusundan sarılıp sarmalayan Halil'e ayrı kalbimi bıraktım; o korkuyla Halil'e sığınıp küçük bir çocuk gibi ağlayan Zeynep'e ayrı kalbimi bıraktım. İtiraf ediyorum, ben 50. Bölüm itibariyle tüm Halil ve Zeynep sahnelerinde kalbimi bıraktım, geri alamıyorum.

* Gülhan'ın Zeynep'i ve ailesini göndermek isteyişi neye hizmet edecek, merak içerisindeyim. Benim naçizane fikrimse Zeynep'in konaktan bir süre uzaklaşması yönünde. Halil'in Zeynep'in yokluğuna ihtiyacı var.

* Gülhan’ın kendisine karşı soğuk oluşunu dile getiren Zeynep’i, üzülmesin diye ikna etmeye çalışan Halil’i nereye koyayım bilemedim. Kendi parçalanmış ama başkasının parçalamasına izin vermezmiş paşam.

* “Benim sizde gördüğüm şeyi siz hiçbir zaman görmezsiniz.” Diyen Songül’e bakış açım Bihter Ziyagil’den hallice: Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar...

* Hikâye anlatıcısın dünyasına müdahale etmek pek benlik bir şey değil ancak dile getirmezsem rahat edemeyeceğim sanırım. Ben Zeynep’i yeniden traktör tepesinde, tarlalarda kendi mesleğini yazarken görmek istiyorum. Bahar geldiğine göre dış çekim zor olmasa gerek artık. Öte yandan masamıza sunulan bir parfüm projesi var ve tadına bakmadan masadan kaldırılmasını istemiyorum açıkçası. Zeynep’i Halil’e muhtaç bırakan maddi durumu bozulmadan proje hayata nasıl geçilir bilemiyorum ama geçilmeli.

Her hafta burada olmanın sözünü maalesef veremiyorum. Ancak fırsat buldukça geleceğimin sözünü verebilirim.  Bizi keyifle bu kadar güzel duygudan duyguya sürüklediğiniz için çokça teşekkür ederim. Yazan, yöneten, oynayan, kamera arkası ve önü emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.

Sevgiyle kalın.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER