“Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini
engelleyemezsiniz.”
Pablo Neruda
İzlerken bahar gelmiş gibi hissettiren dizileri
televizyonlarımızda izlemeyi çok özlemişim. Hoş geldin Bahar, bu sene bahar
seninle biraz daha erken geldi.
Bahar gelmiş gibi hissettiren yeni dizimizin yönetmen
koltuğunda Neslihan Yeşilyurt oturuyor, senaryosunu ise Ayşe Üzüm kaleme alıyor
ancak dizimiz bir Güney Kore dizisi olan Doctor Cha'dan uyarlama. Her ne kadar
kendimize ait Aşk-ı Memnu, İstanbullu Gelin, Yargı gibi birçok başarılı
yapımımız bulunsa da dizi uyarlama işinde baya iyi olduğumuzu düşünüyorum. Kuzey
Güney, Suskunlar, Kavak Yelleri, Doktorlar ve daha birçok bilinen yapım
aslında çok iyi uyarlamalar.
Bir diziyi yayınlanacağı ülkeye göre uyarlamak görünenin
aksine meşakkatli bir iş. Örneğin Bahar bizden fazlaca iz taşımasaydı insanlar
empati yapmakta zorlanır ve hikâyeyi benimseyemezlerdi. Bahar bir ev kadını,
ülkemizde 10 milyonu aşkın ev kadını var. Bahar’ın dışarıdan tatlı gözüken bir
aile hayatı, iki çocuğu ve aynı evin içinde birlikte yaşadıkları bir
kayınvalidesi var. Ansızın geçirdiği bir hastalık Bahar’ın isteseler canından
bile vazgeçeceği ailesinin bambaşka yüzleriyle tanışmasına sebep oluyor ve
karakterimiz adeta bir uykudan uyanıyor. Arkasında bıraktığı gençliği, mesleği,
kendini yalnızca evine, ailesine adamasıyla Bahar; ev hanımlığı yapan yaklaşık
10 milyon kadınımıza çok tanıdık bir hikâye.
Yalnızca hikayesiyle değil çekim kalitesi ve açılarıyla da
görsel şölen yaratıyor dizimiz. Bahar sadece afişiyle bile izleme şansı
verilmesi gereken bir dizi aslında. Çok sevgili Demet Evgar’ın en az oyunculuğu
kadar güzel olan gözlerinin detay çekildiği bir sahne uzun zamandır televizyon
ekranlarında görmeyi özlediğimiz bir kalitedeydi. Bunun yanında sanatından,
kostümüne kusursuz bir “Bahar” evreni yaratılmış. Bahar’ın ilk bölümde
boyadığı mutfak dolaplarının boyasının bitmesiyle yarım kalması ve sonrasında
yarım kalmış mutfak dolabının sahnesi detayı, Bahar o evde yokken evin gerçek
bir yuva olmadığının göstergesi gibiydi. Bunun gibi daha çok Baharı çağrıştıran
çiçek detaylı geçiş sahnelerinin çekilmesi de diziye daha yumuşak bir hava
katmış.
Bazı dizileri izlerken sanki başka bir evrendeymişsiniz gibi
hissederseniz. Dekorlar öylesine gerçek, karakter öylesine içtendir. Hatta o
evrende birkaç gün geçirmeyi, hayatınızın belli bir kısmını o evrende
geçirmeyi, o evrene tatile gitmeyi isterseniz. Böyle hissettiren dizileri hep
sevmişimdir. Bana kurgu ve gerçek arasındaki ince çizgiyi hatırlatır. Bir yanım
her ne kadar kurgu olduğunu bilse de aslında bir o kadar gerçektir.
En son canlandırdığı Yargı’daki Pars Savcı karakterinden
sonra karşımıza Doktor Timur olarak çıkan Mehmet Yılmaz Ak, Demet Evgar’ın
canlandırmış olduğu Bahar karakterinin eşi. Daha doğrusu Demet Evgar’ın
canlandırdığı Bahar karakterinin karısına karaciğerini vermeyen eşi. Bahar’ın
ilk bölümünü izlerken Bahar’a karaciğer bağışında bulunmamak için kendimi zor
tutmuş olabilirim. Kurgu ve gerçek benim için tam olarak bu noktada birbirine
girdi. Pars Savcım her ne kadar gergin ve kendini düşünen biri olsa da Yekta’ya
bile karaciğerini verecek kadar pamuk kalpliydi. Timur aslında maalesef ki
komşudan, sağdan soldan tanışık olduğumuz; en çok kendini düşünen, cimri,
sadakatsiz ama dışarıdan da pek mütevazi, başarılı ve düşünceli gözüken erkek
tipi.
Timur’un tüm kalpsizliğinin zıttı Evren karakteri. Buğra
Gülsoy’un canlandırdığı Doktor Evren Yalkın karakteri iyiliğin ve güzelliğin
erkek bedeninde vücut bulmuş hali. Umarım hayat karşınıza daima Evrenler
çıkartır, Timurlar değil.
Bahar’ın üniversiteden beri arkadaşı ve Timur Bahar
ilişkisine en yakından tanıklık eden ve Bahar’ın annesinin varlığı Bahar’ı
yapayalnız olmaktan alıkoyan, iyi hissettiren karakterler. Hayatta da böyledir.
Yanlış tercihler yapmış olabilirsiniz, yanlış eşi seçmiş, yanlış sevgiliyi
seçmiş, mutsuz olmuş olabilirsiniz ancak hayatınızda sizin iyiliğinizi isteyen
insanların varlığını bilmek size güç verir ve yeniden ayağa kalkmanızı sağlar.
Arkadaşı Çağla (Elit Andaç Çam) ve annesinin (Füsun Demirel) yanısıra Bahar’ın
bir de iki çocuğu var. Aziz Uras (Demirhan Demircioğlu) ve Umay (Alisa Sezen
Sever). Bir çocuğunun olması seni koşulsuz şartsız birinin sevecek olması
demektir ve bu bence çok tarifsiz bir duygu. Aziz Uras ve Umay’ın gençliklerine
verdiğim bazı hareketleri olsa da annelerine yaklaşımları ve birlikte olan
sahneleri çok hoşuma gitti.
Herkesin etrafında en az bir Bahar olduğuna eminim.
Sevdiklerini kendi hayatının önüne koyan Baharlar… Biz kadınlar çoğu zaman çoğu
şeyi içimize atarız, etrafımızdakilerin iyiliğini kendimizin iyiliğinden daha
çok düşünürüz, kuaföre gitmeyiz, alışverişe çıkarız ama kendimize değil yine
sevdiklerimize bir şeyler alırız, etrafımızı güzelleştiririz, etrafımızda
çiçekler açtırırız, her şeyi yoluna sokarız ama sonra bir anda olumsuz ufacık
bir şey olur; ütülenmeyi unutulan bir gömlek, beğendirilemeyen yemek, masanın
üzerindeki minicik toz tanesi tüm bunların sorumlusu yine biz oluruz. Sanki
daha önce hiç çiçek açtırmamışız gibi…
Uçaklarda bile olası kötü durumlarda önce kendi hava
maskemiz, sonrasında çocuğumuzun hava maskesini takmamız söylenirken;
kendimizden vazgeçecek kadar fedakâr olmak tıpkı Bahar gibi kendimize zarar
verir. Bazen bencil olmak, hayatı bencil yaşamak gerekir. Çünkü diğer herkes
biraz bencildir.