“Denizdeki adalar gibiyiz, yüzeyde ayrı ama derinlerde
birbirine bağlı.”
Ilgaz çok uzun zamandır evde yalnızdı. Ceylin ve Mercan çok
uzun zamandır evinde değillerdi ama sanki hiç gitmemiş gibilerdi. Tıpkı
denizdeki adalar gibi. Evlerine, Ilgaz’a bağlıydılar.
Mercan’ın bahçeye adım attığı, evlerinin kapısından girdiği,
odasına girip yatağına oturduğu; oyuncaklarına kıyafetlerine, bir zamanlar
kaybettiği anne babasına baktığı her an bakışlarında bir yabancılık olsa da kalbi
sıcacıktı. İçten içe ait hissediyordu kendini bulunduğu eve, yattığı yatağa,
sürekli gözünün içine bakan adam ve kadına, yanından ayırmadığı mavi peluş
tavşanına…
Ceylin Ilgaz’a “Sen gece evden gittin ya ben odama
girdim, yatağıma oturdum ve her şey birden o kadar yabancı geldi ki. Yani benim
odam, benim yatağım ama sanki hiç oraya ait değilmişim gibi hissettim. Sonra
burada geçirdiğim o zamanı hatırladım. İçimdeki o güven duygusunu, o aidiyet
hissini… Bütün arayışlarımın şu kanepede bittiğini hatırladım. Sanki
doğduğumdan beri olan o boşluğun burada sona erdiğini hissettim.” demişti.
Mercan’ın da hissettiği tamamen buydu. İki buçuk senesi evi sandığı bambaşka
bir evde geçmişti belki ama orada şu an hissettiği güven duygusu yoktu, aidiyet
hissi yoktu. Yıllardır bilmeden çizdiği hayat ağacı kolyesi, hayali arkadaşı
Pascal… tüm arayışları bir kanepede son buluverdi, içindeki kocaman boşluk sona
erdi.
Ceylin’i yeniden mutfağında yemek yaparken, renkli blazer
ceketlerini kombinlerken görmeyi; Ilgaz ile gülücükler eşliğinde uyanıp, evden
çıkmadan önce kıkırdamalarına şahit olmayı; yeniden iki alakasız parçanın
kusursuz uyumunu yakalamalarını itiraf etmeliyim ki çok özlemişim. Ama
bahsettiğim sahneleri izlerken sanki önceki bölümlerdeki tonlarca üzücü sahneyi
hiç izlememişim gibi hissettim. Ceylin hep oradaymış hiç gitmemiş gibi geldi.
Hep mutfakta yemek yapıyormuş, hep yatak odasında kocasıyla öpüşüyormuş gibi…
Bazı insanlar, bazı insanlara aitlerdir. Ceylin de Ilgaz’a ait. Evlerine ait.
Ve sonunda ait olduğu yerde.
“Biz birbirimizin bitmeyen sınavıyız.”
Dünyada üç kez evlenen insan sayısı çoktur ancak üç kez aynı
kişiyle evlenen insan sayısı azdır. Ilgaz ve Ceylin nikah masasına üçünde de
birbirleriyle oturdular. Bu Mercan’ın büyüdüğünde onlarla çok dalga geçeceği
bir konu bence tabi Mercan büyüyene kadar dördüncü, beşinci kez boşanıp altıncı
kez nikah masasına oturmazlarsa.
Böylesine büyük bir aşka sahip olmak nasıldır diye
düşünüyorum Ilgaz ve Ceylin’in her sahnesini izlerken. Birbirlerinin hayatına
girişlerinin üzerinden seneler geçmesine; iki kez boşanıp, üç kez yeniden
evlenmelerine rağmen birbirlerine bakışları hala aynı. Ceylin hala Ilgaz’a “Buradayım
ve hiçbir yere gitmiyorum. Çünkü hiçbir yere gidemiyorum.” der gibi, Ilgaz
ise “Şu an seni öpmek için deliriyorum. Sarılmak, birlikte uyumak için
ölüyorum.” der gibi bakıyor. Her bakışları, her temasları hala sımsıcak.
Ilgaz evlendirme dairesindeki çift ile bunların ilk galiba diyerek dalga
geçmişti ama daha çok onların ilk gibi gözüküyordu.
Ceylin’in Mercan için oynadığı oyun vardı dizinin bu hafta
yayınlanan bölümünün gündeminde. Acaba Ilgaz’a kendisi mi itiraf edecek, daha
önce bir daha yalan söylemeyeceğine dair söz vermişti şimdi ne yapacak, Ilgaz
anladı mı, anlıyor mu, anlayacak mı, elbet anlayacak, anladığında ne tepki
verecek gibi sorular sordurdu izleyene. Yine tahmin edilen oldu aslında ama
biraz farklı. Ceylin’in Ilgaz bir şeylerden şüphelenmeye başlamadan önce
Ilgaz’a söylemesini isterdim aslında. En azından planı işe yaradıktan sona
itiraf edebilirdi. Yaptığı planı ve hem kendini hem Ilgaz’ı soktuğu tehlikeyi
asla desteklemiyorum ama hangi anne olsa aynı şeyi yapardı. Ceylin’de dediği
gibi annelik görevini yaptı ve savcılık görevini bıraktı. Savcılıktan istifa
edişini de Ilgaz bir başkasından duydu tıpkı savcılığa giriş sınavını
kazandığını bir başkasından duyduğu gibi. Belki de bu hikâyenin de böyle
bitmesi gerekiyordu. Başladığı gibi. Ceylin’e savcılığı çok yakıştırdım, üçüncü
sezona ayrı bir hava kattığını düşünüyorum ancak bendeki Ceylin hala bir
yerlerde avukatlık yapıyordu. Bu yüzden avukatlığa geri dönmesine sevindim.
Ilgaz’ın Ceylin’in planını öğrendiği gibi başsavcıya gitmesi
tam Ilgaz’lık bir hareketti ancak bence Ceylin’in asla değişmeyeceğini
kabullenmesi gerekiyor bir noktada. Ne yaptıysa değişmedi, ne yaparsa yapsın da
değişmeyecek. Tıpkı Ceylin ne yaparsa yapsın Ilgaz’ın değişmediği gibi. Birbirlerinin
hiç bitmeyecek sınavları. Kimse değişmez ancak bazı kötü özelliklerini
törpüleyebilir. Törpülemek. Değişim konusunda harika bir terim bence. Bazen
tırnağımızı kesemeyiz ama törpüleyebiliriz. Tıpkı kendimizi tamamen
değiştiremesek de kendimize ve sevdiklerimize zarar veren huylarımızı
azaltabileceğimiz gibi. Ilgaz ve Ceylin’in de kendilerini törpülemeleri
gerekiyor.
Yine de çok kısa sürede toparladıklarını düşünüyorum. Hemen
birbirlerini affettiler. Ceylin’in kurduğu planı tatlı tatlı anlatmasıyla bir
güzel normalleştirip, sarılıp yataklarına küs girmemeyi başardılar. Bu yüzden
tebrik etmemiz gerekiyor bence. En azından ufak da olsa ilerlemeler var.
“Çok güzel olmuşsun.”
Mercan bu bölüm Ilgaz ve Ceylin’e ona iyi davranan iki
kişiden daha çok annesi babası olarak yaklaşmaya başladı. Ceylin’e iltifat
etmesi, ardından şapkasıyla dalga geçmesi çok olumlu bir gelişmeydi. Evlerine
gittikten sonra Elif’in verdiği bebeği alıp almama konusunda kararsız
kaldığında bile hemen Ceylin’e baktı, ondan onay istedi. Ilgaz işten geldiği
gibi bebeği alıp ona da gösterdi, babasının onayına da ihtiyacı vardı çünkü.
Annesinin karnına düştüğü ilk günden bugüne hissetmeye başladığı o güven duygusunu
yeniden hissetmeye başladı çünkü.
Geçen bölüm babası sorulduğunda babasının olmadığını
söylemişti. Anne kelimesinin ne anlama geldiğine dair bir fikri var ancak baba
kelimesiyle hiç karşılaşmamış. Ilgaz’ın ona her gülümsediği, göz teması
kurduğu, iltifat ettiği sahnede hemen gülümsüyor, hafif utanıyor. Babalar
kızları için çok özeldir çünkü. Başka hiçbir erkek babaların yerini dolduramaz.
Dünyadaki tüm erkekler birleşip çok çirkinsin dese de babamız çok güzelsin
diyorsa güzelizdir. Mercan da bir babasının olmasının nasıl bir şey olduğunu yeni
yeni hissetmeye başladı minik kalbinde.
Ilgaz’ın Defne’ye sihirbazlık yapıp, Ceylin’in hayran hayran
izlediği sahneden bu yana Ilgaz ve Ceylin’in bir kızları olmasını ve Ilgaz’ın o
minik kıza sihirbazlık yapmasını bekliyordum. Neden bilmiyorum ama sihirbazlık
mevzusu bana çok iyi hissettiriyor. Ilgaz’ın dışarıda çok katı bir savcı olup,
eve geldiğinde kızına şapkadan tavşan çıkartıyor olması zıtlığı hoşuma
gidiyordur belki de.