Varsan varım
Oyun arkadaşım
Aşk ortağım benim
Sevgilimsin
Sevgili Kenan
Doğulu'nun sözleri ile başladım yazıya. Çünkü Yargı'yı özellikle Ceylin ve
Ilgaz'ı izlerken bu şarkı geliyor aklıma. Teorilerden ve cinayetlerden
bahsetmeyeceğim. Özellikle 39. bölümden beri içime oturan ayrı düşmüş Ceylin ve
Ilgaz sahnelerinin hissettirdiklerini ve düşündürdüklerini yazmak istiyorum.
40. bölüm ile birlikte
tekrar kavuştu Ceylin ve Ilgaz. İtiraf ediyorum, tırmandırılan duyguların pek
karşılığını bulamadığı bir kavuşma idi ama yine de yan yana gelince normaline
dönen, yüzleri gülen, mutlu bir Ceylin ve Ilgaz görmek güzeldi.
39. bölüm çifte dair
öyle güzel, derin bir tat bıraktı ki oradan başlamak istiyorum.
Beni en çok etkileyen
sahnelerden biri Ilgaz'ın Ceylin'in kıyafetlerini bulduktan sonra kalem ile
yaptığı karalamaydı. Karalama özellikle çocuklar için bir iletişin yoludur.
Çocuklar başka bir iletişim yolu bulamadığında karalama yaparlar. Zamanla
bunlar çizime ve kelimelere dönüşür. Karalamalar çocuğun dış dünyaya karşı
tepkisidir.
Ceylin'i bulma
umuduyla peşine düştüğü arabadan kıyafetleri çıkınca, Ilgaz da artık artan
korkusu ile karalama yaptı. Simsiyah bir çizim yapıp kalemi de kırdı. Bu bir
yetişkin tepkisinden çok bir çocuğun tepkisiydi.
Neden peki? Neden
dünyası kararmış bir çocuk gibi, yanı başında konuşan babası onu daha da
ağlatırken karalama yaptı Ilgaz?
Ceylin, Ilgaz için
sadece bir sevgili, sadece bir eş, sadece tutkuyla bağlı olduğu biri demek
değil, aynı zamanda oyun arkadaşı Ilgaz'ın. Üstelik bu oyunu oynamaya İnci'nin
davasıyla başladıklarını da düşünmüyorum. İlk tanışmaları olarak verilen
sahnelerde duruşmada Ceylin ile karşılıklı atışır gibi savcılık yapan, ona laf
yetiştirmeye çalışan, ona "hodri meydan" der gibi meydan okuyan Ilgaz
Savcı, daha Ceylin'in ona ilk meydan okuyuşunda başlamıştı oynamaya.
Çınar tutuklanmasa
muhtemelen telefon olayı ile başka bir oyun oynayacaklardı. Aralarındaki en
büyük oyun Ilgaz'ın kural koyucu, Ceylin'in kural tanımayan ve kural
değiştirici kişi olması. Çınar tutuklanmasa sanırım Ilgaz kural tanımayan
Avukat Ceylin Erguvan'ı kuralların olduğu alana çekmeye çalışacaktı. İyi bir
avukat olduğunu biliyordu. Tek yapması gereken ona kuralları öğretmekti. Fakat
Çınar tutuklanınca oyun değişti. Ilgaz, Ceylin'e avukatlık teklif ederken yeni
bir oyun da teklif etti. Ve bu oyunda öyle ısrar etti ki, kurban Ceylin'in
kardeşi çıksa bile onun gelmesini bekledi. Çünkü Ceylin'i gözlemlemiş ve
tanımıştı. İçindeki ateşi bilecek kadar hayrandı. O ateş ile oynamak istedi. O
ateş onunla oynasın istedi. Eh, bu kadar dizi gündemi House of the Dragon ile
Game of Thrones evreninde dolaşırken, biz buna Buz ve Ateşin Şarkısı diyelim
tam olsun. Hatta çiftimiz daha hiç dans etmemiş olsalar da buz ve ateşin dansı
diyelim.
Hayranların çokça
"Ilgaz Kaya gerçek değildir!" dediğini görüyorum. Ama katılmıyorum
buna pek. Ilgaz'ın Neva ile ilişkisini düşünelim. Neva ile tatil kavgası yapan,
"Ben geldim sen şuradaydın. İşim vardı geç geldim. Seninle
konuşamadım." gibi eften püften sebeplerle nişanlısı Neva'yı telefonda
terk eden ve aynı sabah güle oynaya kahvaltı eden de Ilgaz Kaya'ydı. Hatta
nişan yüzüğünü de odasındaki ataçların içine atıvermişti. Hikâyeye Neva
tarafından baksak evlerden ırak diyeceğimiz bir erkek modeli olabilirdi Ilgaz.
Ne kadar her yerde olan erkeklerden böyle bakınca değil mi?
Gerçek olmayan ya da
bu durumda bulduğunda gerçek olmayacak kadar güzel gelen şey; onu besleyen, onu
değiştiren ve ruhunu yeniden inşa edip iyileştiren aşktır. Ilgaz'ı da gerçek
dışı yapan o aşk oldu.
Ilgaz ve Ceylin ikisi
de farklı açılardan ailesel sorunlar yaşayan çocuklar. Hala da o yaralı çocuğu
içlerinde taşıyorlar ve diğer insanlara göstermedikleri şeyleri birbirlerine
gösteriyorlar.
Ceylin aslında anne ve
babasından gelen yaraların daha farkında olan karakter. Bunun için psikoloğa da
gitmiş. Annesine "Beni zaten hiç anlamadın / görmedin." tarzında
serzenişi de olmuştu. Ceylin farkında ama kabul etmiş durumda. Ailesinin
değişmeyeceğini biliyor. Bu nedenle kendine model-anne olarak Laçin'i seçmiş ve
muhtemelen Engin de bir tür arkadaş olunan kardeş modeliydi. Muhtemelen bir tek
İnci küçük kardeş olarak yerinde olan ve yerine biri konmayan kişiydi. Engin'in
İnci'yi alması ile birlikte Ilgaz girdi Ceylin'in dünyasına. İstemediği,
"Oynamıyorum seninle işte" diye inat ettiği ama ısrarla ona "Bana
güvenmeyi öğreneceksin." diyen Ilgaz. "Güven ve benimle oyna."
diyen Ilgaz. Sonunda Ceylin'in güvenip oyun arkadaşı olarak kabul ettiği Ilgaz.
Ceylin'in aslında hep
yaramaz bir kız çocuğu edası vardı. Fakat dünyaya gösterdiği hırçın, yaramaz,
söz dinlemez, kafa tutan yüzüydü. Ilgaz'a ise kimseye göstermediği hassas,
kırılgan, yaralı, yaralanmaktan korkan yüzünü gösterdi. Ceylin Ilgaz'a karşı en
silahsız, en savunmasız ve en kırılgan haliyle durabiliyor. Dünyaya umursamaz
bir inatla kafa tutan Ceylin, Ilgaz söz konusu olduğunda kucak bekleyen
gözlerle bakıyor tartışmalarında. Ama aynı zamanda yaptığı şeylerden biri de
oyunlarındaki kendi rolünü oynamak. Yani kuralları tanımamak, kuralları
zorlamak, değiştirmek... Bunu yaparken bazen ileri gittiğinde oyunun sınırları
ve kuralları buna göre ayarlanıyor.
Ilgaz'a gelirsek; onun
durumu daha farklı. Çünkü Ceylin anne babasının istediği gibi olmadığı için
yaraları olan çocukken; Ilgaz, annesini bilemiyoruz ama babasının istediği kişi
olmaya çalıştığı için yaraları olan çocuk. Ilgaz'ın durumundaki daha vahim olan
şey, bunu henüz babasına ve kendisine tam da itiraf etmemiş olması. Metin'i
baba olarak yanlışlarıyla ne kadar görüyor bilemiyoruz ama İnci ile birlikte
çıkan fotoğraftan sonra babasına haykırdığı gibi, yaşıtları oyun oynarken
oynayamadığının ve erken büyüdüğünün farkında. Bunun için hurda bir karavanı
tamir etme bahanesi ile oyun alanı yapmıştı. Yoksa Ilgaz gibi bir adamın
"burası benim, içine dahi girmeyin." demesi hiç de yetişkince değil.
Ceylin'i her kaybettiğini düşündüğünde karavanla ilgili bir şey yapması da
tesadüf değildi. Artık Ceylin'i oyun arkadaşı olarak gören Ilgaz'ın karavanı
bitirmesine rağmen, en çok Ceylin karşısına çıkınca çocuksu bir heyecan
duyması, onu yeni bir oyuna (evliliğe) davet etmesi de sebepsiz değildi.
Ilgaz dışarıya karşı
çok ciddi ve soğuk bir adamken, Ceylin ile güldüğünü, onun adının bile
gülümsetmeye yettiğini, Ceylin ile şakalaştığını, onunla tatlı tatlı atıştığını
ve ona meydan okumayı, mesela eve getirdiği dosyaların sayfa aralarına
işaretler bırakarak oyunlar kurduğunu ve denediğini görüyoruz. (Her ne kadar inkâr
etse de ona dikkat etmese aklına bile gelmezdi. Yekta dosyasını da ortaya
bırakmazdı.)
Hatta ev düzenleri
bile buna göre kurulmuş. Ceylin'in dağınıklığı Ilgaz'ın düzenliliği ile
kaynaşmış. Ceylin dağıtıyor Ilgaz topluyor, düzenliyor, sıralıyor. Buna öyle
alışmış ki Ilgaz 39.bölümde eve geldiğinde (karını o kadar saat boyunca nasıl
aramadın savcım?) Ceylin'in eve gelmediğini anlamasını sağlayan, Ceylin içinde
uyumuş olsa öyle düzenli bırakmayacağı yataktı. Sonra düzenli pike, düzenli
mutfak, düzenli ayakkabılar ve terlik. Bunların Ilgaz için artık eksiklik ve
sorun olduğunu görmek bile ilişkileri adına özeldi.
Ilgaz, Ceylin'i oyun
arkadaşı, ortağı, takım arkadaşı olarak gördüğünü ilk Çınar'a itiraf etmişti.
Takım arkadaşım, eksik yanım, uyumsuz iki parçanın kusursuz uyumu... Bunlar
onun sözleriydi. Ceylin'i bir süredir böyle gördüğü de belliydi.
Nasıl belli
olmasın?
Hatırlayalım mesela
Engin'in ifadesi alınırken sıkılan Ceylin'in onsuz odadan çıkmasını istemeyen,
herkes evlilik dedikodusu yapıyor diye surat asarken birden Osman için otele
gidecek Ceylin'e "ben de gelicem" diyen ve ona kızıp tuvalete giden,
yani oyun alanını terk eden Ceylin'in kapısında bekleyen Ilgaz'ı. Daha o zaman
onsuz, tek başına hareket etmesini istemiyor, dahil olmak istiyordu. Bunu
balayı sahnesinde de gördük. Kendisi de Ceylin de kitap okurken sorun yoktu. O
kitap okurken yaptıkları anlaşmayla Ceylin biraz beklerse de sorun yoktu. Fakat
Ceylin onsuz bir oyun açtı (anket). Sorularından da rahatsız olunca kitabı
hemen bıraktı. Sorularından rahatsız olmasa muhtemelen o da cevaplardı ya da
şakayla karışık cevap verirdi. Çünkü Ceylin'in yaptığı en iyi şeylerden biri de
Ilgaz'ı kendi oyun alanına çekmek. Ceylin, onsuz sevmediği bir oyun oynayınca
elinden telefonu aldı ve Ceylin'in istediği şeyi yaptı.
Bu arada balayı
sahnesinde bir sürü insanla birlikte tatil yapan Ilgaz Kaya ile Neva'nın
ayarladığı tatile kalabalıkla tatil yapamadığını söyleyip kulp takan ve
azarlayan Ilgaz Kaya ne kadar farklı değil mi? Neva ile olan gerçek olan, her
yerde görebileceğiniz sevgili tipi Ilgaz Kaya'ydı. Ceylin ile olan oyun
arkadaşını, aşk ortağını bulmuş Ilgaz Kaya'ydı. Fark da burada.
Geçmişten bugüne
gelirsek 39. bölüm Ilgaz'ının Ceylin yanımda olsun, gözlerime baksın da ne
istiyorsa yapsın minvalindeki konuşmasının alt metninde aslında kendine yaptığı
bir itiraf da olduğunu düşünüyorum. Ne kadar Ilgaz hep Ceylin'den değişmesini,
kurallara uymasını, söz dinlemesini istese de gerçekten bu olsa mutlu olur mu
acaba? Hiç sanmıyorum. Çünkü kendisinin de dediği gibi Ceylin onun sınırlarını
zorluyor, onun katı duvarlarını yıkıyor ve esnetiyor. Dünyanın siyah ve beyaz
olmadığını gösteriyor. Ilgaz da dinamiklerinin kural koyan ve kural tanımayan
olarak belirlediklerinin farkında. Ilgaz'dan kendi Ceylin'ini alıp tamamen
istediği gibi değişmiş bir Ceylin versek, kendi Ceylin'ini geri isterdi. Çünkü
oyun arkadaşı Ceylin o kural tanımaz, sınırları zorlayan kız.
Yine 39.bölüme bu defa
yukarıda bahsettiğim Metin konuştukça daha da kötü olan, ağlayan Ilgaz'a
dönelim. Oyun arkadaşını kaybettiği ve artık bulamayacağı korkusu ile
kelimelerle iletişim kuramayan çocuk tepkisi ile karalama yapan Ilgaz'ın yanına
tam da o anda, ona çocukluğunu yaşatmayan, sorumluluk demek olan, ciddiyet ve
oyunsuz bir dünya demek olan Metin girince ve üstüne konuştukça Ilgaz daha da
kötü oldu. Metin'in aldığı ne varsa onları hayatına sokan kişi Ceylin. Babası
gidince yetmedi kalemi de kırdı. Üstüne kolye gelince artık dayanamadı ve
küçük bir çocuk gibi ağladı.
40. bölümdeki kavuşma
duygusal açıdan tatmin etmese de Ilgaz'ın Ceylin uyanır uyanmaz ufak ufak
onunla şakalaşması, çorbasını içmediği için doktora Ceylin'i öğretmenine
arkadaşını şikâyet eden bir çocuk gibi şikâyet etmesi, Ceylin'in hastaneden
çıkmak için ikna çabaları, Ilgaz'ın çorbayı beğenmeyen Ceylin'i pilavla
beslemesi, o pilavdan aşırması, Ceylin'in 20 kere çiğneme şekli, vs. hepsi
onların kendi oyun dünyalarına döndüklerine dair güzel sahnelerdi.
Elbet neden Ceylin ile
Ilgaz'a biraz kavuşma anı tanınmadığına, Ceylin ile bu travmaya dair kimsenin
konuşmamasına, özellikle Ilgaz ile oturup bunu konuşmadan emniyete gitmiş
olmalarına dair şikayetlerim var. Fakat 39. bölümün güzelliği öyle sarhoş etti
ki, şu anda sadece 40. bölümün de güzelliklerini görmek istiyorum.
Sevgili Sema
Ergenekon'dan bu oyun arkadaşlarını, aşk ortaklarını, sevgilileri bize daha çok
izletmesini rica ederek yazımı bitiriyorum.