93. Akademi Ödülleri'nin En İyi Kısa Film kategorisinde adaylığı bulunan The Letter Room filmi Türkiye yapımı Görülmüştür (Passed By Censor) filmiyle olan benzerliği nedeniyle davalık oldu.
The Letter Room filminde idam mahkumlarının kaldığı bir hapishanede çalışan Richard (Oscar Isaac), içeri giren ya da dışarı çıkan mektupların kontrolünden sorumlu bir karakter. Richard, bir mahkuma kız arkadaşından gelen mektuplar nedeniyle kadına karşı şiirsel bir aşk beslemeye başlıyor. Görülmüştür filminde ise yazarlıkla ilgilenen Zakir (Berkay Ateş), mahkumlara gelen ya da giden mektupları okuyup sakıncalı kısımları redakte etmekle görevli bir gardiyan olarak ekrana geliyor. Zakir, iş tanımının dışına çıkarak bir mahkuma karısının yazdığı mektuplarla özellikle ilgileniyor ve takıntı haline getiriyor.
Serhat Karaaslan imzalı Görülmüştür, açılışını 2019'da Karlovy Vary Film Festivali'nde yaptı ve festivallerden pek çok ödül kazandı. Elvira Lind (Bobbi Jene) imzalı The Letter Room filmi ise Kasım 2020'de HollyShorts Film Festivali'nde açılışını yaptıktan sonra Şubat 2021'de Oscar'da kısa listeye kalmayı başardı.
İki film arasındaki benzerlik olduğuna dair görüşler Nisan ayı içinde Birgün'den
Vecdi Sayar, Cumhuriyet'ten
Emrah Kolukısa ve Posta'dan
Kerem Akça'nın da aralarında olduğu çeşitli isimler tarafından da dile getirildi.
Karaaslan, konuyla ilgili
IndieWire'a yaptığı açıklamada "Konuyu sosyal medya mesajlarından ve film eleştirilerinden öğrendik. Ortak yapımcılarımız 90 Film Production, Departures Film ve Silex Films'le yasal seçeneklerimizi değerlendiriyoruz. Ayrıca Görülmüştür'ün İngilizce versiyonunu da tartışıyoruz. Herhangi bir pazarlık anlaşmamız olmadı. Avukatlarımızın onlara söylediği şu: Makul şüphenin de ötesinde, bu, sadece bir telif hakkı ihlali değil; aynı zamanda filmin finansal haklarına da zarar verici," sözlerine yer verdi.
Lind'in temsilcileri ise IndieWire'ın yorum isteğine "The Letter Room, bağımsız şekilde hazırlanmış orijinal bir çalışma. The Letter Room'dan kimse o filmi izlemedi ve Türk avukatlar finansal telafi isteyene kadar filmin farkında değildik." cevabını verdi.
2015'te Cannes Cinéfondation'a, 2016'da Film Independent'e katılarak filmi geliştiren Karaaslan, fikri Türkiye'de politik suçlu olarak hapiste bulunan bir akrabasından aldığı mektubun sansürlü olmasından aldığını açıklamıştı:
"Olayın devamında yazdığım mektuplar sürekli birileri tarafından kontrol ediliyormuş hissine kapıldım ve bu durum belki de kendimi sansürlememe sebep oldu ve düşüncesi rahatsız etti. Bu nedenle de tüm bu mektupları okuyan insanlara karşı güçlü bir merak oluştu."
Lind ise 2019'da çektiği film için bir podcast bölümünden esinlendiğini açıklamıştı.
"Tanımadıkları aynı kadına aşk mektupları yazan farklı erkeklerin hikayesini anlatıyor. Kadın kira için para istemeye başlıyor. Adamlarsa ona çok aşıklar ve yazdığı mektuplar mükemmel. Bu çok yalnız erkekler hayatlarına büyü yapılmış gibi hissettiler. Ama nihayetinde bu kadının aslında onlardan para almaya çalışan bir erkek olduğu ortaya çıktı. Hepsinin kalbi kırıldı. Bu erkeklerden birisi en kötü kısmının bu mektupları kaybetmek ve fantezinin yok olması olduğunu açıkladı."