Gerçek aşk nedir?
Böyle bir soruyu cevaplamak mümkün müdür? Aşkı tanımlamak
bile imkansızken, gerçek olup olmadığını keşfedebilir miyiz? Özellikle de
Instagram hesabımızı takip eden birinin bile çok kolay cevabını bilebileceği
sorularla. Herkesin hayatını deşifre ettiği sosyal medya çağında en sevdiğimiz
renk, yemek, film ya da şiir eskisi kadar mahrem bir bilgi mi? Hadi mahrem
diyelim, yine de aşkın ölçümünde bir etken midir? Herkesin “hayır” diye
bağırdığını duyuyor gibiyim. Peki gerçek aşk nasıl anlaşılır? Bu soruyu sevgili
eğitmenimiz şu şekilde cevaplıyor:
“Birlikte hayal kuramayan insanlar, birlikte bir gelecek
de kuramazlar. Bu yüzden birlikte kurduğunuz en büyük hayal nedir?”
En azından hazırladığı oyunlar ve sorduğu sorular arasında
en mantıklısı buydu, kabul edelim. Albert Einstein’in da dediği gibi hayal
kurmak bilgiden daha önemlidir. Kurduğun hayalleriyle biriyle paylaşmak ise
cesaret ister. Seni küçümsemeyeceğin biriyle bunları paylaşır ya da sevdiğin
kişilerle sadece birlikte bir geleceği hayal edersin:
“Seninle İtalya’ya gidebilirim, orada kalabilirim. Hafta
sonları senin sevdiğin dondurmalardan yeriz, kütüphaneleri gezeriz…”
“Daha önce Paris’e gittim ama ilk defa bu kadar
heyecanlıyım. Seninle Montmarte’da kaybolacağım için çok heyecanlıyım. Çünkü
kendime bir söz vermiştim buraya gerçekten âşık olduğum bir kadınla geleceğim
demiştim. O kadın da sensin.”
Hepimizin büyük bir heyecanla gerçekleşmesini beklediği
hayallerdi bunlar Serkan ile Eda’nın birlikte kurduğu. Çünkü onlarınki gerçek
aşktı ve Serkan aslında “Bu ilişki gerçek mi değil mi bilmiyorum, kafayı
yiyeceğim.” diye bağırmak yerine bir aşkın gerçek olup olmadığını bilecek
kadar zeki biriydi:
“Bana baktığında içinin eridiğini hissetmeliyim,
heyecanını ele vermemeye çalışırken bakışlarını kaçırdığını görmeliyim,
karşımda dimdik durmaya çalışırken kalbinin daha hızlı attığını fark etmeliyim,
nefesinde, sesinde, kokusunda hatta hücrelerinde bile o aşkı hissetmeliyim.
Adımı söylerken bile içinin titrediğini hissetmeliyim… Yani anlayacağın Eda ben
gerçek aşkı hissederim hem de yüz metreden.”
Gözlerine baksa, sesini duysa anlayacaktı Eda’nın aslında
kime âşık olduğunu, kimin için kalbinin attığını. Her yanına yaklaştığında
nasıl içinin titrediğini. Gözleri gözlerine değdiğinde nasıl duygulandığını.
Serkan onu öptüğünde yüzünde nasıl bir gülümseme belirdiğini… Ama “Madem
muhteşem ve çok güzel bir yıl geçirdik neden Deniz ile birliktesin? Neden
evlenmek üzeresin?” gerçeğiydi galiba onun kafasını karıştıran. Ya da her
şeyi hemen kavrayan Serkan Bolat’ımızın hafızasıyla birlikte empati ve zekâ
yeteneği de kaybolmuştu.
Peki merak ettiğim başka bir soruyu daha sizlerle paylaşmak
istiyorum: Ortada kocaman bir Selin faktörü varken Eda kendi itiraf etseydi ya
da Serkan, Eda ile Deniz’in arasındaki aşkın gerçek olmadığını anlasaydı ne
olacaktı? Eda’nın Selin’i kıskanması Serkan’ı aşırı mutlu ediyor. Ayrıca kendisinin
onunla ilgilenmemesi, midesi bulanıyor diye evde yalnız bırakması ya da röntgen
çektirdiğini bile önemsemesi onun başka biriyle nişanlı olduğu gerçeğini
değiştirmiyor ki… Umarım tez zamanda Eda’nın sürekli yaptığı hatırlatmalar da
Serkan asıl gerçeği, yani kendisinin de nişanlı olduğunu hatırlar. Çünkü bu
durum Melo’nun deyimiyle Deniz ile Eda’nın yakınlığı kadar irrite edici bir hal
aldı. Tabi kendi içimde de ikilemde olduğumu itiraf etmeliyim. Bir yanım Eda’ya
âşık olduğunu fark etmesiyle Selin’den ayrılmasını isterken diğer yanım ise
Selin’den ayrılmasının nedeninin onun ne kadar kötü biri olduğunu (Geçmişte de
böyleydi ve hafıza olayı onu hikâyenin en masum insanı haline getirdi bir anda
onu) öğrenmesi olmasını istiyor. Ya da en güzeli tabi ki hafızasının yerine
gelmesi beraberinde zorunlu bir ayrılığı getirmiş olur. Çünkü Serkan Bolat’ın
da dediği gibi “Aşkla oyun olmaz!”
Diyeceksiniz aşkla ilk oyunu başlatan Selin’in Eda’yı
kıskandığını fark ederek Eda’nın önüne sözleşmeyi koyan Serkan Bolat’ın ta
kendisiydi ama işte o hatırlamadığı bir yıl aslında onun aşk hakkındaki
düşüncelerini de değiştirmişti. Farkında değildi ama içten içe bence kendisi de
biliyor aşkın aslında güzel bir şey olduğunu, dünyanın ihtiyaç duyduğunu,
insanları güzelleştirdiğini… Ama işte o hayatının en güzel bir senesiyle bunu
bilmesini sağlayan dokunmaya kıyamadığımız mücevher değerindeki anılar tuzla buz
oldu.

Serkan’ın şu anki çırpınışları aslında gerçek oyununun son
zamanlarında yaşadıklarıyla çok benzer. Eda’nın gün sayarak gitmek istediğini
sanan Serkan’ın kafasındaki bilinmezlikle Eda ile Deniz arasındaki aşkı gerçek
sanmasıyla oluşan belirsizlik farklı şekillerde kendini gösterse de içten aynı
huzursuzluğu yaratıyor Serkan Bolat’ta. Ancak buradaki tek fark o zaman tam o
iki kelimeyi sayıklamasa da Eda hareketleriyle Serkan’a âşık olduğunu belli
ediyordu. Şimdi ise içinde bulunduğu oyun ve başkasına aşıkmış gibi davranması
Serkan’ın kafa karışıklığını bin katına çarpıyor. Valla Serkan’a da hak
vermiyor değilim. Tamam Eda diyor ki; “Sen benden vazgeçtiğin an senden
vazgeçtim.” Ama vazgeçsen bile bir ayda evlenmek neden? Bu sorunun cevabını
hiçbirimiz bilmiyoruz. Bence Eda da bilmiyor. Serkan’ın ona sarf ettiği
acımasızca sözler, kendi suçu olmasa bile Eda’yı unutması ve onu tanımaya ya da
hatırlamaya çaba sarf etmemesi (Hıncını hepimiz yerine boks ringinde döverek
çıkardı neyse ki rahatlamıştır biraz), kalbine saplanan o bıçağı verdiği acı
ama her şeyden de öte en yakın arkadaşım dediği kişiye güvenmesi Eda’nın kendi
içine sinmese de bu oyunu oynamasına neden oluyor. Oysa ne demişti halası ve
Melo’ya;
“Ben Serkan benden tekrar etkilensin, gelsin kıskansın
istemiyorum. Ben gerçek Serkan’ı istiyorum, bildiğim yaşadığım Serkan’ı
istiyorum. Bizim anılarımız var, geçmişimiz, yaşadıklarımız var. Her bir anı
benim için mücevher gibiyken, ben dokunmaya kıyamıyorken o hatırlamıyor.”
İşte Eda’nın tek istediği eski Serkan Bolat’a kavuşmaktı.
Bence ona giden yol da pes etmek yerine daha önce yaptığı gibi tek tek
yaşadıkları tüm özel anları ona anlatmasıydı. Sonuçta etkilenmişti Apollon
hikayesinden ya da birlikte ezberledikleri şiirden (Keşke daha önce ezberlediklerini
biz de görseydik.) yine etkilenmeye devam ederdi bir zamanlar Serkan Bolat
olarak neler yaşadığını öğrenerek. Ama işte Selin ile Deniz’in etkisiyle bu
başlattığı aşk oyununun kurbanı oluyordu. Ceren’in de dile getirdiği gibi (İlk
kez doğru bir şey söyledi, şükür.) işe yaramıyordu yaptıkları. Çıkmaya
çalışıyor ama yine bir şekilde bu oyunun içerisinde buluyordu. Serkan’ın git
gelleri de tabi haklı olarak onu gaza getiriyordu. Keşke sadece kendi olsaydı.
Kendi olarak Serkan zaten ona neden âşık olduğunu fark edebilirdi. Çünkü bu
hikâyenin en dobrası Melo’nun da “Gerçek aşk silinip gitmez, bir anda
ortadan yok olmaz. Serkan’ın zihni hatırlamıyor ama kalbi hatırlıyor. Bu adam
sana dünyaya yüz kere gelsem yüzünde de seninle olurum demedi mi? Dedi. Ne
olursa olsun işin sonunda dönüp dolaşıp senin yanında buluyor kendini. Serkan
yeniden âşık oluyor.” Sözleriyle dile getirdiği gibi onlarınki gerçek aşk
ve öyle kolay kolay silinip gitmez. Tek yapması gereken Eda’nın kendi olarak
sabırla beklemesi. Sonuçta her zaman her şey bir anda olmuyor, bazı şeyler de
yavaş yavaş zamanla oluyor. Tabi herkesin bir sabır sınırı var, kıskandırmanın
da sınırı olduğu gibi… Bazı kıskandırmalar irrite edici olabiliyor ya da karşı
tarafı yakınlaştıracağına “Bu beni sevmiyor anladım” diyerek
uzaklaştırabiliyor. Bence hem biz izleyiciler hem de Serkan ile Eda tam da bu
sınırdalar. Ne biz daha fazla bu aşk oyununa ya da hafıza kaybına tahammül
edebileceğiz, ne de Eda ile Serkan’ın arasındaki kıvılcım bu kadar uzak kalmaya
dayanacak. Sabrımızın sonu geldiğinde iyi ya da kötü bir şeyler olacak. Hepimiz
umudu bu kadar uzun süren ayrılığın hakkıyla en güzel şekilde sona ermesi. Hikâye
bence güzel bir yola girdi, en azından birbirilerine giden yolda adımlar
atılıyor. Hikâyenin kötüleri kendi kötülükleriyle uğraşmaya başlarken sanki Eda
ile Serkan’ın aralarındaki çok normalmiş gibi davranan Engin ile Ceren, mutlu
son için Melo’ya yardım etmek için ufak da olsa harekete geçtiler.
Hepimiz biliyoruz bu savaşın galiba tabi ki Eda olacak. Onlarınki
gerçek aşk. Birbirinden ayrı kalamadıkları, yan yana şahane göründüklerini
hepimiz her bölüm bir daha şahit oluyoruz. Selin’in tüm yaptıkları ayağına
dolanacak. Her ne kadar Eda onun savaştaki biri için çok tembel olduğunu sansa
da aslında o aşırı acele ederek hatalar yapıyor. Bu hatalar da bir bir onun
karşısına çıkacak. Ferit onu uyarıyor ancak hırsından duymuyor. Tehdit edildi
(Bence tehdidi eden de Ferit) bakalım şimdi nasıl bir tepki verecek. O bu
sorunla uğraşırken de Eda ile Serkan’ın birbirine attığı adımlar alınan düğün
tarihiyle hızlanacak. İnanıyorum buna, Serkan’ın hafızasının kendi içinde
Eda’ya âşık olduğunu anlaması ya da itiraf etmesiyle geleceğine inandığım gibi.
Bunu kabul ettiği an tüm anılar art arda ortaya çıkacak… Umarım bu itiraf tez
zamanda gerçekleşir. Bu aşk öyle Eda nikah masasına oturduğunda “Hayır
evlenemezsin” sözüyle hatırlanacak bir aşk değil. Ha diyeceksiniz geçen sefer
de Serkan, Eda havalimanına doğru yola çıktığında idrak etmişti ama yine de
bence bu sefer son anı beklemesin derim. Geç kalır yoksa. Tabi hiçbir zaman
onun için geç olmaz da, yine de… Zaten Eda’nın da artık bu oyun uğruna Deniz
ile nikah masasına oturacağına inanmıyorum. Her şeyden önce Ayfer hala izin
vermez, vermemeli. Hatta kimse vermemeli. Sonuçta “Aşkla oyun oynanmaz!”