Sen Çal Kapımı: Yüreğin kadardır hayat

Sen Çal Kapımı: Yüreğin kadardır hayat
Can Yücel’ in de dediği gibi; “Ne sahip olduğundur hayat, nede umdukların bunca zaman. Yüreğin kadardır hayat! Seviliyorsan renkli, seviyorsan siyah beyaz." Yüreğini kaybetmiş Serkan için hayat artık kocaman bir boşluk; gücünü, hisselerini, işini yani sahip olduğu her şeyi aşk yüzünden kaybettiğini sanıyor, oysaki kaybettiği şey hayatını anlamlandıran aşk ve kaybolmuşluğu bundan.
 
Yaralı, kaybolmuş ve korkak bir Serkan izledik bu bölüm. İnandığı her şey yok olmuş, ölüm korkusunu tatmış, güçsüz bir Serkan. Senden önce ben kan pompalayan, işe gelip giden, makine gibi bir birey idim diye anlamıştı Eda’dan önceki Serkan’ı. Yaşamıyordu bir anlamda, sadece verimli olmaya çalışan bir makineydi. Eda ile birlikte, hayatın bir ruhu olduğunu ve her şeye anlam verenin bu ruh olduğunu anladı. Oysa şimdi hatıralarından ve duygularından uzakta, bir boşlukta salınıp duruyor. Aslolan duygudur, bir şeyi tam olarak anlayabilmek, taşların tam olarak oturabilmesi için o olayda var olan duyguyu bilmeniz, hissetmeniz gerekir. Hafızaları silinen Serkan, Eda ile hikayesi anlatıldığında, aralarındaki aşkı ve duyguları unuttuğundan; kim ne anlatırsa anlatsın, hala nasıl öyle davrandığını yani Aşık Serkan’ı anlamıyor. Selin’ in anlattıkları daha mantıklı geliyor ona. Akıl ile bastırılmış duyguları ve aşkı ise kalp ağrısı olarak duruyor bedeninde.
 
Serkan, hayata karşı güvensiz biriydi zaten, Holding ve mimarlık ofisi sahibi olarak kurduğu ve yıkılmaz sandığı hayatın aslında kâğıttan bir kule olduğunu fark etmesi, kaza sonrasında hafıza kaybı ile varlığını anlamlandıran aşkın da kaybolmasıyla, hiçbir dayanağı olmayan o korkak robot Serkan geri dönmüş oldu.
 
Hepimiz unutmak için hızlanır, hatırlamak için yavaşlarız der, Milan Kundera Yavaşlık kitabında. Serkan’ın Selin’e hızlıca yaptığı evlilik teklifi hatırladığı duyguyu unutmak içindi aslında. Aşk onun için her şeyin belirsiz olduğu, kontrol edemeyeceği yani hayatını tepetaklak edecek bir şey ve robot Serkan aşktan korkuyor. Selin daha öngörülebilir iken, Eda bir ateş gibi her an yakabilecek potansiyele sahip olduğundan ve onda güçlü duygular uyandırdığından, Serkan Eda’dan korktu.
 
Eda, güçlü bir kadın. Her durumda ayağa kalkacak gücü buluyor ve bu gücü dışarıdan da değil, kendi içinden alıyor. Serkan’ın kaybolmasıyla birlikte onun hayallerini gerçekleştirmeye çalışarak ve hep umut ederek ayakta kalmaya çalışmış. Serkan’ın dönüşüyle çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Deniz’ in de dediği gibi Umut etmek, Unutulmaktan daha az acı verir. Eda elbette Serkan’ı affedecektir ama yaşadığı bu hayal kırıklığı ile beraber Serkan’a yeniden güvenip kendini teslim etmesinin çok kolay olacağını düşünmüyorum. Buna rağmen, Serkan’ın kazadan kaynaklanan travmalarını yine Eda iyileştirecek, çünkü o bir peri kızı.
 
Selin’e gelince, Selin aşk kırıntıları ile yetinmeye çalışan, her an Eda ile Serkan arasında kıvılcım çıkacak diye korkan ve kendisine saygısı olmayan bir kadın olarak geri döndü Art-Life’a. Selin- Serkan sahnelerinde aklıma Teoman’ın Aşk Kırıntıları şarkısı geldi. Kaybolmuş bir adamın cebindeki aşk kırıntıları ile yetiniyor ve bunun zafer olduğunu zannediyor. İkinci şans dediği şey, yüreğini ve hafızasını kaybetmiş ve tam da bu yüzden kaybolmuş bir erkeğin zayıflığından faydalanmak.
 
Dramın ağırlıkta olduğu, Hande Erçel’in mükemmel oyunculuğuyla göğsümüze kocaman bir yumrunun oturduğu bir bölümdü. Ama ne yapalım ki aşk da acıya dahil ve bir aşk hikayesi izliyorsak böyle şeylere alışık olmamız lazım. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER