Sen Çal Kapımı: Ayrılık, aşkın en karmaşık ve kontrol edilemez hali

Sen Çal Kapımı: Ayrılık, aşkın en karmaşık ve kontrol edilemez hali
Aşk bitmeden yaşanan ayrılık ne bir bitiş, ne de yeni bir başlangıç değildir. Zamanın bir yerinde ve belirsizliğin ortasında asılı kalmaktadır. Ne yerde, ne de göktesindir artık. Yüreğinde koca bir sızıyla yeni güne uyanırken, hayata karışmak her zamankinden daha zordur. Dün seni bir çocuk kadar mutlu eden ve hayatını daha anlamlı kılan duygular, bugün bir taşa dönüşmüş halde kalbinin orta yerinde olanca ağırlığıyla durur. Ayrılığın en zor tarafı, ilişki süresince tüm duvarlarını yıkıp bendinden boşalırcasına açtığın duygularını tekrar içine hapsetmeye çalışmaktır. Daha dün, güle oynaya coşkunca yaşadığın duyguların şimdi en büyük tehlike olmuştur senin için. Onlar artık kontrol altına alınması ve belki de hapsedilmesi gereken tehlikeli şeylerdir. Özellikle, Eda gibi hiç beklemediğin bir anda terkedilmişsen ya da Serkan gibi bütün benliğini teslim ettiğin aşkın karşısında savunmasız hissediyorsan kendini, duyguların en büyük zayıflığın olur. 

İnsan en çok neye üzülür ayrıldığında, ne paramparça eder yüreğini? Hangisi daha kırıcıdır?; yarım kalan hayaller mi, yoksa bütün duvarlarını yıkarak büyük bir güvenle kendini teslim ettiğin aşkının gerçek olmaması mı? Bence ikincisi daha kırıcıdır. Eda, Serkan ile İtalya’ya gitmeyecek olmasına çok takılmadı. Ama Eda gibi annesiz ve babasız büyümüş bir kız çocuğu için, o çok inandığı aşkın gerçek olmaması ve Serkan tarafından hiç sevilmemiş olmak çok kırıcı oldu. Annesiz ve babasız büyümüş kimsesiz bir kız çocuğu için şefkatli bir aşktan daha güzel ne olabilir ki bu hayatta? Tüm istediği şefkatli bir aşkla sarmalanmaktı. Eda gibi güçlü, savaşçı, hayalleri ve hedefleri olan biri için ayrılıktan sonra ayağa kalmak kolaydır. Ayrılığın ertesi sabahı sanki hiçbir şey olmamış gibi kalkar ve hayatına devam eder. Ama kafasının içinde hep aynı soru tekrarlayıp durur ‘Fark eder mi yokluğumu, arar mı beni?' Çünkü tek taraflı aşk kimsesiz hissettirir kendini. Ayrılık sonrasında çok güçlü kararlar alırsın. Hiç takmıyorum onu ve ayrılığı dersin ama aynı zamanda içindeki kırgın kalp bir özür bekler. Ama öyle durumu kurtaran ya da bir nezaket özrü değildir beklediğin. Eda gibi yaşadığın bu acıyı hiç hak etmemişsen ve aşktan dolayı birçok şeyi ertelemişsen içten bir özür bir teselli olur geçmiş zamanların acısına. 

Serkan ise, ayrılarak geçmişte yaşanan kötü olayın Eda’yı üzmesine engel olduğunu ve her şeyi kontrol altına aldığını düşünüyordu. Eda ondan nefret edecek ve O Eda’yı hatırlatan ne varsa bir kutuya koyarak aşkın bütün izlerini silecekti hayatında. Duygularını ise ördüğü duvarların içine hapsedecekti, Onu insan yapan tüm yönlerini yok edip bir robot olarak yaşamına devam edecekti. Eğer tüm benliğin aşkta anlam bulmuşsa, ayrılık benliğini unutup ve belki de yok edip devam etmektir hayata….

‘Fakat ben onun tesirinden kurtulur kurtulmaz tekrar eski halime geri dönmüştüm, ona ne kadar muhtaç olduğu şimdi anlıyordum.’

Aşk en sonunda kendi yolunu bulur, bizim kararlarımıza ve onu kontrol etmemize aldırmadan. Ve ayrılık da sevdadandır, ayrılanlar da hala sevgili. Eğer ruh ikizi ise iki yürek, ayrı kalmak imkansızdır artık. Eda ve Serkan’ın kabullenmesi gereken temel şey, bu aşka düştükten sonra hayatlarında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER