“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir.
Gerçeğin mayası gözle görülmez.” * demiş tilki Küçük Prens’e. Çünkü hayatta
bazı gerçekleri görmek için ruhumuzla tanıklık etmeliyiz, her şeyi mantıkla
göremeyiz. İnsan yüreğiyle görmeli hayatı tam olarak yaşayabilmek için. Geçen
haftaki yazımı Küçük Prens’ten bu alıntıyla bitirmiştim. Hem Eda hem de
Serkan’ın en yakın zamanda birbirlerini yürekleriyle görmeye başlamalarını
umarak… 11.bölümün sonunda hem kalplerini birbirlerine açtılar hem de bölüm
içerisinde Küçük Prens’ten alıntılar yapıldı, bu da benim açımdan çok güzel bir
tesadüf oldu.
Serkan ve Eda iki farklı dilde konuşan insanlardı başta.
Zamanla aslında ne kadar uyumlu ve de birbirleri için olduklarını hep birlikte
gördük. Fakat onlar göremediler. Etrafındaki herkes bu uyuma tanıklık etti,
fakat onlar hiçbir zaman emin olamadılar birbirlerinden. Ondan dolayıdır ki hep
kafalarında bir soru işareti kaldı. Ta ki yayınlanan son bölümün son dakikasına
kadar. Birbirlerine kalplerini hep farklı zamanlarda açtılar. Eda ne zaman
Serkan’a aşkla baksa, o sırada Serkan gözünü kapadı ve onu göremedi. Aynı şeyi
ne zaman Serkan yapsa Eda hissettiklerine inanmayıp Serkan’ı kendinden
uzaklaştırmaya çalıştı. Aralarında hep bir sürü engel vardı, başta yaptıkları sözleşme,
aileleri derken birbirlerini unutmuşlardı. Sonra Serkan bu karmaşaya bir dur
dedi, hissettiklerini itiraf etti. Çünkü robotlarında kalbi vardır dedi, ama
bence kendisi hiçbir zaman bir robot değildi.
Sadece yaşadıkları, etrafındakiler onu öyle davranmaya itmişti.
Sonrasında onların zamanı başladı.
İtiraf sahnesine neler yazılır neler söylenir, ne methiyeler
dökülür kim bilir. Eda ve Serkan’ın mimiklerinden, gözlerindeki ışıltıdan
tutun, ağızlarından çıkan her bir kelime çok özeldi. Belki birçoğumuz Serkan’ın
Eda’yı sevdiğini söylemesini sabırsızlıkla bekledik. Ama beklediğimize değdi.
Neden mi? Çünkü Serkan hislerini geçiştirmeden, direkt söyledi. Küçük bir not
eklemek gerekirse; aşkın ya da sevginin bir seviyesi ya da söyleme şeklinde bir
farklılık var mıdır bilmiyorum. Ama “seni seviyorum” demek ile “sana deli gibi
aşığım” arasında çok büyük fark var bence. Serkan’ın ağzından “seni seviyorum”
kelimelerinin çıkmadığına çok memnun oldum. Çünkü âşık olduğunu kabul etmek
karşındaki kişinin senin için “o” olduğunu kabul etmektir. Yani herkes gibi
olmaktan çıkıp benzersiz olan kişi. Çünkü birini sevdiğini hayatında birçok
kişiye söyleyebilirsin, ama karşındaki kişiyi ve de yaşanan hissi özel, sihirli
ve de eşsiz yapan da âşık olma hissidir. (Meşhur flip flop kelimesi de yüz de
küçük bir gülümseme bıraktı, onu da ekliyim.)
Bölüme dair bazı notlar bırakırsam;
* Eda ve Serkan’ın gittiği yalı da yaşayan doktor
sevdiği kadın için sadece kendi bahçesinde yetişen bir gül üretip ona
“Hekimbaşı” ismini vermişti. Fragmanda gördüğüm kadarıyla da Serkan Eda için
bir yıldıza onun ismini veriyor. Daha ne kadar muhteşem olabilirsiniz Sayın
Serkan Bey.
* Eda mı Serkan’ı yoksa Serkan mı Eda’yı daha çok
değiştirdi diye düşündüm bu bölümü izlerken. Bir ilişki de her iki tarafta
değişime uğrar, daha da güçlenir. Ama her ikisi de eşit bir şekilde değişmez,
değişmemeli de bence. Bu bölüm bir kez daha anladım Eda Serkan’ı çok daha fazla
etkilemiş.
* Yine bölüm içerine serpilmiş çok güzel detaylar
vardı. Serkan’ın Eda’yı gördüğünde saatinin ötmeye başlaması, Serkan
televizyonu ve radyoyu açtığında İtalya ile ilgili haberleri görmesi gibi.
Ayrıca Eda ve Serkan araba da giderken çalan şarkı çok güzeldi, sonra bir
baktım ki dizi de Pırıl karakterini canlandıran Başak Gümülcinelioğlu
tarafından hem sözleri yazılıp hem de söylenmiş. Emeklerine ve de ellerine
sağlık herkesin!
* Fifi hala çok gizemli bir karakter. Bu bölümde
de gördük ki herkesten sakladığı sırlar var. Dizi ekibinin Fifi ile ilgili
hiçbir bilgi vermemesi de o sırların önemini daha da arttırıyor. Bakalım oradan
da neler göreceğiz.
* Bu bölüm Alptekin Bey’in Eda’nın anne ve
babasının ölümüne sebep olduğunu öğrendik. Daha ne kadar başlarına kötü şey
gelebilir derken en kötüsü gerçekten geldi. Sonraki bölümler de çok büyük
yaralar açmaz umarım bu sır aralarında. Ama ben inanıyorum ki aralarındaki bu
engellere rağmen birbirlerinin ellerini kolay bırakmayacaklar. Belki sorunlar
daha da büyüyecek ama onlar daha da güçlenecek.
* Son olarak Ferit karakterinde de bu hafta ufak
tefek değişimler gördük. Önceki bölümlerde Selin’in Ferit’e her zaman haksızlık
yaptığını düşünüyordum. Hala da öyle düşünüyorum fakat bu hafta Alptekin Bey’in
şirketinden haber karşılığı hisse alması geleceğe karşı küçük bir sinyal. Şu
anlık iyi gibi görünse de ileri de Serkan’ın dediği gibi şirketin başına çorap
örecekmiş gibi görünüyor.
Zaman ne kadar da çabuk geçiyor öyle değil mi? Gözümüzü açıp
kapatana kadar hafta içi geçiyor, bir anda hafta sonuna geliyoruz. Sonra da
ileri ki bölümü heyecanla bekler oluyoruz. Bu bölüm de gerçekten çok akıcıydı.
Ne ara Eda İtalya’ya gitmeye karar verdi, hangi ara Serkan Eda’ya âşık olduğunu
söyledi hiç fark edemedim. Umarım her bölüm böyle akıp gider, bize zamanı
unutturur. Bölümde emeği geçen herkesin eline ve emeklerine sağlık. Haftaya
bomba gibi bir bölüm gelecek gibi görünüyor. Yazıyı okuyan herkese de teşekkür
eder, sağlıklı günler dilerim. Hoşça kalın, en önemlisi de hep hoş kalın!
Hayatı yüreğinizle görmeniz dileğiyle…