Akça Görgün'ün er meydanına çıkmasıyla kapatmıştık,
geçtiğimiz hafta bölümü. Yapılan bu manevra benim hoşuma gitse de totali pek
mutlu etmemiş anlaşılan; reytinglerden anlamış olduk. Bir kurgu başından sonuna
gelişi güzel, oradan oraya savrulup duruyorsa olacağı da buydu zaten.
Karakterlerin tutarsızlığından tutun da olayların birbirine dolanmasına kadar,
her evre sanki "Bir de bunu deneyelim, belki bu kez olur." havasındaydı;
üzgünüm.
Geçen hafta ki yazımda ilk sezon ile ikinci sezon arasında hangi
konuları farklılaştırmaya çalıştıklarının üzerine durmuştum. "İlk
sezonda etkisiz hale gelen aşk dörtgeni, ikinci sezon farklı kişilerle ele
alındı; biz bunu da yemeyiz." derken Kuzgun'u ilk sezonda kardeşi
Kartal ile vurmaya çalışan Ali'den sonra, bu sezon aynı atağı Ferman'dan gördük.
Ve fakat yine, yeniden söylüyorum: " Biz bunu da ilk sezon
denedik!" Haa! Ferman'ın Ali'ye göre daha zeki olduğu ve Kartal'ı
Kuzgun'a karşı çok daha iyi kullanacağı su götürmez bir gerçek, o, ayrı bir
konu; hele ki Kartal'da bu aptallık olduğu sürece. Etki süresini izleyip bir görelim:
Kartal nereye kadar abisine karşı duracak?
Bölüm boyunca en çok kızdığım ve hatta en çok hakaret
ettiğim karakter Kartal olabilir. "Kanadı yolunasıca kartal! Kuş
beyinli Kartal!" diye diye bölümü noktaladım resmen. Neyse, daha fazla
hanım efendi çizgimden çıkmayacağım. Bir insan, abisinden hırsını almak
için göz göre göre düşmanına nasıl inanır, akıl sır erdiremiyorum gerçekten.
Tamam, Kartal'ın başına gelenlerde Kuzgun'un payı büyük, ki onun hayatındaki olumsuzlukların
ilk fitilini, tamirhanesini yakarak Kuzgun ateşlemişti maalesef. Ve fakat
Kuzgun'un yaşayamadığı hayatı kardeşlerinin yaşadığı da ayrı bir gerçekti. Geçmişini
gördüğü gençlere de el uzatmak isteyişi kadar normal bir şey yoktu sanırım, Kuzgun’un.
"Onlar okuyacak!" diye
direnmesi de bundan değil mi? Yirmi yıl sonra, hiç olmuş hayatının intikamı için
geri dönen birinden normal davranmasını da kimse bekleyemezdi. Kartal, yanlış
kişilere, sırf abisine inat olsun diye güvene güvene hayatını bir kukla gibi
düşmanlarının eline vermekten yine vazgeçmedi. Burada ayrı bir parantez açarak
Kartal'ın, bütün bu yaşadıklarından bir pay çıkartıp, Ferman'a oyun oynama
ihtimaline sığınmak istiyorum. Dileğim: Bu kez Kartal’ın beni şaşırtması ve
minik bir serçe olmaktan çıkarak isminin hakkını vermesi. Aksi taktirde Yusuf
Cebeci'nin, çocuklarının isimlerini kuş ismi koyuşuna lanet edeceğim. Keza
hepsi kuş beyinli olmuş bunların.
"Al birini vur ötekini" derler ya, bizimki
de o hesap oldu bu kurguda. Kartal, abiye inat düşmanla birlikte olur;
Kuzgun, Ferman'ın oyununa gelir ve kardeşini ihmal eder... Eee! Ben daha ne diyeyim?
Hepsi safa bağladı bunların. Bu kadar mı olayları enine boyuna düşünmeden
hareket edersin be kardeşim! Ferman kardeşine kadar ulaşmış ve onu içerden
çıkarabileceğini söylemiş. Yetmemiş sana bir teklifte bulunmuş ve bu teklif
için sana bir gün vermiş. Ne tesadüf ki verdiği gün, kardeşinin mahkeme günü.
İnsan hiç mi akıl etmez? Hiç mi altında bir bit yeniği aramaz? Yahu sen
sokakların çocuğusun, Kuzgun Cebeci! Senin, attığın her adımı, üç boyutlu
düşünmen gerekmez mi? Öyle şapa oturursun işte. Sende bu plansızlık,
kardeşlerinden bu saflık olduğu sürece, Cebeci ailesi düşmana hep gebe kalır.
Geçmiş ola.
Kuzgun'un mahalle ve kardeşinin arasında gidip gelişinde
maalesef Kartal yenik düştü. Kuzgun'un yapmaya çalıştığı ya da yapmak
istedikleri kendince masum şeyler fakat bunu ilk önce Kartal'a göstermesi
gerekirdi sanırım. Dört duvar arasında kapalı kalan ve bana göre kendine dahi
yetemeyen bir insan Kartal; pek tabii kahramanının abisi olmasını istemesinden
normal bir şey yoktu ama olmadı. Kuzgun'un mahalle tarafı ağır bastı ya da
Ferman'a karşı galip gelme egosu. Bu da kardeşi ile arasına bir savaş soktu.
En sevdiğim tiptir, asla kızamadığım kötü karakterler. Bir
tarafım iterken bir tarafım kendisine çeker ve bir bakmışım ki kötü de olsa
karakterin alt metininde onun iyi yönlerini arar, kalbim. İşte Ferman Koruoğlu
da bunlardan biri. Ne kötü ne iyi benim nazarımda. Onu, o raddeye getirecek birçok
şey yaşadığı da aşikâr ki bu bölümde annesinin nasıl katledildiğine şahit olduk
zaten. Çocukluğu olmasa da Kuzgun kadar gençliği çalınmış bir adam, Ferman. En
az Kuzgun kadar intikam hırsıyla büyümüş ve Behram'ın ölümüyle birlikte bu
intikam savaşına son vermiş bir insan, Ferman: Dila'ya kadar. İşin içine aşk
girince boyutlar değişti, biten intikam hırsı harlandı ve bir güzel
harmanlandı. Bu aşk savaşında bir tarafım yok açıkçası. Zira Kuzgun kadar
Ferman'ın da Dila'ya olan zaafını, hatta sevgisini hissedebiliyorum.
Bu bölüm Dila'nın
vurulma anına yönelik birçok soruma cevap buldum, Ferman sayesinde. Aklıma
takılan en büyük soruysa Ferman'ın, Dila'yı bu kadar sahiplenecek ne yaşamış
olmasıydı. Bir an "Bora Dağıstanlı sapkınlığı" onda da mı
mevcut diye düşünmedim değil açıkçası. Değilmiş. Tamamen hayat kurtarmak için
girdiği bir yolda, uyurken elini tutan bir kadının elini bir daha hiç
bırakamamakmış onunkisi. Ben hikâyenin bu kısmını çok sevdim açıkçası. Dila'nın
ki bilinç dışı birine sığınmak; Ferman'ın ki bilinç dışı ona "kal"
diyen birinde elini bırakmak. İş böyle olunca Ferman kendisini, Dila'yı
iyileştirmek için adamış bir yıl boyunca; başarmış da. İntihar psikolojisine
giren ve de intihar eden birinin toparlanma süreci çok ağır olsa gerek. Bunu
tahmin etmek tabii ki zor değil. Dila bu süreçleri Ferman ile atlatmış ve ona
sığınmış sığınmasına da bu sığınma kendi kalbine minnet koyarken Ferman'ın
kalbine aşk koymuş.
Dila’nın yaşadıklarına yönelik Kuzgun’u suçlamasını ayrı
tutarsak, Ferman’a tutunmak istemesini ve onunla yeni bir hayata başlamak istemesini
sonsuz anlıyorum. Bunun için çaba sarf ediyor da. Ferman’ın ona kendi annesini
anlatması üzerine, Ferman için küçük bir jest yapmak isteyerek gül reçeli
yapması da bunun en büyük göstergesi olsa gerek. Dila’nın, Kuzgun’a dair
geçmişinde hiç aydınlık yok, malum. Her ne kadar asla tasvip etmesem de kendi
kendini öldürebilecek konuma bir insan öyle durduk yere gelmez neticede. Ancak
ortada o kadar büyük bir hata var ki Kuzgun’dan kaçarken tutunduğu Ferman’ın da
o karanlık dünyaya ait olduğunu çoktan unutmuş, Dila. Altı üstü bir sene önce
Behram’ı öldürmesini isteyen Ferman değilmiş gibi. Uzun lafın kısası, günün
sonunda har içinde biten gonca gül reçel oldu: Kuzgun'a niyetken, Ferman'a
kısmet oldu. Afiyetler olsun efendim.
Bölümün en vurgulayıcı olayı Ferman ve Kuzgun'un kardeş
çıkması gibi görünse de bu zaten benim için tahmin edilen bir sonuçtu. Bu
yüzden olsa gerek benim bu bölümlük flash haberim asla bu değil. Geçen hafta
Yusuf'un yaşamadığı gerçeğiyle yüzleşirken bu hafta yeniden onun yaşıyor
olabileceği gerçeğiyle karşı karşıya gelmem, benim için esas konu. Çünkü onun
yaşıyor olması ve bunun üzerine Kumru'nun "ilahi ses" olarak
dile getirdiği sahnede babasının başka hayatı olduğunu söylemesi beni bambaşka
yerlere sürükledi. Mektupta da duyduğumuz üzere, Yusuf'un Ferman'ın varlığından
haberi yoktu. Ferman'ın annesinin ölümüne dair hatırladığı flashbackte de
gördüğümüz üzere, Yusuf o ana kadar zincirli bir şekilde yaşıyormuş. Ee, peki,
sonra Yusuf'a ne oldu? Nedensiz bir şekilde ben Yusuf'un hala yaşadığını
düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Amma velakin onun yaşıyor olması ne Kuzgun’u
ne de kardeşlerini pek mutlu etmeyecek gibi. İzleyelim ve görelim. Ferman ve
Kuzgun aynı kanı taşıyan iki kardeş ve benim merak ettiğim bir diğer husussa
onlar kardeş olduklarını öğrenirse tehlike neden büyür? Yine aklımda deli
sorular.
Meryem'in mektubun sırrını öğrenmesiyle kapattık bu hafta
bölümü. Mektup öylece ulu ortadayken Kuzgun'un onu görüp görmeyeceği bu
haftanın soru işareti. Ferman, Kuzgun ve Dila’nın aşk üçgeninden doğan savaşı
kardeşlik bağının kapatacağına inancım yok. “Kardeşimin aşkı,” deyip de
aradan çekilecek bir Ferman'da tanımadın ben. Bakalım bu savaşın galibi kim
çıkacak. Kuzgun ve Güneş cephesi ayrı muamma. Güneş çok rahat ailesine rest
çekip Kuzgun'u tercih edebilir ki onun kim olduğunu bile bile hayatına karıştı.
Umarım Kuzgun, Güneş'in kim olduğunu öğrendiğinde onun sevgisini Ferman ve
Dila'ya kullanmak gibi bir hataya girmez.
Genel Notlarım:
* Meryem Cebeci beni bir anne olarak hâlâ ve hâlâ
hayal kırıklığına uğramaya devam ediyor. Kuzgun'a eş arayana kadar azıcık
cezaevinde ki oğlunu düşünse belki Kuzgun'un yetmeyen aklına destek olurdu ama nerde!
Daha düne kadar Dila'ya "Oğlumun hayatını senin sevgin kurtarır." diyerek
ondan medet uman kadın, bir yıldır görmediği ve üstüne üstün intihar eden, öldü
mü kaldı mı belli olmayan eski gelinini gördüğü ilk yerde "Ne işi var
bunun burada?" diyebiliyor. Vicdanına hayranım, Meryem Cebeci.
* Ortada hiçbir sebep yokken, Güneş'in özel
hayatından şüphelenip onu takip ederek Kuzgun ve ailesine ulaşan Dila Bilgin'e
selam olsun. Çünkü dünyada tek erkek Kuzgun kalmıştı. Bana Dila'nın, Güneş'ten
şüphelenmesini gerektiren benim göremediğim o detayı verin lütfen.
* Kumru'ya notum: İntikamınız alındı kuzucum.
Abine verdiğin nasihatlerden sende nasiplen ve Bilgin'leri hayatından çıkar.
Türkiye'de tek gazete yok!
* Kuzgun’un, Behram’ı öldürme anına yönelik
deliller Ferman’ın elinde. En uygun zamanda kullanacağına yönelik şüphem yok.
* Bölümde kullanılan müzikten ziyade müziğin
sahnedeki yükselişini çok sevdim. Kısa klip tadında ve asla kulak tırmalamayan
bir tondaydı.
* Ferman'ın, Dila'nın odasının ışığını seyrederken
ki hissettiği huzur bile, ona olan duygularının net göstergesiydi. Umarım bu
sevgi hep o sahnedeki kadar saf ve temiz kalır. İntikam bu duyguları kirletmez.
Bu haftalık benden bu kadar. Bölümde emeği geçen herkesin
yüreğine sağlık.
Sevgiyle kalın.