İçim acıyor. Kaybettiğim hikâyeme, Deli Tahir’e, Nefes Kaptan’a, Asiye Reis’e, Yiğit’e, Yangazlara… İçim acıyor, içim ben inanmıştım imkânsız olmadığımıza, biz inanmıştık bazı şeyleri değiştirebileceğimize.
İnsanları en azından susmamaya, başını dönmemeye, görmezden gelmemeye teşvik edeceğine, biz inanmıştık o kadınlara hem nefes olabileceğimize. Olmadı, izin vermediler. O kadar kırgınım ki, o kadar bitkin. Bazen izlediğiniz sadece bir dizi olmuyor, Sen Anlat Karadeniz’de benim için öyle oldu. Bir diziden fazlası.
Nefes’i tanımak onun gibi kadınlar olduğunu bilmek ve onlara ulaşamamak o kadar üzdü ki bizi. Ünzile sahnesinden sonra kaç Ünzile’yi feda ettik acaba diye düşünmediniz mi, Tahir Nefes için tüm zorluklara duvar olurken içten içe onunla gurur duymadınız mı, Yiğit senin kaybetmene izin veremezdim dediğinde onunla ağlamadınız mı, Asiye kocasına rağmen Nefes’in arkasında durduğunda onun gibi kadınların var olması için dua etmediniz mi, Osman Hoca’nın anlattıklarını dinlediğinizde içinizde bir yerler titremedi mi?
Kayıp gitti hepsi ellerimizden. Çünkü anlamadılar, anlatamadılar. Nefes’in yaralarını görmediler, nasıl sarılır bilemediler onlar da yok saymayı tercih ettiler. O yaraları yok sayarken Nefes’i de yok saydılar. 16 yaşında Vedat’a maruz kalan, o zindanda tecavüze uğrayan, 2 çocuk doğuran, oğlu için mücadele eden, başını asla eğmeyen o kadını yok saydılar. Tahir’in gözlerine çekinerek bakan, adım adım sevdasına yürüyen, yaraları sarılan, kötü anıları yerine iyileri konan Nefes’i hiç anlamadılar.
Nefes’e hem nefes olmak için çıkılan bu yolda insanların Saniye’ye hak vermesini sağladınız. Onu, sebepsiz Tahir’i terk eden, kendi ayakları üzerinde duracağım deyip sokakta kalan, sonra yine sebepsiz Tahir’e dönen kaprisli, kıskanç biri haline getirdiniz. Olaya Fikret’i dahil edip bütün kurguyu ona bağladınız. Vedat’ı Fikret’in, Tahir’i amcası bildiği Tahir ve Sakine’nin oğlu yaptınız. Nefes bir gün adalet önünde Vedat’tan hesap soracak diye beklerken bir kurşunla çıkarttınız hayatından. Hesap vermeden, suçlu ilan edilmeden, tertemiz bir sicille öldü Vedat. Kadın gücü adı altında anlattığınız hikâyede kadınlara önce Vedat’ı kaçırtıp sonra hepsini hapse yolladınız.
Nefes ve Tahir’e düğün kurup o düğünün sonunda Fatih’i vurdurdunuz, Murat ve Nazar’ı kavuşturup Nazar’ı İstanbul’a gönderdiniz, Fatih, Berrak’a açılacak derken Berrak’ı annesinin yanına yolladınız. Asiye Reis’i sürekli cilve yapan kocasını kıskanmak dışında hiçbir vasfı olmayan biri haline getirdiniz. Berrak odada uyuyor diye camdan giren Tahir’e yeni fon müziği eşliğinde başka kadın süzdürdünüz. Mercan’a umut olacaktınız, ecel oldunuz. Siz bize “asıl hikâye başka” dediniz. Halbuki asıl hikâye Nefes’ti, unuttunuz…
Siz birbirlerine dokunmaya kıyamayan o insanların sevdasına “merhamet” deyip lekelediniz. Nefes’in derdine derman olamadığında Civra’ya gidip Karadeniz’e bakan Deli Tahir’i ormanda helak ettiniz. Bana bir şey olursa Deli Tahir oğluma bakar deyip ona sırtını yaslayan Nefes’e, Tahir hapiste tek başınayken terk ettirdiniz. Gel göğsüme sığ yârim diyen Tahir’in sevdasını hafife aldınız. Bir Hazan’la yıkılır sandınız…
Sandınız ki halvet olunca, Nefes hamile kalınca, Kaleliler Nefes’e kucak açınca, Saniye “anneliğe” terfi edince, Yiğit okula gidince, Nefes sınavlara girmeye karar verince her şey çok güzel olacak, ama olmadı. Umut olacaktınız, kahır oldunuz…
Şimdi ne mi izliyoruz? Sen Anlat Karadeniz dışında her şeyi. Nefes için Karadeniz’den vazgeçen Tahir “senden gidenin peşinden gitmeyeceksin” diyor, “Ben o Deli Tahir’e ölürüm” diyen Nefes sürekli ondan şüphelenen, telefonunu karıştıran bir kadın artık, o duygulu çocuk gitti karşımızda bambaşka bir Yiğit var şimdilerde.
“Bu hikâye bir aşk üçgeni klişesi değil” diyen ortilerin aksine karşımızda tamda öyle bir klişe duruyor şimdi. Yeni karakterler, yeni hikâye, yeni bir şeyler ama bizden değiller, olamazlar. Hazan’ın sürekli beyaz giyinmesi ile hallolacak bir mevzu değil bu.
21 bölüm süren çok güzel bir hikâyeydi. “Daha önce gelmediği için özür dileyen” Tahir’i, “arada eve uğrasan olmaz mı teheccüd vaktinde falan” diye Tahir’in gözlerine bakan Nefes’i, “hani biz hapse alışıktık ya Tahir abim değil ki, ben yatamaz mıyım onun yerine?” diyen fedakâr Yiğit’i, “senin gibi bir kuzuyu kocamı kurtarmak için o canavarın eline verirsem ben nasıl bir kadın olurum” diyen Asiye Reis’i, “Allah’ın her kulunun üzerinde senin hakkın var. Sana haram edilen hayattan sen helallik istiyorsun. Gözyaşının hesabını Rabbim sorsun” diyen, Nefes’e baba olan Osman Hoca’yı hiç unutmayacağım.
Benim finalimde Deli Tahir Nefesi için kendini o gemiden Karadeniz’in sularına bıraktı. Zaten daha azıda beklenemezdi. Umarım kurtulmuşsundur Deli Tahir, kendini de Nefes’e affettirmişsindir. Osman Hoca’nın evinden telli duvaklı gelin çıkartmışsındır Nefes’i, Civra’ya bakan çok güzel birde eviniz vardır. Belki birde bebek beşiğiniz, doğacak kızınız Deniz için…