Gerçek aşk nedir? Var mıdır belirlenmiş bir kalıbı?
Google’da aratınca falan çıkıyor mu tanımı? Yok efendim yok. Aşk bu. İnsanı bir
duygu. Kişiden kişiye değişen, belli bir şekile girmeyen, toplumca kabul
edilmiş bir tanımı olmayan bir şey bu. E hal böyle olunca da “gerçek aşk,
gerçekten sevmek” üzerinden yapılan mantık içerikli dramatik konuşmalar pek
geçmiyor insana. Böyle neresinden tutsan elinde kalıyor.
Bölüm içerisinde esas çiftimizin adam akıllı baş başa
kalabildiği tek ortamda da iç sesler bu konu üzerinden yürüyünce sahne otomatik
olarak patates püresi oldu.
“Gerçekten sevsen
gitmezdin - Gerçekten tanısan beni sevmezdin.”
Bana göre bu cümleler önyargı ve korkular tarafından
oluşturulmuş bahaneler. Sonuç olarak duygu aynı olsa da yarattığı etki,
oluşturduğu hisler ayrı. Aşkın yarattığı etkinin herkeste aynı olmasının yoktur
imkânı.
Durum böyleyken de sorarlar “Nereden biliyorsun?” diye.
Aklı Galapagos’a kaçmış olan Sanem’cim, müneccimsin de bizim
mi haberimiz yok acaba? Belki adam seni her halinle sevecek? Ya sen, ortalarda
havalı havalı dolanan Can Divit? Bu “gerçekten sevmenin” bir kuralı falan var
da ondan mı bu emin konuşmaların? Seven gidemez diye bir kaide falan mı var?
Siz hayırdır yani?
Buyrun bir tabak püre daha; Deren’in “ricası” üzerine yarım
kalan işi tamamlamak için Can’ın evine hoplaya zıplaya giden Sanem ve Sanem’in
sebep olduğu duygu karmaşıklığı yüzünden ortalarda kafası kopmuş tavuk misali
dolanan Can tencerenin dibinde kalmış son mantık kırıntılarıyla bir diyalog
kurmaya çalışınca ortaya çıkan sonuç pek de iç açıcı olmadı açıkçası. Bunca
yıllık romantik komedi izleyicisiyim, böyle boş diyalog görmedim.
Sonuç; Aşk acısı çeken Can Divit bünyeye zarar!
Kendisinin su kaynattığı yetmiyormuş gibi bir de
ajanstakileri delirtti. Yahu sen şirket yönetiyorsun, kafan atınca işe gitmemek
ne? Can bey kafası bozulunca işe gitmesin, arkasını toplamak için fır dönen
Deren orda delirsin. Komediye gel! Ortada patron yok, finansa bakan diğer
kardeş tasarım toplantısı yönetmek zorunda kalıyor, tasarım ekibinin başındaki
kişi aşırı dozda kafeinden Bakırköy’lük hale geliyor. Buyrun giden akılların,
son hız uzaklaşan mantıkların helvasını kavurmaya!
Aylin ve Emre ikilisine hiç girmeyeceğim. Zira kendileri
kabak tadı verme seviyesinden pörsümüş meyve rütbesine yükseldiler.
Kadronun bir kısmı oralarda deliredursun, mahalle eşrafı
yine kendi içinde ayrı bir komedideydi. Ana tema; Şerbet Vs. Capuccino!
Zebercet’in dükkanını ele geçiren Steril’i görünce iş kadını olmaya karar veren
Mevkıbe’nin bakkalı basmasıyla ortaya çıkan kaos ayrı bir şenlikti. Sokak
ortasında göbek atmadan tutun sahilde yoga yapmaya kadar her türlü cinslik
vardı.
Can’ın evine gidip kapıda Polen’i bulan Sanem’le yapılan
bölüm sonu adeta gelecek sahnelerde çıkacak ayrı krizlerin ön hazırlığı
niteliğindeydi. Bakalım daha neler göreceğiz. Hadi hayırlısı!