Okulların kapanması ve tatilin başlamasıyla kış dizileri sezon finali veya finale gitti, bizlere de boş kalan ekranlarımızı dolduran yaz dizilerini izlemek kaldı. Haziran ayında Star TV'de yayın hayatına başlayan Erkenci Kuş da tepeden tırnağa her sahnesiyle “Ben klasik bir yaz dizisiyim.” diye bas bas bağırdı ilk bölümüyle.

Ana konu pek çetrefilli değil. İçine yan karakterler tarafından entrika yerleştirilmiş bir aşk hikayesi. Yani klişe bir yaz dizisi. Ortada bir sır var ve bu sırrın iki yakasındaki insanlar birbirine âşık oluyor.

Açık konuşacağım; bana bu diziyi izlettiren şey hikayesi değil. Çünkü daha önce ana konu açısından benzer hikayeler ekrana geldi. Hem de defalarca. Ne Can’ın havalı halleri, Ne Sanem’in saflığı, ne de Emre-Aylin ikilisinin çevirdiği entrikalar. Hiçbiri. Ne olabileceğini aşağı yukarı tahmin edebildiği bir hikâye insanı çekmez. Sonraki sahneyi merak etmeyen bir insan diziyi izlemez. Beni ise salı akşamları ekrana çeken üç madde var; Demet Özdemir - Can Yaman mimikleri, Özlem Tokaslan oyunculuğu ve Demet Özdemir tatlılığı. Diğer oyunculara asla bir lafım ya da eleştirim yok. Yetenekleri eleştirilemez. Hepsi birbirinden yetenekli ve özel. Ama bende durum bu.

Kendi fikrimi söylemem gerekirse; bence Sanem karakterini izleten kilit nokta Demet Özdemir. Karakteri canlandırırken kattığı mimikleri ve tatlılığı. Şahsen ben son bölümü izlerken Sanem’in tavırları ve tepkilerinden çok Demet Özdemir’in onu canlandırırken yüzüne yerleştirdiği mimiklerine güldüm. Ya da bölüm sırasında dikkatimi çeken Can Divit’in cümleleri veya davranışları değildi. Can Yaman’ın onu canlandırırken ki mimikleriydi.

Ama bana asıl kahkaha attıran şey Çakal İhsan, dolayısıyla evde olan Nihat mağduru Mevkıbe oldu. Nihat’ın musluk borusunu patlatmasıyla onun da şalterleri attı ve mutfakta küçük çaplı bir şenlik başladı. Yanan devreleri söndürme amacıyla su dolu bardağı kafadan aşağı dökmek suretiyle verdiği tepki görmeye değerdi.

Genel olarak bölüme dair yorum yapmaya gelecek olursak; Allah aşkına, sen sarhoş olma Sanem! Şarap şarap olalı böyle çarpma görmedi.

Ayağında beyaz çorabı ve siyah banyo terliğiyle atlayıp zıpladıktan sonra Can’ın onu izlediğini görüp utanan kız gitti, sarhoşluğun verdiği yetkiye dayanarak adama “Pişşt! Kötü Kral!” diye hitap eden bir tip geldi. Ayrıca bence o kral kötü falan değil. Kelimenin tam anlamıyla uyanık. Sanem’in içmeye başladığını görüp saman altından o kadehi dolduracak kadar hem de. O kadeh doldukça doldu, Can bardağın dibini gördükçe tekrar koydu. Sonuç?

Tabi sonra ne oldu? Tüllü pembe elbiseden siyah banyo terliğine yatay geçiş yapan sevgili kuşumuz ertesi sabah ayılıp da ilk Kötü Kral’ının yüzünü görünce bir yayık ayranı misali sırıtsa da nerde olduğu boks eldiveniyle kafasına inince bir anda zıpladı.

Dönüp şirkete baktığımızda da asayiş pek berkemal değildi. Davette söylediği yalanın stresiyle kovulacağını düşünen Ceycey ajansın meraklı çalışanlarına basın açıklamasıyla meşguldü. Arkalarını toplamak için söylenmiş olan yalandan bihaber olan Sanem ve Can ise yine ayrı tellerdeydi. Her ne kadar Can bunu önce öğrenmiş olsa da kavga ederken İtalyanlara yakalanıp yalanın üstüne kaçak kat çıkmak zorunda kaldılar. Hadi buyur çöz! Kriz üstüne kriz!

Daha neler neler... ‘Polen’ alerjisi oluşan Sanem, nişan yüzüğü olayını yanlış anlayıp yine Can’ın başına çorap örme eğilimine geçen Aylin, Sanem’in bir nişan yüzüğü taşıdığını öğrenip kampa doğru yaldır yaldır yola çıkan Zebercet, kızların planlarının kurbanlık koyunu olan Osman... Listeden çıkan sonuç; Vay halimize!

E millet bu haldeyken ortalık karışmasın da ne olsun? Çarşı pazarın karışmasını elimizde kumandayla izleyen bizler de dayanamayıp sahanın ortasına dalan ve “Kurabiye In, Futbol Out!” diye avaz avaz bağıran Sanem kadar keçileri kaçırmadığımız sürece kimsecikler su kaynatmadan bölümleri tamamlarız diye ümit ediyor ve devreleri şimdiden yanmaya başlayan arkadaşlara acil şifalar diliyorum.