Meleklerin Aşkı yaz sıcaklarından bayılma raddesine
geldiğimiz bu aylarda çok güzel bir zamanlamayla giriş yaptı ekranlarımıza.
Fakir ve saf aşık kız ile zengin ve havalı oğlan klişesini süpürgesiyle halının
altına iterek içimizi serinletiverdi Yağmur bir anda. Klişelerden bıkmış
olanlar için güzel bir seçenek olarak talip oldu perşembe akşamlarımıza.
Tanışmaları ayrı bir aksiyon ve yaşadıkları hayatlar bayağı
farklı gibi görünüyor olsa da Demir Lady Rukiye faktörü sayesinde yolları
birden kesişiverdi esas çiftimizin. Yazılmış onca klişeye inat Yağmur;
Rukiye’nin ve çocukların bakıcısı olarak Çekilmez ailesinin evine, dolaylı
yoldan da Melek’in hayatına girdi.
Rukiye’nin potansiyel damat adayı, Melike’nin gözünde
çocukları için ideal bakıcı, Necmettin’in kafasındaki dart tahtasının tam
hedefi olmasının yanı sıra esas kızımızın kafasında oluşmaya başlayan
belirsizliklerin de baş kahramanı oldu Yağmur oğlan.
Sevgisinden, sadakatinden, en önemlisi ise aşkından hiç
şüphe ettirmedi. Melek’e olan bakışları zaten kalbindeki ritmin en güzel
yansımasıydı.
Her ne kadar esas kızımızın en yakın arkadaşlarından biri de
kendisini radarına almış olsa da her hareketiyle kalbinin yalnızca Melek’e ait
olduğunu gösterdi ve ufak tefek engebelere takılsa da azmi ve vazgeçmeyişiyle
artı puanları topladı Rukiye’nin gözünde.
Her yeni güne ayrı bir aksiyonla uyansalar da öyle böyle
derken ilerledi samimiyetleri. Deniz’in giriştiği entrikalara ve Necmettin’in
kafasındaki ideal bacanak hayallerine rağmen açılmadı araları.
Derken Yağmur’un hislerinin karşılıksız kalmayacağının ilk
belirtileri kendini göstermeye başladı. Melek; Yağmur’un kalbinde birinin
olduğunu öğrendi ve merakı içten içe onu sorgulamaya, hatta yeri geldiğinde
ajanlığa kalkışıp Yağmur’u takip etmeye itti.
Araya birkaç küçük yanlış anlaşılma ve Necmettin enişte,
filmin en güzel yerinde giren reklam arası misali dalış yapsa da Rukiye’nin de
yardımıyla bir şekilde kendilerini Alaçatı sahillerinde buluverdiler.
Etrafta dış etkenler olmayınca aralarındaki kimya daha da
belirgin bir hal alınca bize de Rukiye gibi onları izlemek kaldı. Farkında
olmadan aynı yüzükleri beğenmeleri, denizdeki şakalaşmaları, ısmarlama da olsa
verdikleri “Titanic” pozları ile yüzlerimizde tatlı gülümsemelerin oluşmasına
sebep oldular.
Gün bitip yerini ay ışığı ve yıldızlara bıraktığında
ahaliden gizli kaçtıkları sahilde yanı başlarındaki ateşle daha da harlandı
duyguları. İkisi de içlerindeki merakı gizleyemez halde sordu da durdu.
Yağmur’un yüzündeki hafif tebessüm, Melek’in gözlerini esir
almış merak her şeyi anlatıyordu sessizce.
Olacaktı... Yağmur elbet Melek’e açılacak ve aşkının
karşılığını bulacaktı. Çıkacak bütün engellere rağmen aşk kazanacaktı.