Kardeş dediğiniz sever de döver de… Kardeşiz, tekiz, biriz diyen
Çukur bile birbirine girdi, öz kardeşler nasıl girmesin? Bizim hikayemizde bu
kavganın sebebini sorsanız hemen herkes parmakla Vartolu’yu gösterir. Fakat
aslında suçlularımız o kadar kamufle veya o kadar zekice hamlelerle kendilerini
gizleyebiliyorlar ki, tebrik geliyor elimizden sadece. Açılışımızı bir savaşı
andırmaya çalıştıkları sokak kavgasıyla başlayıp 2 gün öncesine giderek yaptık.
Tabii o 2 gün öncesine gittikten sonra flashbacklerle kaç defa git gel yaptık
sayısını hatırlayamıyorum. Genele bakınca az ama öz olay izlemiş olsak da
defalarca zaten izlediğimiz sahneleri döndürmelerini artık bölümü
yetiştiremediklerine emin olduğumdan fazla eleştirmemeye karar verdim. Daha iyi
bir şekilde toparlayarak dönüş yapmalarını tercih ederim en nihayetinde.
Saadet’in her anlamda gözümüze gözümüze sokularak büyütüldüğü
düğününün yanı sıra Sena’yı delirteceklerinin sinyalini de vererek bu bölümün
odak noktasında onlar varmış gibi gösterilse de aslında bence asıl odaklanmamız
gereken noktayı kaçırmamak önemliydi. Emrah’ın git gide oyununu büyültmesiyle
Yamaç’ı Vartolu’ya düşman ederken diğer yandan yavaş yavaş açıklanan Meliha
olayının geliyorum demesi ilerisi için güzel bir zemin oluşturuyor. İki
bölümdür göremediğimiz Nazım Bey’imizi gözlerim arasa da Emrah onun yokluğunu
şeytani bakımdan hiç hissettirmiyor gerçekten. Çok tehlikeli! Onun şizofrenik
hislerini anlarım ama öz kızına iftira atıp, bunları yapan bir anneye diyecek
pek fazla bir şey yok sanırım.
Bölümün iki kadın ayağından biri olan Sena ile başlayacak
olursak, öncelikle Anıl’ı görmediğimiz için çok mutlu olduğumu belirtmek
isterim. Yamaç’ın her şeyi öğrendikten sonra Sena’yla yaptığı konuşma esnasından
Sena’nın her sorduğuna açıkça cevap vermesinin hepimizi şaşırttığına eminim.
Ancak Vartolu’dan mal almadığını söylemeyerek tüm dürüstlüğünün çöpe gitmesine
sebep oldu ne yazık ki. Kavga ettikleri esnada Yamaç’ın eski sevgilisi olan
Begüm isminde birinin olduğunu öğrendik. Şunu net bir şekilde söylemek isterim
ki, Begüm diye biri ortaya çıkarsa ve bir daha eski sevgili klişesiyle ortalık
karışırsa hikâyeden fazlasıyla itilirim. Hele ki Sena karakterini geri plana
atmaya ihtimali olan bir isim görürsek bu saatten sonra çok yazık ederler
kendilerine.
Birçok izleyicinin dizideki kadınlara ve özellikle Sena
karakterine karşı bir hoşnutsuzluk durumu içinde olduğu çok açık ama benim
dikkatimi çekip, şaşkınlıkla izlememe sebep olan asıl durum herkesin Sena’ya o
kadar takılıp yaptıklarına lafları sayarken İdris’in saçmalamalarını onun kadar
büyütmemeleri…
İdris Baba’nın dengesizliğine bugüne kadar çok fazla vurgu
yapmıştım. Bu bölüm de en formunda olduğu bölümlerdendi. Hepsinden önce kavga
sahnesinin ardından Yamaç ve Vartolu’yu sıra dayağına çektiği sahne tüm anti
İdris’çiliğime rağmen efsaneydi. Açıp açıp izlenmelik sahnelerden resmen! Tabi
bu durum tavırlarının kötülüğünü değiştirmiyor. Öncelikle Çukur’un batmaması
için Emmi ve Paşa’nın yine Yamaç’a yük oluşuna azarlayarak başladı. ‘Vartolu
geldiği günden beri takır takır çalışıyor. Kendi mahallemizde yabancıya alışık
değiliz.’ cümlesiyle de baba olsa çekilmez lafını zorla söylettirdi kendisine… Vartolu
dediği kendi oğlu, yabancı dediği kendi oğlu. Durur mu? Tabii ki hayır. ‘O
size bir vuruyorsa, siz ona iki vurun!’ İdris Koçovalı, yetmez biraz daha
fazla vur oğluna daha ölmedi… Sevdiği kadını sırf inat uğruna oğlunun
gözünün önünde evlendirmek falan çok çocukça hareketlerdi zaten. Oğluyla
rekabet eden bir babanın acınası hali karşısında yine çocuk pes ederek gitti
kapısına kadar. Bugüne kadar demek isteyip de diyemediklerini dedi. Kendini
ifade edemediği kadar iyi ifade etti.
Vartolu, Saadet’in içinde bulunduğu arabayı kurşunladıktan sonra
mahzun halleriyle bölümün tamamında içimizi daralttı. O üzüntüsünü
hissettirmekten çok yaşattı. Sakinliği, sabrını korumaya çalışması birazcık
fırtına öncesi sessizlik gibiydi. O düğünün yapılacağına ihtimal dahi
vermiyordum. Vartolu ya da Selim’den patlayacaktı düğün belli. Yoksa Saadet’e
kalsa çoktan evlenmişti bile. Gözüne sokulan onca şeye göz yumarak en sonunda
tıpış tıpış İdris’in yanına gitmesiyle bir kez daha Vartolu’yu neden
desteklediğimi, hak verdiğimi anladım. En başında Selim’e de dediği gibi,
Vartolu’yu bu hale Koçovalı’lar getirdi. Koçovalı’ların onu düzeltmesi
gerekirken daha da batırarak en son umut olan Sadiş’ini de elinden alıp
insanlıktan çıkarmaya çabaladılar. İsyanında o kadar haklı ki… Babasına beni
istemedin derken çoktan kabullenmişti ondan alamadığı sevginin hayal
kırıklığını. Şartlı bir sevgi gelecekse hiç gelmesin zaten. İdris’in eviyle
arasındaki bağdan kastedilen Çukur olsa gerek. Bence İdris’in önemsediği tek
şey Çukur’un ismi. Çukur’a el uzatanı veya koruyamayanı oğulları bile olsa gözü
görmüyor. Fakat pür kötü olarak Çukur’a gelen Vartolu’nun Salih olabilme
ihtimalini bitiren kişi de kendisi aslında. Sadiş’i, Salih’ten ayırarak elinden
alınan çocukluğunun yarasına tuz basmayı bırakın onu hayata bağlayan tek bağı
kopartmış olacaktı İdris. Tüm bunlara rağmen, istenmeyişine, hayatının
zorluğuna rağmen oğluna sahip çıkmayan adamın karşısına geçip ‘benim içimdeki
insanı bitirme, öldürme’ demesi bile olaydı zaten. Ancak en son cümlesini
duymak, izlemek bölümün tamamına bedeldi benim için. ‘Bir elimde umut,
diğerinde mermi var. Elimdeki umudu alırsan sadece mermi kalır. Umudum elimden
kayıp gitmesin… Umudum elimden kayıp gitmesin BABA!’ diyerek üç defa
tekrarın sonunda baba demesi, demeye çalışırken ki o çabası. İlk kez baba demiş
olmasının yanında böyle bir konuşmanın ardından deyişi de ayrı yakışmıştı
sahneye. Erkan Bey’in oyunculuğuna da burdan alkışlar gitsin o zaman…
Hazır düğün kurulmuşken, Sadiş gelinlikliyken nikah memuru da
gelmişken arka taraflarda Sadiş ve Salih’i eversinler diye düşünmeden edemiyor
insan. Saadet’e en haklı sorunun Acar’dan gelmesi de çok iyiydi. ‘Evleneceğine
sen sevinmiyorsun, Cemil sevinmiyor, kim seviniyor o zaman?’ Çok kolay cevabı:
Sultan. Gerçi Cemil’i de uğurladığımıza göre yine sevindiremeyeceğiz Sultan
Hanım’ı.
Cemil’in sonunun Vartolu tarafından gelmediğine sevindim. Gerçi
Selim bu durumu toparlamak için bir oyun kurarsa onun ucu da kesin Vartolu’ya
çıkar! Selim’in gay olduğunu öğrenen ölüyor. Ağabeyini öldürdüğü gibi kardeşi
Cemil’i de öldürmesi bu sefer onun için daha üzücü olmuştu. Hamam sahnesinde
ben dahil çoğu kişinin ne dediğini anlamadığı Selim’in lafları karşısında Cemil
şok olmuştu. Meğer o sahnede Selim, Cemil’e ‘Sen birilerini sev de, hamam burda
kaçmıyor ya. Ben seninle yaşlanmaya da kabulüm.’ tarzı bir imada bulunmuş.
Selim’in tercihlerinin bu kadar gizli ima edilmesine rağmen sezon bitmeden
onunda aile içinde bu durumunun patlak vereceğini düşünüyorum. O zaman işler
onun için çok daha zorlaşacaktır.
Haldun Dormen ve Rıza Kocaoğlu’nun sahnelerine kocaman bir alkış
bırakmak istiyorum. Efsaneyi izlemek çok keyifliydi. Ayrıca Meliha hakkında
neler neler öğrendik! Meliha çalışırken bir kabadayı tarafından dizinden
vurulduysa ve morfin gibi bazı ilaçlara bulaştıysa bu Paşa’nın ziyaret ettiği
özel bakım merkezinde bulunduğu iddiamızı güçlendirir. Tabii bir de İdris
Koçovalı tarafından vurulup öldürüldüğü olayı var ona da en kısa zamanda gelip
doğrusunu öğreniriz umarım. İdris ve Meliha’nın arasındaki büyük aşkın ikinci
kez gerçekliğini dinlediğimize göre bu olayın arkasında Paşa ve hatta Sultan’ın
olmamasına ihtimal bile vermiyorum.
Düğün mevzusu haftaya son bir kez ortalığı karıştırıp kapanır
diye umut ediyorum. Sıra yavaş yavaş Emrah’a ve Meliha’ya gelsin de son 5
bölümü soluksuz izleyelim. Yeni sezon için de izleyecek motivasyonumuz olsun
içimizde. Daha az flashbackin bulunduğu, daha çok kardeşliğin olduğu bölümlere…
Haftaya görüşmek üzere…