Çukur: Umudum elimden kayıp gitmesin, baba!

Çukur: Umudum elimden kayıp gitmesin, baba!
Kardeş dediğiniz sever de döver de… Kardeşiz, tekiz, biriz diyen Çukur bile birbirine girdi, öz kardeşler nasıl girmesin? Bizim hikayemizde bu kavganın sebebini sorsanız hemen herkes parmakla Vartolu’yu gösterir. Fakat aslında suçlularımız o kadar kamufle veya o kadar zekice hamlelerle kendilerini gizleyebiliyorlar ki, tebrik geliyor elimizden sadece. Açılışımızı bir savaşı andırmaya çalıştıkları sokak kavgasıyla başlayıp 2 gün öncesine giderek yaptık. Tabii o 2 gün öncesine gittikten sonra flashbacklerle kaç defa git gel yaptık sayısını hatırlayamıyorum. Genele bakınca az ama öz olay izlemiş olsak da defalarca zaten izlediğimiz sahneleri döndürmelerini artık bölümü yetiştiremediklerine emin olduğumdan fazla eleştirmemeye karar verdim. Daha iyi bir şekilde toparlayarak dönüş yapmalarını tercih ederim en nihayetinde.
 
Saadet’in her anlamda gözümüze gözümüze sokularak büyütüldüğü düğününün yanı sıra Sena’yı delirteceklerinin sinyalini de vererek bu bölümün odak noktasında onlar varmış gibi gösterilse de aslında bence asıl odaklanmamız gereken noktayı kaçırmamak önemliydi. Emrah’ın git gide oyununu büyültmesiyle Yamaç’ı Vartolu’ya düşman ederken diğer yandan yavaş yavaş açıklanan Meliha olayının geliyorum demesi ilerisi için güzel bir zemin oluşturuyor. İki bölümdür göremediğimiz Nazım Bey’imizi gözlerim arasa da Emrah onun yokluğunu şeytani bakımdan hiç hissettirmiyor gerçekten. Çok tehlikeli! Onun şizofrenik hislerini anlarım ama öz kızına iftira atıp, bunları yapan bir anneye diyecek pek fazla bir şey yok sanırım.
 
Bölümün iki kadın ayağından biri olan Sena ile başlayacak olursak, öncelikle Anıl’ı görmediğimiz için çok mutlu olduğumu belirtmek isterim. Yamaç’ın her şeyi öğrendikten sonra Sena’yla yaptığı konuşma esnasından Sena’nın her sorduğuna açıkça cevap vermesinin hepimizi şaşırttığına eminim. Ancak Vartolu’dan mal almadığını söylemeyerek tüm dürüstlüğünün çöpe gitmesine sebep oldu ne yazık ki. Kavga ettikleri esnada Yamaç’ın eski sevgilisi olan Begüm isminde birinin olduğunu öğrendik. Şunu net bir şekilde söylemek isterim ki, Begüm diye biri ortaya çıkarsa ve bir daha eski sevgili klişesiyle ortalık karışırsa hikâyeden fazlasıyla itilirim. Hele ki Sena karakterini geri plana atmaya ihtimali olan bir isim görürsek bu saatten sonra çok yazık ederler kendilerine.
 
Birçok izleyicinin dizideki kadınlara ve özellikle Sena karakterine karşı bir hoşnutsuzluk durumu içinde olduğu çok açık ama benim dikkatimi çekip, şaşkınlıkla izlememe sebep olan asıl durum herkesin Sena’ya o kadar takılıp yaptıklarına lafları sayarken İdris’in saçmalamalarını onun kadar büyütmemeleri…
 
İdris Baba’nın dengesizliğine bugüne kadar çok fazla vurgu yapmıştım. Bu bölüm de en formunda olduğu bölümlerdendi. Hepsinden önce kavga sahnesinin ardından Yamaç ve Vartolu’yu sıra dayağına çektiği sahne tüm anti İdris’çiliğime rağmen efsaneydi. Açıp açıp izlenmelik sahnelerden resmen! Tabi bu durum tavırlarının kötülüğünü değiştirmiyor. Öncelikle Çukur’un batmaması için Emmi ve Paşa’nın yine Yamaç’a yük oluşuna azarlayarak başladı. ‘Vartolu geldiği günden beri takır takır çalışıyor. Kendi mahallemizde yabancıya alışık değiliz.’ cümlesiyle de baba olsa çekilmez lafını zorla söylettirdi kendisine… Vartolu dediği kendi oğlu, yabancı dediği kendi oğlu. Durur mu? Tabii ki hayır. ‘O size bir vuruyorsa, siz ona iki vurun!’ İdris Koçovalı, yetmez biraz daha fazla vur oğluna daha ölmedi… Sevdiği kadını sırf inat uğruna oğlunun gözünün önünde evlendirmek falan çok çocukça hareketlerdi zaten. Oğluyla rekabet eden bir babanın acınası hali karşısında yine çocuk pes ederek gitti kapısına kadar. Bugüne kadar demek isteyip de diyemediklerini dedi. Kendini ifade edemediği kadar iyi ifade etti.
 
Vartolu, Saadet’in içinde bulunduğu arabayı kurşunladıktan sonra mahzun halleriyle bölümün tamamında içimizi daralttı. O üzüntüsünü hissettirmekten çok yaşattı. Sakinliği, sabrını korumaya çalışması birazcık fırtına öncesi sessizlik gibiydi. O düğünün yapılacağına ihtimal dahi vermiyordum. Vartolu ya da Selim’den patlayacaktı düğün belli. Yoksa Saadet’e kalsa çoktan evlenmişti bile. Gözüne sokulan onca şeye göz yumarak en sonunda tıpış tıpış İdris’in yanına gitmesiyle bir kez daha Vartolu’yu neden desteklediğimi, hak verdiğimi anladım. En başında Selim’e de dediği gibi, Vartolu’yu bu hale Koçovalı’lar getirdi. Koçovalı’ların onu düzeltmesi gerekirken daha da batırarak en son umut olan Sadiş’ini de elinden alıp insanlıktan çıkarmaya çabaladılar. İsyanında o kadar haklı ki… Babasına beni istemedin derken çoktan kabullenmişti ondan alamadığı sevginin hayal kırıklığını. Şartlı bir sevgi gelecekse hiç gelmesin zaten. İdris’in eviyle arasındaki bağdan kastedilen Çukur olsa gerek. Bence İdris’in önemsediği tek şey Çukur’un ismi. Çukur’a el uzatanı veya koruyamayanı oğulları bile olsa gözü görmüyor. Fakat pür kötü olarak Çukur’a gelen Vartolu’nun Salih olabilme ihtimalini bitiren kişi de kendisi aslında. Sadiş’i, Salih’ten ayırarak elinden alınan çocukluğunun yarasına tuz basmayı bırakın onu hayata bağlayan tek bağı kopartmış olacaktı İdris. Tüm bunlara rağmen, istenmeyişine, hayatının zorluğuna rağmen oğluna sahip çıkmayan adamın karşısına geçip ‘benim içimdeki insanı bitirme, öldürme’ demesi bile olaydı zaten. Ancak en son cümlesini duymak, izlemek bölümün tamamına bedeldi benim için. ‘Bir elimde umut, diğerinde mermi var. Elimdeki umudu alırsan sadece mermi kalır. Umudum elimden kayıp gitmesin… Umudum elimden kayıp gitmesin BABA!’ diyerek üç defa tekrarın sonunda baba demesi, demeye çalışırken ki o çabası. İlk kez baba demiş olmasının yanında böyle bir konuşmanın ardından deyişi de ayrı yakışmıştı sahneye. Erkan Bey’in oyunculuğuna da burdan alkışlar gitsin o zaman…
 
Hazır düğün kurulmuşken, Sadiş gelinlikliyken nikah memuru da gelmişken arka taraflarda Sadiş ve Salih’i eversinler diye düşünmeden edemiyor insan. Saadet’e en haklı sorunun Acar’dan gelmesi de çok iyiydi. ‘Evleneceğine sen sevinmiyorsun, Cemil sevinmiyor, kim seviniyor o zaman?’ Çok kolay cevabı: Sultan. Gerçi Cemil’i de uğurladığımıza göre yine sevindiremeyeceğiz Sultan Hanım’ı.
 
Cemil’in sonunun Vartolu tarafından gelmediğine sevindim. Gerçi Selim bu durumu toparlamak için bir oyun kurarsa onun ucu da kesin Vartolu’ya çıkar! Selim’in gay olduğunu öğrenen ölüyor. Ağabeyini öldürdüğü gibi kardeşi Cemil’i de öldürmesi bu sefer onun için daha üzücü olmuştu. Hamam sahnesinde ben dahil çoğu kişinin ne dediğini anlamadığı Selim’in lafları karşısında Cemil şok olmuştu. Meğer o sahnede Selim, Cemil’e ‘Sen birilerini sev de, hamam burda kaçmıyor ya. Ben seninle yaşlanmaya da kabulüm.’ tarzı bir imada bulunmuş. Selim’in tercihlerinin bu kadar gizli ima edilmesine rağmen sezon bitmeden onunda aile içinde bu durumunun patlak vereceğini düşünüyorum. O zaman işler onun için çok daha zorlaşacaktır.
 
Haldun Dormen ve Rıza Kocaoğlu’nun sahnelerine kocaman bir alkış bırakmak istiyorum. Efsaneyi izlemek çok keyifliydi. Ayrıca Meliha hakkında neler neler öğrendik! Meliha çalışırken bir kabadayı tarafından dizinden vurulduysa ve morfin gibi bazı ilaçlara bulaştıysa bu Paşa’nın ziyaret ettiği özel bakım merkezinde bulunduğu iddiamızı güçlendirir. Tabii bir de İdris Koçovalı tarafından vurulup öldürüldüğü olayı var ona da en kısa zamanda gelip doğrusunu öğreniriz umarım. İdris ve Meliha’nın arasındaki büyük aşkın ikinci kez gerçekliğini dinlediğimize göre bu olayın arkasında Paşa ve hatta Sultan’ın olmamasına ihtimal bile vermiyorum.
 
Düğün mevzusu haftaya son bir kez ortalığı karıştırıp kapanır diye umut ediyorum. Sıra yavaş yavaş Emrah’a ve Meliha’ya gelsin de son 5 bölümü soluksuz izleyelim. Yeni sezon için de izleyecek motivasyonumuz olsun içimizde. Daha az flashbackin bulunduğu, daha çok kardeşliğin olduğu bölümlere…
 
Haftaya görüşmek üzere…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER