Çukur: Hepimize bir sade kahve lütfen!

Çukur: Hepimize bir sade kahve lütfen!
Geçtiğimiz hafta ‘Bir dirhem mutluluğu bize çok görenlere bu dünyayı dar edeceğiz!’ diyerek bırakmıştık Vartolu’yu. Hem Çukur hem de Vartolu Sadettin için bir kez daha dönüm noktası olacağı kesindi. Fragmanlardan pek bir hayır gelmediğinden büyük umutlarla yeni bölüme sarıldım bu hafta. Aşırı iyi bir bölüm olduğunu söyleyemeyiz ama bir öncekinden çok daha güzeldi. En azından bir ışık gördüm bu hafta şu meşhur ‘babalarının istenmeyen oğullarından’. O üçlüye iyi bakın, ortalığı dağıtacak bir potansiyel var o üçlüde…
 
Emrah’ı izlemeyi seviyorum. Kendisi Çukur’da kötü tarafta gösteriliyor sanırım. Hoş, Çukur’un hikayesinde karakterler için artık iyi veya kötü ayrımı yapmak mümkün değil. Sonuçta kime göre, neye göre kötü olduğu fazlasıyla tartışılır bir vaziyet aldı. Yine de Emrah kötü denilirse, varsın öyle olsun. Ben kendisini kötü olarak izlemeyi seviyorum o zaman. Hareketleriyle, mimikleriyle her geçen bölüm karakterine daha da bürünmesine hayranım. Yakışıklılığı da ayrı bir mesele zaten! Haki silahlı adamla olan dövüş sahnesini çok beğendim. Çünkü Yamaç’ın bugüne kadar izlediğimiz dövüşmelerinden farklı olarak hatasız, kusursuz bir sahne yazılmamıştı. Karşılıklı, olabildiğince gerçeğe yaklaştırılmış bir kavga izledik. Gerçekçilik her zaman kazanır… Kavga sahnesinde çalan Ceza’nın söylediği Türk Marşı da Yamaç’ın ‘Heyecanı yok’ durumu gibi birtakım imzaları oldu sayılır artık karakterlerin.
 
Sena ile olan meselesinin aydınlanmaması ise gerçekten çok can sıkıcı olmaya başladı. Her bölüm 40 saniyelik görüşmelerine şükredeceksek(!), bir açılım göremeyeceksek neden abi-kardeş meselesi yarattılar acaba? Böyle sahnelerini izledikçe konuya girmeye çalışıp da giremiyormuş gibi duruyorlar resmen. Yine de Emrah’ın Sena’ya Yamaç’ın sağlam olmayışıyla neyi kastettiğini merak ettim. Emrah bizim bilmediğimiz ne biliyor acaba?
 
Bölümün sonuna kadar kürdansız gördüğümüz Emrah’a selam olsun diyeceğim diye sevinmiştim ki, ortaklarıyla yediği yemeğin sonunda dayanamayıp almıştı kürdanını yine. Olsun onu da öyle sevdik n’apalım!
 
Sultan’ın yatalak hali, karakterden çok bize ceza olabilir diye düşünüyorum. Hastaneden çıkararak Çukur’u gezdirdikleri sahnede kimse bu Sultan karakterinin nasıl ‘ana’ olduğunu karşıya hissettirebildik mi acaba diye sormuyor belli. Tamam anladık Sultan Çukur’un anası olmuş yıllardır tamam! Ama biz bunu 1. bölümden beri göremedik, hissedemedik kusura bakmayın. Sonradan düzeltilmeye çalışıldı Sena’ya davranışıyla vs. ama maalesef toparlanamayacak şekilde başlamıştı tüm halleri en başından. O ‘Zalım’ şarkısının eşliğinde mahallede tur atılırken Sultan Anne’yle beraber duygulanmam gerekirdi belki de ama ben boş boş bakıp geçmesini diledim o sahnenin. Bu da bence Çukur’un en acı gerçeği…
 
Yine de Sultan’a yazılan fikir ve düşünceler çok güldürüyor beni artık. Bu bölüm İdris’le olan konuşmasında Salih için ‘kıskandığım için gönderdiğimi mi sanıyorsun? Bunun için gönderdim’ falan diyerek harika üste çıkmadı mı sizce de? Zeytinyağı misali. Sakatlığını 30 yıl önceki bir bebeğe bağladı pes! İdris Baba’da büyük dengesizliğiyle Salih’i göndermeseydin böyle olmazdı diyerek göz yaşarttı gerçekten. Çok değişik kafalar çok… Neyse ki o mevzuları geçtik biz, takılmıyoruz artık kim kimi göndermiş, nefret etmiş, oğlum dememişlere…
 
Açıkçası Sena Koçovalı’dan yakın zamanda bir bebek bekliyorum ben. Çünkü kendisinin Sultan Ana’dan daha iyi bir anne olacağı kesin. İdris Baba işleri tamamen Yamaç’a devrediyorsa, analık işi de Sena’ya kalsın. Herkese yetecektir bence. Akşın ve Karaca’yla olan sahneleri de çok tatlıydı!
 
Herkesin hayatı bir şekilde çalkalanıp durulsa da her zaman en ağır gerçek Sadiş’in yüzüne gelip çarpıyor. Evdeki herkes bir olmuş resmen Saadet’in mutsuzluğu için çabalıyor. Sultan yattığı yerden Sultan’lığını yapıyor, Ayşe başına bela almamak için belasını savuşturuyor. Nedret zaten apayrı bir dünya, iticilikte marka yaratıyor. İdris de haftaya Salih tarafında bir tekme daha vuruyor aşklarına. ‘Çukur’un babası olacaksan eğer, Saadet’in kocası olamazsın.’ Vartolu’nun Çukur’u yakmasını dilediğimden bahsetmiş miydim?
 
Meliha konusu da aynı Sena ve Emrah’ın mevzuları gibi açılmayı istiyor, tam açılacak hep bir kenara atılıyor. Yine de bu hafta bayağı bir ilerleme gördük. Hale’nin ses kaydından Meliha Hanım’ı tanıdığını öğrendik. İdris’le olan fırtınalı aşkını da biliyormuş! Yapmaz dedim, olmaz dedim ama yine mi be İdris Baba? En azından Hale kızı çıkmadı ona seviniyorum… Meliha içinde tek temennim ortaya çıkıp Çukur’a ana olma savaşına girmesi. Sultan’a rakip gelse tadından yenmez!
 
Nazım Beyefendimiz yine kendisini aşmacalara son sürat devam ediyor. Vartolu’nun da dediği gibi Nazım’daki bu ilerlemeyi gördükçe ben de çok duygulanıyorum. Güvenlik şirketiyle ve kardeşi Emrah iş birliğiyle yaptığı plan hem Çukur’u zora sokacak, hem Vartolu’ya kazanç sağlayacak hem de kansız silahsız zekice yapılmış bir plan oldu. Sevdim! Toz işinin yine patlaması biraz üzecek ama tabii Nazım’ı. Yine de her şeye rağmen Vartolu, Emrah ve Nazım’ı babalarının istenmeyen oğulları olarak birlik halinde görmek bana bölüm içinde en çok umut veren şey oldu. Bu birliğin oluşumunda da Nazım’ın emeği çok büyük. Çıkarları için bir olsalar da çok muhteşem bir üçlü oldular. Tabii Koçovalı’lar kravatlı düşmanlarını merak ederken Selim çoktan durumu çözmüştü bile. İlginç olan Yamaç’ın anlayamamasıydı aslında. Selim’in son zamanlardaki hallerine, serinkanlılığına ve yaptıklarına bakınca onun aslında kardeşinden daha zeki olabileceği ihtimalini düşünmeden edemiyor insan. Ayrıca Vartolu’yla uyumları da şiir gibiydi. İki kardeşe iki kardeş olarak Nazım ve Emrah’la beraber oluşunu görmek isterdim Selim’in.
 
Eskiden olsa hain diye demediğimi bırakmazdım Selim’e ama dengeler değişince bazı kişilerin uyumları ve yaptıkları daha bir faydalı olabiliyor işte. Mesela Emrah ve Vartolu gibi. Onlar da sonuna kadar ters ters gittiler birbirlerine ama o son bakışmalarıyla oldu bunlar dedirttiler. Sonra da bir sade kahve sözü alıp gönlümü fethettiler. Çukur’u, Çukur’un adamının yönetmesine yardım edecek ismin bir anda çıkıp gelen Emrah olması ironik gerçekten. Ama güzel bir ironi. Sonuçta bir kere dedik biz, yakında herkes diyecek diye: Çukur evimiz Vartolu babamız.
 
Haftaya görüşmek üzere…



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER