Çukur’da git gide artan kan bağlarının bizlere vermiş olduğu
yetkiye dayanarak çeşitli kardeş koalisyonları oluşturup, dost-düşman ayırmadan
birbirleriyle yapabilecekleri işbirliklerini kombinleyip izlemek için can atan
bir kitle olduk. Nihayetinde nasıl olduğunu anlayamadığımız bir hızla Yamaç ve
Selim’i babalarının oğlu Salih’le beraber çatışırken bulduk kendimizi. Ve yine
nasıl olduğunu anlamadığımız bir hızla Elvis kod adlı yeni psikopatımız Yılmaz
Bey girdi hikayemize o kulakları kanatan Türkçesiyle. ‘Sen var girmek çok
fazla hikayenin içine, biz var hiç anlamadı bu nasıl hız böyle?’ Bölümün
benim için özetini tam olarak bu dille ve bu sözlerle ifade edebilirim sanırım.
Çukur’da herkes çok normaldi zaten, iyi oldu Elvis’in gelişi. Hoş gelmiş Saygın
Soysal!
İster istemez Elvis’i damdan düşer gibi hikayenin ortasında
bulunca hafifçe homurdanmış olabilirim ama Baykal’ın inişiyle böyle bir
karakterin çıkmasını zaten istiyorduk. Yamaç Bey’imizin bir Rus mafyasıyla
karşı karşıya kalmadığı kalmıştı o da oldu. Elvis’in muhteşem(!) Türkçesine
başta kulakları tıkayarak tepki versemde sona doğru insanın ağzına yapıştığını
kabul etmeliyim. Fiziken ve ruhen tam kararında bir psikopat karakter yaratılmış
aslında Yamaç için. Uzun soluklu mu olacak yoksa Burgaz Adalı Serdar gibi hükmü
kısa mı sürecek merak ediyorum doğrusu…
Bölümün başına dönersek harika bir planla alt edilmiş Baykal’dan
intikam alma sahnesinin sadece kısa videosundan gördüğümüz kadar oluşu biraz
üzdü açıkçası. Ardından Salih’in Yamaç’ı satarak Baykal’ı kaçırmasına da bayağı
kızdım. Babasına karşı şeytanı yakaladım demek için babasının oğluna satışı
koydu ama ilahi adalet olacak ki o da elinden kaçırdı şeytanını. O panik
butonunu görünce bir an için Baykal yine kurtulacak sandım itiraf ediyorum
çıldırıyordum. Ama Elvis onu hala istiyorken, Nazım da bütün olanlara rağmen bu
kadar sakinken ortada dönen oyunu anlamak zor olmadı. Avukat Nazım büyük
şaşırttı. Resmen Çukur’u piyon haline getirdi. Rusları da onların üzerine
saldı. Sonuç ise: ‘Çukur aramak Baykal’ı, Nazım çoktan yaptı şah matı.’ Nazım
Beyefendi diyeceğiz artık sanırım. Çünkü adam gerçekten de kendince oyununu
zirvede bitirdi. Adam oyuna öyle bir dahil olup tahtını aldı ki, ‘şah matı’
nasıl yaptığından çok kimin yaptığına bakıp kaldım. Hatta biraz da yapışına
ve cesaretine hayran kaldım. Biz de bir hafta boyunca Baykal’ı paketlediler
diye sevindik resmen, asıl Baykal’ı paketleyen öz oğlu çıktı! Valla satranç
oynamayı bitirip taşları devirdiğinde şimdi sıkıp öldürecek babasını diye
bekledim. Nazım’ı Beyefendi olarak sevdiğimi söylesem Çukur’a ihanet etmiş
sayılır mıyım? Sırf Baykal istiyor diye Çukur’u yok edeceğine Çukur’dan yana
taraf olsaydı çok daha güzel olurdu tabii. Gerçi denge bu, nasıl hızlı
değiştiğini iyi biliriz Çukur’da…
Yamaç’ın yüzüne karşı en son söylenecek cümleyle girdi radarına
Elvis. ‘Evlatlarından gelinine, annene, mahallede ne kadar kadın varsa hepsini
aldım.’ Şu cümleyi duyup, Yamaç’ın o yüzünü görünce benim beynimde
kulaklıklarını takmış vaziyette bir Yamaç ve arka fonda ‘Zıplıyor herkes
kanguru sanki’ diyerek Gazapizm’den ‘Heyecanı Yok’ çalmaya başladı bile.
Bölümün geneline baktığımızda yine tahmin ettiğimden daha sakin bir Yamaç
izledik. Son sahneye kadar…
Boşu boşuna Baykal’ı arayan Sadettin ve bir hiçliğin peşinden
giden Yamaç ve Çukur ahalisini izledik iki saat boyunca. Son iki bölümü
düşününce bu hafta sıkıldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Bölümün iyi
taraflarını görmek gerekirse Aliço’nun geçmişine adım attık ve en azından
geçtiğimiz haftalarda ortadan kaybolan Koçovalı kadınlarının varlığını
hatırlamış olduk.
Aliço’muz eskiden de tüm saflığı ve iyiliği üzerinde olsa da bir
asker olarak keskin nişancılık yeteneğini hiç tereddütsüz kullanabiliyormuş. Şimdi
de gerektiğinde kullanıyor ama onu bu kadar yıpratan bir sürü travma yaşadığını
tahmin etsek bile tüm dengesini muhtemelen bir rekabet uğruna bozan bir adam
olduğuna ihtimal vermezdim. Belki de rekabetten daha fazlası vardır aralarında
şimdilik bilemiyoruz. Bu Laz’ın geçmişte Aliço’nun gözü önünde küçücük bir kızı
öldürdüğü izledik. Şimdi de aynı şekilde Hale’yi gözlerinin önünde öldürdükten
sonra tesadüfen seçilen bir kurban olmadığını anladık Hale’nin. Aliço’nun
geçmişine ufak adımlarla gitmeye başladık, devamını da görmek için
sabırsızlanıyorum. Bakalım haftaya Aliço ve Laz nereye kaybolacaklar?
Yamaç yine tüm soğukkanlılığıyla güzel bir plan kurduğunu
düşünürken avcı yerine av oldu. Elvis’in adamlarının karşısında sıkışıp kalan
Çukur’un adamlarını ve Koçovalı kadınlarıyla beraber Sena ve Güzide annesini
kurtaracak kişi şimdilik Emrah Amir gibi duruyor. Celasun geçen bölüm verdiği
kararıyla Emrah Amir’le görüşerek ilginç bir yola saptı yine. Şu çocuğu bir
tarafa uyduramadık ya ona üzülüyorum. Geç Yamaç’ın 4. sağ kolu ol topluca rahat
edelim Celasun! Emrah’ın Celasun’dan Koçovalı kadınlarının haberini alırken
Sena ve Güzide annesinin de kaçırıldığını duyunca tek düşünebildiği ismin Sena
olması değişik bir detay gibi geldi bana. Sanki Sena için annesinden daha çok
endişelenmiş gibi. Emrah’ın Sena’ya takıntısını biraz bariz şekilde görmek
isterdim açıkçası. Emrah’ın bu kadar boş dolanmasını izlemeye dayanamıyorum.
Yamaç’la bir yandan Çukur için bir yandan da Sena için çatışmasını izlesek ne
kadar güzel olur!
Hazır tüm Koçovalı kadınları kaçırılmışken kendilerini bol bol
görerek önceki haftaların acısını çıkartmış olduk. Akşın’ın konuşması bana
hafiften kendisinin gidici olabileceğini sezdirdi ama haftaya Elvis’in elinden
sağ salim kurtulurlar diye umuyorum. Bir bölüm daha Nazım’ın bizimkileri ayakta
uyutmasını ve bu yüzden hücreye tıkılı kalan Koçovalı kadınlarını izlemeye
gücüm yok benim. Hücreye tıkılı demişken, Sultan ve Güzide anneyi aynı yere
koymak çok komik bir detay olmuştu valla.
Bölümden yola çıkıp genel olarak Çukur için ufak bir eleştiri
yapmadan da geçemeyeceğim. Kendine has detayları, adamları, şanı olan Çukur’a
zamanında polis bile giremiyordu. Hadi onu geçelim artık polis girebiliyor
çünkü artık Emrah Amir var.(!) Polisin bile zor girdiği Çukur’a Ruslar sızıp
Koçovalı’ları nasıl kaçırabiliyor? Diyelim Ruslar Çukur için çok fazla, bu
Baykal nasıl bulunamıyor? Ya sen koca Çukur’sun, sıradan bir mahalle gibi
davranmasana… Kendimi azıcık kandırılmış hissediyorum böyle durumlarda. İdris,
Emmi ve Paşa’nın hep vurguladığı Çukur’un gücü bu muymuş yani?
Selim artık daha güçlü bir karaktere dönüşmeye başladı. Yamaç’ın
her an kaçıp gidecek gibi bir havası olsa da ‘Sevdiklerim!’ diyerek ortalığı
yakma potansiyeline sahip. Babalarının oğlu Salih’le ise ne kadar güzel birlik
olabildiklerinin farkına varmaları çok yakın. Emmi ve İdris bence çoktan fark
etti gibi hatta. Paşa’ya sözüm her hafta olduğu gibi bu hafta da yok. Mümkünse
en kısa zamanda Elvis’in kurbanı olarak kendisini sonsuzluğa uğurlayabiliriz.
Her konuştuğunda ona Salih’le aynı bakışı attığımızı fark ettim. Dikkat etmeyen
varsa o bakışa beraber olan sahnelerini bir kez daha izlesin mutlaka
muhteşemler! Kısacası şu üç adam bile birlik olmuşken Çukur’un en başında
inandığımız o gücü yok sayılarak komik durumlara düşmesi çok yazık olur.
Bakalım o üç kardeş Baykal’ın uzantısının peşinden koşarken Nazım’ı
karşılarında görünce neler yaşanacak merakla bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere…