Siyah Beyaz Aşk: Ferhat’ın gönlü de sırçadan bir saraydı; kırılmıyor sandılar…

Siyah Beyaz Aşk: Ferhat’ın gönlü de sırçadan bir saraydı; kırılmıyor sandılar…
Bir ömrün en ıssız en karanlık yerindeydi. Yalnızdı, alışkındı da onca kalabalığın içinde tek kalmaya. Duygusuz gibi görünse de ne de çok sevgilere açıktı gönlü. Önceliği kardeş sevgisiydi. Göstermeden gizli gizli severdi. Onlar için dalmamış mıydı karanlığın en dibine. Dalmadan önce son bir kez annesine, anne sevgisine sığınmak istemişti. Ama bir annesi bile olmadığını fark etti. Çünkü o anne, onu babası gibi korumak istemiyordu. O anne rahat bir hayat yaşamak istiyordu. Ferhat'ı Namık’a teslim etmekte kolayına gelmişti Yeter’in. Hem de berber Necdet’i öldürdüğünü bile bile oğlunu karanlık tarafa vermeyi seçmişti. Ferhat gönlünde bir anne sevgisini yaşatamadan büyüdü gitti. Kızdı, hem de çok ve bir daha da annesinin sevgi gösterilerine inanmadı. Annesinin yüzünden inanmaktan vazgeçti. Kimseye de güvenemedi. Güvenmekten vazgeçti. Ne sevilmek istedi, ne de sevmek. Sevmedi.

Yıllar yılları kovaladı. Ferhat kendine yarattığı karanlık dünyasında yaşayıp gidiyordu. Kırılsa da yaşıyordu, üzülse de, acısa da yaşıyordu. Ferhat sadece nefes alıyordu, kalbi atmadan. Her gecesinden ayrı kırıklar biriktirerek, onları siyahlara sararak, kırıla kırıla yürüyordu yollarını, yıllarını. Hiç sesi bile çıkmıyordu. 

Gönül bu kırılmak ister mi? Umutsuzluk ister mi? Yıkılmak ister mi? Aslında Ferhat'ın gönlü de sırçadan bir saray, kırılmıyor sandılar. Adı üstünde sırçadır gönlü, minicik bir darbeyle tuz ve buz olabilir. Karanlıktadır o gönül diye dağılmaz sanmayın, dağılır. Siyah diye parçalanmaz sanmayın, parçalanır. O gönül sevdadan uzaktı, sevmeyi bilmiyordu. Aşk nedir bilmiyordu. Ferhat hayal bile kurmuyordu. O yüzdendi tuz buz olamaması. Ama bir gün kendisine "Korkma ben varım!" cümlesini kurdurtan bir kadınla karşılaştı. O kadın aydınlıktı, bildiği her şey Aslı ile farklılık kazanmaya başladı. Gönül bir kere sevmeye başlarsa daha hassas, daha incinir hâl alır. Akmayan gözyaşları bile süzülür gözlerden. Tüm inatlarına rağmen Ferhat değişiyordu. Bunu kabullenmekte zorlansa da. Çünkü gönül derinden derine sevmeye başlamıştı.

Masallar hep sevilir, çünkü eninde sonunda masallarda hep güzel şeyler olur. Aslı'nın masalında ki çirkin de iyileşiyordu, tüm kabalığına rağmen sevmeyi öğreniyordu. Bir kalbi olduğunu ve atabildiğini hatırlamaya başlamıştı. Aslı diye yanan bir yürek; çocuksu tafralarla aşkını ne kadar gizlemeye  çalışsa da, "karım karım" diye kendini bir an da hastane başhekiminin odasında alev almış halde bulabilir ve tüm gönlüyle o kadını savunabilir. Ferhat işte korursa bir değişik korur.

Parmakların arasında sıkışmış bir kardeşin ağabeyini incitmek için sarf ettiği cümleler karşısında insan olanın canının yanmaması mümkün mü? "Yiğit aydınlıkmış, beyazmış. Karısını, evladını emanet etmezmiş. Çünkü Ferhat emanetleri hor kullanırmış." Ferhat'ın bu sırça gönlüne aldığı kaçıncı darbeydi bu. Artık Ferhat aldığı darbeleri çoktan saymayı bırakmıştı. İçi acıyordu, hem de çok acıyordu. Sığınmak, paylaşmak, yardım almak ve sırça gönlünü de teslim etmek istediği tek kişi de Aslı oldu. Aslı tüm kırgınlığına rağmen yine bir telefonla Ferhat'ın yanında yer aldı. Ferhat'ın kardeşlerine ne kadar düşkün olduğunu iyi biliyordu. Onu anlıyordu. Yiğit'in söylediği acıtan sözlerin, zamanında Aslı'nın söylediklerinin de bir yansıması olması Ferhat'ı daha da yıkıp geçmişti. Ferhat yine yaralanmıştı, kanıyordu. Ferhat'ın Aslı'ya "Hayatta kalmak istiyorsan yakınımda, yaşamak istiyorsan uzağımda ol!" demesiyle Aslı çok sarsıldı. Ferhat hakkında eskisi gibi düşünmeyen Aslı ne diyeceğini bilemedi. Aslı yaşamak istiyordu, çünkü yaşamak nefes almaktı. Ferhat ile aynı nefesi paylaşmak, yakınında yan yana olmaktı.

Adım adım ilerleyen, kendinden uzaklaşan gönlü kırık adamın dönmesini, bir kerecik kendisine bakmasını diledi. Çünkü o bir dönüşte neler saklıdır; aşk vardır o dönüşte, sevmek vardır, bitmemek vardır, kopmamak vardır, yakın ol, vazgeçme, inan demek vardır. Aslı Ferhat'ın bir dönüşüyle içi birazcık olsun rahatlamıştı ama bu yeter miydi ona? O an için belki yeterdi.

Birbirlerinin hayallerinde yaşamakta; aşkın, tutkunun kendisidir. Uyurken üstünü örtmek, dokunmak isteyip dokunamamak, uyur numarası yapmak hepsi gönülde saklı aşkın tohumlarıdır... 

Çirkin hep neden saat dokuzda güzeli ziyaret eder, bilir misiniz? Çirkinliğinin ötesinde ki iyi yüzünü, sert bakışlarının arkasında ki gözlerinde kaybolmamış masum bir çocuğun ışıltısını, gürleyen sesinin altında iç çeken, sızlayan bir adamın var olduğunu, atmayan sanılan kalbinin aslında gümbür gümbür sevmek için nasıl attığını, hani olurda bir gün o 'güzel' ona alışmaya başlarda her şeye rağmen onu severse diye saat tam dokuzda güzeli ziyarete iste sırf bu yüzden giderdi. 

Aşk saat seçmez aslında. Gün seçmez. Ay seçmez. Yıl seçmez. Mekân seçmez. Aşk bir tek sevilmeyi seçer. Sevmek ister. Bizim masalımızda da saat tam dokuzu gösterince dünya durmayı bu aşk için bırakır. Tüm saatler anlaşır, tek yürek atmak isteyen "Güzel ve çirkin!" için "Aslı ve Ferhat!" için aynı zamanı gösterirler. Çünkü artık güzel sevildiğini bilmek, duymak istiyordur. Yaraları açandan derman beklemeye hem güzel hem çirkin alışmışlardı. 

Ferhat hiç kurmadığı o cümleyi söylemeden önce, nasıl titredi, nasıl bir iç çekti görmemek mümkün değildi. "Seviyorum seni işte, yani bu, anladın mı?" dökülüverdi heyecanlı bir sesle ve cümlenin gerisini getiremeyeceğini düşündüğünden ürkeksi bir tavırla öpücüğünü konduruverdi Aslı'nın dudaklarına. Orada kilitlendiler saat tam dokuzu gösterirken.

Aşk işte... Evirir çevirir... Yakar... Silkeler... Nefesi hafiften bir keser... Sen o olursun, o sen o olur... Ve her şeye rağmen, herkese rağmen gönül aşk eşini bulur.

Mutlulukla ve sevgiyle kalın...

Küçük Notlarım:

*Ebru'nun Cigal'in kızı olamaması masum olduğunu göstermez.

*Bütün travmaları ile haykıran bir Yiğit yapmışlar. Tedavi edilmesi şart.

*Ayhan karakteri daha ilgimi çekmeyi başaramadı. Babasını da fazla sinsi bulmaktayım.

*Dilsiz konuşmaz, ama bir konuşursa tam konuşur." Sen kendini hangi sahillere attın ağabey!" demesi harikaydı.

*Namık vuruldu, ilgilenmedim. Yaralayan kim şu an kafamı bu konuya yormak istemedim.

*Cüneyt'in telefonundan mesaj silen Vildan'ı ilk defa bu bölümde sevdim.

*Handan hanımın "Hangi koca karısını seviyor ki?" cümlesi karşısında bir kahkaha attım. Bu kadın ne dediğini bilmiyor.

*Yeter Hanım'ın, gelinlikler içinde ki İdil'den bile daha güzel olması dikkatimi çekti.

*Abidin ve Gülsüm'ün bir an önce teyze çocukları olmadıklarını öğrenmeleri şart. Çünkü çok güzel bakıyorlar, çok güzel de sevecekler, tabii Ferhat ses etmezse. Bu da imkânsız gibi.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER