Çukur: Yüzü gülüp içi ağlayanlar kulübü

Çukur: Yüzü gülüp içi ağlayanlar kulübü
Çukur’a Koçovalı’lardan Selim ve Yamaç’ın hesaplaşmalarının en heyecanlı sahnesiyle veda etmiştik. Kısa bir yeni yıl arasından sonra gelen bomba gibi fragmanlardan da anladığımız üzere Selim dört ayak üzerine düşücekti her zamanki gibi. Yine de bir umut Yamaç’ın kendisine uzattığı silahı iter, ateşlemez ve daha da şüphe çeker veya kafasına sıkar -nerede o günler?- diye merakla yeni bölümün başına geçtik. Kafasına sıktı ama öldürmeyen Yamaç öldürmüyor işte… Son anda silahtaki kurşunu çıkararak sadece güven testi amacıyla Selim’e bir oyun oynadığını gördük Yamaç’ın. Daha sonradan çok pişman olmasa bari ‘Ah o silahı dolu verseydim keşke!’ diye…
 
Çukur için şöyle bir gözlemim var, belki benim gibi düşünenler de vardır. Aşırı aksiyonlu ve hareketli bölümler olduğunda çok fazla olay veya ortaya bilgi çıkışı olmuyor. Ama daha sakin bir iki kez heyecanın yükseldiği bir bölümde tam tersi birçok olay görüp hikayesel anlamda yol kat edebiliyoruz gibi. Denge tutturulamıyor mu? Yoksa bilerek mi böyle yapılıyor orasını bilemeyeceğim. Ama hikaye olarak açılıp ilerlerken çok daha fazla aksiyona yer verilecek bölümleri izlemek istiyorum ben. İkisi bir arada olsun bizim olsun.
 
Çukur’un bu bölüm ilk yarısını fazla dramatik buldum. Kötü demiyorum ama arka arkaya, Sena’nın dramı, Yamaç’ın ağır halleri, Karaca’nın durumu derken boğuldum biraz. İlk olarak Sena’ya bavullarını yollayanın Sultan olmasıyla başlayayım. Yamaç kızı terk etti üstüne bavullarını yolladı diye baya bir sert çıkmıştım. Nereden bilelim bunun da altından Sultan’ın çıkacağını? Sevmiyorum hatta görmek bile istemiyorum dediğim Sultan Hanım için apayrı bir bölüm açmak lazım aslında. Kendisinin ne kadar tehlikeli bir kadın olabileceğini uzun uzun anlatabileceğimiz… Yamaç’ın Sena’ya biraz nefes alış alanı vereceğini sanmıştım taa ki başına adamlar dikene kadar. Sanki bizim kız onları atlatamazmış gibi. Sena-Yamaç ilişkisi ne yöne evrilir hiçbir fikrim yok ama kolay kolay boşanacaklarını sanmıyorum. Hem de Avukat Nazım’a rağmen. Ona gelecek olursak, kendisinin Sena’ya bakışları pek hayra alamet değil daha önce de söylemiştim. Çıkarını mı düşünür yoksa gerçekten Sena’nın içine düşecekmiş gibi görüntüsünde ciddi mi ileride kokusu çıkacaktır ama şu bir gerçek ki Yamaç, Nazım’ı çıtır çıtır yer…
 
‘Bir ömürü seninle geçireceğim.’ bence de çok büyük bir laftır İdris Baba. İki taraftan biri bunu derse yükünü de taşıyabilecek gücü olmalıdır mutlaka. İdris Baba taşıyamamış belli ki. Kimisi altında kalır, kimisi aslanlar gibi altından kalkar. Mesela Yamaç bir adım gelse Sena bu yükün altından kalkar ama karşılıklı çaba lazım olduğundan ikisi de şu anda bu lafın altında ezilmemeye çabalıyor. Ellerinin buluşmasını geçtim, gözleri buluşsa bari dediğimiz Sadiş ve Salih, onlar da aslanlar gibi kalkarlar bu sözün altından aslında. Özellikle de Saadet. Çorbayı taşıracak kadar ayarlarını bozan sevdiceğine tez zaman da kavuşsun artık biz tükendik buralarda. Hepsinin yüzleri gülüyor gibi görünse de içleri ağlıyor. İçten içe bitiyorlar. Çünkü sevdikleriyle bir ömür geçiremeyecek olma gerçeğiyle yüzleşiyorlar.
 
İdris Baba’nın durumu ise aralarında en üzücü olanı bence. O çoktan yüzleşmiş hatta kabullenmiş bu gerçeği. Gonca olarak bildiği Mihriban’ı gerçekten sevdiğini, peşinden bu denli koşarak gittiğinde anladık. Fragmanda da gördüğümüz cezaevinden gelen mektubu oğlundan sanmıştım herkes gibi ben de ama Vartolu’nun annesini öldüren adam olması daha güzel bir noktaya çıkardı bizleri. Artık İdris Baba Sadettin’in varlığından haberdar, geriye sadece o kişinin Vartolu olduğunu öğrenmesi kaldı. -Cümleyi yazarken bile bunu öğrenmesine aylar, sezonlar olacağı gerçeği benim de yüzüme çarptı maalesef- Hapisteki adamı öldürmek isteyenin Vartolu olduğu bariz, haklı olarak. Yakınlarda Vartolu ve İdris yeniden karşı karşıya gelecek gibi görünüyor.
 
İşin bir de Sultan kısmı var tabii, değinmeden geçmemek lazım. Yukarıda Sultan’ın tehlikeli olduğunu söyleme nedenlerimden birisi de onun Vartolu’nun annesi ve hapisteki üvey babasını evlendiren kişi olabileceğini düşünmem. Muhtemelen Sultan Salih’in varlığını da biliyordur. Hatta az daha ileri gidersek Mihriban’ı öldürten Sultan bile olabilir. O kadar güvenmiyorum ve her şeyi bekliyorum kendisinden…
 
Aliço için kendini feda eden, silahın ve dayağın önüne atlayan Yamaç, Meke için neler yapmaz diyordum. Öncelikle Meke’nin ölmemesine ayrı rahatladım. Meke olayının en can alıcı hamlesi net olarak Celasun’dan geldi. Meke’nin intikamı için son noktayı dişe diş diyerek Yamaç’ın koymasına rağmen Celasun daha bir ön plandaydı. Çukur’un en iyi adamlarından birinin Celasun olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çukur’un diyorum çünkü o kadar bariz ki artık onun Vartolu’dan intikam almak için yanında durduğu. Az daha Muhitten’e itiraf geliyordu çünkü. Bakalım ne zaman bir hamle göreceğiz Celasun’dan? Meke’nin hayatını kurtarmak içi bacağını kırması gerekliydi maalesef. Bölümde tek kırdığı onun bacağı olmadı tabii arada Akşın’ın kalbi de gitti. Yamaç’tan iyi olmasın Celasun da zeki bayağı, tez zamanda Selim ve Vartolu bağlantısını da çözecek gibi bir hava sezdim, hadi hayırlısı!
 
Selim’e dokunmadan bölüm biter mi? Asla. Yamaç’a içini döküp kendini acındırırken acaba dedim, bu Selim evlatlık olabilir mi? İdris Koçovalı’nın bir tane daha yasak aşkı çıkar mı? Bilemem ama Selim’in evlatlık olması birçok sorunu çözebilirdi bence. Asla durduramadığımız Koçovalı Selim yine aldı verdi bilgileri Beyefendi’ye. Nam-ı diğer ‘Kıymetli efendimizz!’ Vartolu’nun üzerine basa basa ‘Efendimiz’ deyişlerini kendisine hiç yakıştıramadım hatta rahatsız oldum. Bu kadar küçültmeyin Vartolu’muzu.
 
Ey Efendimiz! Sen kimsin de sana efendimiz deniyor? Birçok kişi inşaat işiyle uğraşan Beyefendi’nin amacının Çukur’u ele alıp, kentsel dönüştürmek, yıkmak, yakmak olduğunu söyledi. Başından beri bu teoriye inanmadım ama Çukur’un batışı ve Yamaç’ın tapuları teminat olarak gösterip kaçınılmaz sonu oluşturması sonucunda Beyefendi’nin tapulara sahip oluşu teoriyi güçlendirdi. Gerçekten amaç buysa çok büyük hayalkırıklığı olur. Beyefendi’nin İdris Koçovalı’yla bir derdi, büyük bir düşmanlığı olmalı kısacası daha tatmin edici bir sebebi olmalı. Lütfen böyle basit bir gerekçeden zaten insanı iten Beyefendi’yi iyice batırmasınlar gözümüzde. Selim’i sahadan alarak Vartolu’yu artık aktif görebileceğimiz yeni bir bölüm dileğiyle.
 
Haftaya görüşmek üzere…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER