Siyah Beyaz Aşk: Hala içimde bir şey, sanki umuda benziyor*

Siyah Beyaz Aşk: Hala içimde bir şey, sanki umuda benziyor*
Psikolojinin, sosyolojinin, siyasetin ve tabii felsefenin en temel soru(n)larından biri. Edebiyat dünyasında Tolstoy tarafından kaleme alınmış bu isimli bir eser dahi var. Siyah Beyaz Aşk’ın #SenSeversen bölümü sonrasında benim aklıma takılan soru ise ‘İnsan ne ile büyür?’ olmuştu.

İnsan önce bakımvereni ile büyür. Ferhat Aslan’ı düşündüğüm zaman Aslı’nın yüzüne haykırdığı bataklığın içinde sağlam bir yer varsa, o bataklığı kurutacak bir kaynak varsa, o kaynağın temelleri Ferhat’ın erken bebeklik döneminde atılmış olmalı diyorum. Sevdiği bir adamın çocuğunu sevmediği bir adamın evinde büyüten Yeter’in o dönem annelik becerilerine dair bilgimiz yok, belki de doğrudan hiç olmayacak ama şu kadarını biliyoruz ki Ferhat sevilmiş bir çocuk. Sevilmeyi de biliyor, sevmeyi de. Bir önceki bölüm Gülsüm’ün abisini sevdiğini görmüştük vurulduğu zaman, Gülsüm eve döndükten sonra kardeşinin saçlarını okşayamasa da sevdiği gözlerinden ellerinden okunan bir Ferhat izledik.

Bizler seyirci olarak biliyorduk. Artık Aslı da öğrendi; Ferhat ‘Bir insanın babasını kaybetmesinin ne demek olduğunu’ biliyor. Sadece babasını değil belki de hayatta en çok değer verdiği kişiyi, en büyük destekçisini, yol gösterenini kaybetmenin ne demek olduğunu biliyor. Yaşadığı bu kaybın ardından Namık ‘dayı’sının etkisi ile eline ilk silah alışını, sonrasında yaşadığı korkuyu, pişmanlığı izlemiştik. Şimdiye kadar Ferhat’ın bu eyleminin adli bir ceza almadığını düşünmüştüm ama Aslı ile beraber biz de öğrendik ki önce ıslah sonra cezaevinde 6 yıl geçirmiş. Çocukluktan, ergenliğe ve genç erişkinliğe geçişini hükümlü olarak tamamlamış.

‘İnsan ne ile büyür?’  sorusuna dönecek olursam, babasının kaybı ile büyümesi duraksayan bir Ferhat olduğunu düşünüyordum. #MeseleAşk bölümü sonrası ise cezasını tamamladıktan sonra Yeter’e anne demeyi bırakmasına, Yiğit’ten tamamen kopmasına, içindeki o büyü(ye)memiş çocuğu öldürmesine / karanlığa hapsetmesine neden olan bir başka kırılma noktası olmalı diye düşünüyorum. Böyle bir nokta var mıdır, varsa nedir, ne zaman olmuştur hep beraber göreceğiz.

“Bildiğim tüm masalları unuttum ben ve bilmiyorum dokunamadığım bu çocuğun hayatına bir masalla bile olsa girmeye hakkım var mı?”

Geçen hafta başladığım ‘İnsan ne ile yaşar?’ satırları #MeseleAşk noktasına kadar gelmiş ve kalmıştı. Soru ile aynı adlı ve şimdiye kadar okumaya fırsat bulamadığım kitap girmişti araya sonra da zamansızlık. Kitap adından beklediğimden çok daha azını verdi bana, kitapta ‘kötü’ olarak tanımlanan kişi ya da davranışların değişim/dönüşümünün gelişimden uzak oluşu en büyük etken oldu.

Cevapsız Sorular başlığı ile beni çarpan Funda Sarıcı #SenSeversen bölümü sonrası Aşka düşen denk olur* başlığıyla da beni çarptı çünkü ‘İnsan ne ile büyür?’ sorusuna karşılık aklıma düşen ‘İnsan eşiti ile büyür.’ olmuştu. Babasının kaybı ve ardından vicdanına ters düşen eyleminin cezasını çektikten sonra bile hayatındaki ilişkilerinde Ferhat korkutan, korkulan, uzak duran, uzak durulan, yaralayan, yara alan, ceza kesen olmuş. Aslı ile beraber hayatına onunla konuşan, onu dinleyen, fikrini söyleyen, ihtiyaç duyduğunu düşündüğü yerde arkandayım diyen -ve gerçekten orada olan- biri girmiş oldu. Ferhat’ın -ve hepimizin- hayatında eşit hissederek ilişki kurduğu, kendini açıkça ifade edebildiği, onu dinleyen, yeri geldiğinde hayır diyebilen ve belki yeri geldiğinde onay verebilecek kısacası ona ayna tutan bir başkasına ihtiyacı var. Aynaya bakmadığını bildiğimiz Ferhat’ın hayatındaki -yeri daha da büyüyecek- bu yeni ilişki Ferhat’ı aşk kadar belki de daha fazla değiştiren bir şey olmaya devam edecek.

İlk karşılaştıkları günden itibaren Aslı ve Ferhat ikilisinin en güçlü, en etkileyici yanlarından biri diyalogları ve bu diyaloglarının ilişkilerinin bir başka noktasında yansımalarla yeni anlamlar kazanması. Konuşmalarının bu özelliği de onları her gün daha yakın ve daha eşit kılmaya devam ediyor. Siyah ve beyaza; kötü ve iyi, karanlık ve aydınlık benzetmelerinin dışında fiziki özellikleriyle bakacak olursak; siyahı siyah yapan üzerine düşen ışığın içindeki ‘hiçbir rengi yansıtmaması’; beyazı beyaz yapansa ‘tüm renkleri yansıtması’dır. İşte bu hikaye Ferhat’ın içinde tuttuğu, hapsettiği bazı renkleri, olayları bırakması gerektiğini; Aslı’nın da bazı renklerin, olayların insanlarda iz bıraktığı gerçeğini kabul etmeye başladığını izleyeceğimiz bir hikaye olmaya devam edecek.

“Beni duyuyorsun biliyorum, seni görmeye başlıyorum.”  

Siyah Beyaz Aşk ekranda şiddet içeren birçok yapım kadar şiddet içeren bir hikaye ama ‘siyah’ın karşısına bir ‘beyaz’ konduğu, adında daha hikaye başlamadan ilan edilen bir ‘aşk’ olduğu için izleyen izlemeyen birçok kişiden bu kadar çok ve bu kadar yüksek tepki aldı. Benim bu hikayeyi takip eden kendime şaşırmam da, yazmaya başladıklarımı tamamlamakta zorluk çekmem de bununla ilişkili. Ama biz tanıklık etsek de etmesek de şiddet hayatın içinde var olmaya devam ediyor. Hikayenin bu noktasında artık daha net söyleyebiliyorum ki, izleyicisi olmak bu hikayede taraf tutmak anlamına gelmiyor. Karakterleri daha yakından tanımaya, etkileşimlerini görmeye kısacası hikayeyi izlemeye devam ettikçe bazen yanlış kararlarla bazen zorunlulukla bazen doğrudan kötü niyetle şiddetin nasıl ortaya çıktığı, nasıl yol değiştirebileceği, siyahın ve beyazın nasıl yan yana durabileceği, bazen karışabileceği ile ilgili fikir yürütmeye, tartışmaya ve bazen çözümlü bazen çözümsüz kalmaya devam edeceğiz. Siyah Beyaz Aşk ekibinin bize sunacaklarını merak ve heyecanla bekliyorum.

Kalbim…
Daha kaç kere çarpıp, kaç kere duracak,
Kaç kere inanıp, kaç kere unutacak? *

 
* İnce Buz Üstünde Yürüyorum, Cem Adrian & Şebnem Ferah
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER