İnsan bazı hikayelerin en güzel yerinden kesilip bittiğini
düşünüyor. Konuşulmamış şeylerin artık düşünülmediğini, yaşanmayanların yitip
gittiğini. Oysa ki gitmiyormuş. Bu hafta gördük ki bu hikayenin en başında,
henüz kimseler yokken başlayan kırık bir aşk hikayesi hala devam ediyormuş.
Kimseye anlatılmamış, konuşulmamış; ama Osman unutmamış. Şimdi öğreniyoruz ki
Osman hala hayatını, aklını, kalbini; Süreyya üzerinden kuruyormuş.
İnsanın kendiyle bile konuşmadığı geçmiş hikayeleri kalıyor
bir yerlerde. Aklında, kalbinde, masanın üstündeki bir günlükte; kalıyor.
Hayatının ağırlık merkezine birini koyuyorsan, olumlu da olumsuz da olsa
yaşamak için ona muhtaçsın. Hayatını içten içe ona göre kuruyorsun. Onu unutma
umuduyla, onu düşünmeme umuduyla. Bazı aşklar, bitmiyor. Çünkü yaşanmayan
şeyler dinmiyor. Kapanmayan kapılardan, esmeye devam ediyor geçmiş umutları.
Günlüğüne yeni tanıştığı kızı yazarken, aşık olduğu kadını
unutmak umuduyla ona sarıldığını söylüyor Osman. Her şeyi unutturup onu doğru
yola sokabileceğini umuyor. Burcu’yla bir gelecek hayalinde bile Süreyya’yı
unutma planları yapıyor.

“Ama aşk biraz öyle bir şey değil mi ya? Hem de zaten kalbin
seçiyor sahibini. Sana sadece çarparak haber veriyor. Sen de mecbur onun
peşinden gidiyorsun. Bilirsin işte ya. Hatırla…”
Bu haftaya kadar Osman’ın Burcu’ya kadar bu kadar temkinli
olmasının sebebinin başlamaya korkması olduğunu sanıyordum. Bazı insanlar
biteceğini bildikleri şeyin başlamasından korkar çünkü. Başlayan her şey,
bitmek için başlar diye. Yaşadıkça biter diye… Yaşamazlar. Osman’ın tüm naif
kişiliği ve insan sarraflığının arkasında bu korkunun durduğunu; bu yüzden
Burcu’ya bu kadar mesafe koyduğunu düşünmüştüm. Çünkü karşısında ondan
hoşlandığı açıkça ortada güzel bir kadın vardı ama Osman’ın gözlerinde ona
karşı öyle bir heyecan, Burcu’nunki gibi bir merak yoktu. Yanlış düşünmüşüm.
Bitti zannettiğim bir hikaye meğer yaşanmaktaymış Osman’ın kalbinde.
Öğrendik ki Osman halen Süreyya’yı unutma safhasındaymış.
Sessiz, içinden. Çabalıyormuş. Kimselere anlatmadan, duyurmadan kendi içinde
bir aşkı söndürmeye çalışıyormuş. Onca zaman geçmiş, karşısına başka bir kadın
gelmiş; ama o, Süreyya’yı unutma umuduna
sarılıyor. İşte bunlar geçmişteki o kapılar kapanmadığı, konuşulması gerekenler
konuşulmadığı için oluyor. Fakat başka şansı yoktu. Bilip istemeden aşık olduğu
kadının, abisiyle evleneceğini bilemezdi. Abisiyle evlendikten sonra da
karşısına geçip ben sana aşıktım diyemezdi. Bunları yapamayacağı için de kendi
kendine unutmayı seçmiş.
Gel gör ki insanın tek başına yapamayacağı bazı şeyler var.
İnsan unutamaz mesela. Hatırlamakla unutmak ayrı şeylerdir çünkü. Bir şeyi
istemezsen hatırlamayabilirsin ama unutmak? İstediğin şeyi unutabilir misin?
Zamanının meşhur filmi Inception’da bir insana olumsuz bir
fikir ekmenin imkansızlığından bahsedilir. Nasıl ki biri bunu sana yapamıyorsa
sen de kendine yapamazsın. “Filleri düşünme” dediğim an filleri düşünüyor
olursun. Süreyya’yı düşünme dediğin her cümle, içinde sana “Süreyya’yı düşün”
diyor. Seni unuttum demek, Sezen Aksu’nun dediği gibi, aslında hala seni
düşünüyorum demek. Hala aklımdasın.
Esma oğlunun defterini okurken gördük ki Osman’ın
Burcu’dan umduğu, ona Süreyya’yı unutturması. Yapabilir mi? Bir ilişkinin
temeline başka birini yerleştirirsen, devam edebilir mi? Daha fenası bunu
düşünerek yaklaştığın kimse, sana onu unutturmayı başarabilir mi?
Osman, her şeyin farkında. Neyle mücadele ettiğinin, bununla
nasıl baş edeceğinin; baş etmesi gerektiğinin. Bu sayede bugüne kadar kimsenin
haberi olmamış, kimse anlamamış.
Biz hatırlamamışız ama Osman unutmamış...