İstanbullu Gelin: Kovdum ama hala burdasın

İstanbullu Gelin: Kovdum ama hala burdasın
“Oğlum ben senin ne kadar sağlam karakterli olduğunu biliyorum. Sen sevmek ne demek bilmiyorsun.”
“Ne kadar eminsin anne…”
İnsan bazı hikayelerin en güzel yerinden kesilip bittiğini düşünüyor. Konuşulmamış şeylerin artık düşünülmediğini, yaşanmayanların yitip gittiğini. Oysa ki gitmiyormuş. Bu hafta gördük ki bu hikayenin en başında, henüz kimseler yokken başlayan kırık bir aşk hikayesi hala devam ediyormuş. Kimseye anlatılmamış, konuşulmamış; ama Osman unutmamış. Şimdi öğreniyoruz ki Osman hala hayatını, aklını, kalbini; Süreyya üzerinden kuruyormuş.

İnsanın kendiyle bile konuşmadığı geçmiş hikayeleri kalıyor bir yerlerde. Aklında, kalbinde, masanın üstündeki bir günlükte; kalıyor. Hayatının ağırlık merkezine birini koyuyorsan, olumlu da olumsuz da olsa yaşamak için ona muhtaçsın. Hayatını içten içe ona göre kuruyorsun. Onu unutma umuduyla, onu düşünmeme umuduyla. Bazı aşklar, bitmiyor. Çünkü yaşanmayan şeyler dinmiyor. Kapanmayan kapılardan, esmeye devam ediyor geçmiş umutları.

Günlüğüne yeni tanıştığı kızı yazarken, aşık olduğu kadını unutmak umuduyla ona sarıldığını söylüyor Osman. Her şeyi unutturup onu doğru yola sokabileceğini umuyor. Burcu’yla bir gelecek hayalinde bile Süreyya’yı unutma planları yapıyor.
 
“Ama aşk biraz öyle bir şey değil mi ya? Hem de zaten kalbin seçiyor sahibini. Sana sadece çarparak haber veriyor. Sen de mecbur onun peşinden gidiyorsun. Bilirsin işte ya. Hatırla…”
 
Bu haftaya kadar Osman’ın Burcu’ya kadar bu kadar temkinli olmasının sebebinin başlamaya korkması olduğunu sanıyordum. Bazı insanlar biteceğini bildikleri şeyin başlamasından korkar çünkü. Başlayan her şey, bitmek için başlar diye. Yaşadıkça biter diye… Yaşamazlar. Osman’ın tüm naif kişiliği ve insan sarraflığının arkasında bu korkunun durduğunu; bu yüzden Burcu’ya bu kadar mesafe koyduğunu düşünmüştüm. Çünkü karşısında ondan hoşlandığı açıkça ortada güzel bir kadın vardı ama Osman’ın gözlerinde ona karşı öyle bir heyecan, Burcu’nunki gibi bir merak yoktu. Yanlış düşünmüşüm. Bitti zannettiğim bir hikaye meğer yaşanmaktaymış Osman’ın kalbinde.

Öğrendik ki Osman halen Süreyya’yı unutma safhasındaymış. Sessiz, içinden. Çabalıyormuş. Kimselere anlatmadan, duyurmadan kendi içinde bir aşkı söndürmeye çalışıyormuş. Onca zaman geçmiş, karşısına başka bir kadın gelmiş;  ama o, Süreyya’yı unutma umuduna sarılıyor. İşte bunlar geçmişteki o kapılar kapanmadığı, konuşulması gerekenler konuşulmadığı için oluyor. Fakat başka şansı yoktu. Bilip istemeden aşık olduğu kadının, abisiyle evleneceğini bilemezdi. Abisiyle evlendikten sonra da karşısına geçip ben sana aşıktım diyemezdi. Bunları yapamayacağı için de kendi kendine unutmayı seçmiş.

Gel gör ki insanın tek başına yapamayacağı bazı şeyler var. İnsan unutamaz mesela. Hatırlamakla unutmak ayrı şeylerdir çünkü. Bir şeyi istemezsen hatırlamayabilirsin ama unutmak? İstediğin şeyi unutabilir misin?

Zamanının meşhur filmi Inception’da bir insana olumsuz bir fikir ekmenin imkansızlığından bahsedilir. Nasıl ki biri bunu sana yapamıyorsa sen de kendine yapamazsın. “Filleri düşünme” dediğim an filleri düşünüyor olursun. Süreyya’yı düşünme dediğin her cümle, içinde sana “Süreyya’yı düşün” diyor. Seni unuttum demek, Sezen Aksu’nun dediği gibi, aslında hala seni düşünüyorum demek. Hala aklımdasın.
 
 

Esma oğlunun defterini okurken gördük ki Osman’ın Burcu’dan umduğu, ona Süreyya’yı unutturması. Yapabilir mi? Bir ilişkinin temeline başka birini yerleştirirsen, devam edebilir mi? Daha fenası bunu düşünerek yaklaştığın kimse, sana onu unutturmayı başarabilir mi?
 
 
 
Osman, her şeyin farkında. Neyle mücadele ettiğinin, bununla nasıl baş edeceğinin; baş etmesi gerektiğinin. Bu sayede bugüne kadar kimsenin haberi olmamış, kimse anlamamış.

Biz hatırlamamışız ama Osman unutmamış...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER