Hayatı hepimiz farklı gözlerden görüyor, farklı şekillerde yorumluyor ve yaşıyoruz. Bu nedenle bir olay ya da durum karşısında hepimizin benzer tepkiler vermediğini görüyoruz ki bu son derece doğal. Ancak bazen de sabit bir fikre kapılıp olayları sadece kendimize göre yorumluyor ve değişik perspektiflerden değerlendirme yapamıyoruz. Bu durumda bir insan ya da olay iyiyse sadece iyi, kötüyse sadece kötü olarak kalıyor bizim için. Aslında yapmamız gereken şey çok basit: Düşünmek, empati kurmak ve ona göre çıkarımlarda bulunmak.
Bu yazdıklarım son zamanlarda beni oldukça düşündüren durumlar. Özellikle Vatanım Sensin’ i izlerken kişileri her açıdan anlamaya ve ona göre eleştirmeye çalışıyorum. Fakat, yine birçok insanın tek bir noktaya takılı kalarak dizideki karakterleri eleştirdiğini sosyal medya aracılığıyla gözlemliyorum. Ve en çok eleştiriye maruz kalan karakterin de Hilal olduğunu görüyorum. Dizinin en başından beri Hilal ile ilgili onlarca değerlendirme yapılmasına rağmen insanların hala ve inatla onu körü körüne yargıladıklarını görmek toplumsal açıdan da beni endişelendiriyor.
Kısaca bahsedecek olursak Hilal; vatanperver, kalemi kuvvetli, dik başlı, merhametli, inançları uğruna ölümü göze alabilecek nitelikte, bencil olmayan, kitaplara tutkun, çevresindeki insanlara yararlı olmaya çalışan; tabii tüm bunların yanında yaşadıklarını bazen anlamlandıramayıp yanlış tepkiler veren, sivri çıkışları olan ve başını dertten kurtaramayan genç bir kadın.
Hilal, çok bıçak sırtı bir karakter. Tek boyutlu bakarak onu anlamak da çözümlemek de zor. Çünkü, vatanperver olarak ön plana çıkıp Rum bir teğmene âşık olması karakterin kendi içinde çelişkiler yaşamasına ve ele alınış şeklinin güçleşmesine neden oluyor. Öyle ki Hilal; toprakları için didinip bir şeyler yapmaya çalışsa o kim ki, yazı yazıp işgal karşısında uyuyan halkı direnişe çağırsa bu nasıl iş hem Yunan’a aşık hem de sözde vatanını koruyor, babasına kızsa sen önce teğmenden uzak dur da konuş… Ya da Leon’u üniforması varken sevse kendisini Yunan’a teslim etti, Leon’dan üniformasını çıkarmasını istese Hilal zaten onu sevmiyor ki şartlı sevmek mi olur; ablasına karşı sussa neden susuyorsun, konuşsa tepki verse hadsiz… Bu örnekler çoğaltılabilir elbette.
Peki bir de şu açıdan bakmaya ne dersiniz? Hilal, henüz ortada vatan vatan diye gezen kimse yokken Hasan Basri ve çalgıcılarla matbaada çalışıp yazılar yazmadı mı? Yunan Orduları Komutanı'na hiç korkmadan defalarca kafa tutmadı mı? Suçsuz yere hapse atılmasına rağmen vatanı için yürekli bir şekilde ölümü göze almadı mı? Kalemini her daim elinde tutmadı mı? Suçsuz olduğuna inandığı Yorgo ve Andreas için üzülmedi mi? Her şeyden önce insanı sevmedi mi Hilal? Dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan.
Hilal’in suçu nedir o zaman? Sevmek mi? Ya da şöyle demeliyim Yunan bir teğmeni sevmek mi? Sevmek suç mu ki? O şartlar altında İzmir can çekişirken vatan sevdalısı diye lanse edilen bir Müslüman Türk kızı nasıl olur da Hristiyan bir Rum’u sever değil mi? Tüm mesele bu. Aslında hikâyenin ilgi çekici yanı da işte tam da bu değil mi zaten? Dürüst olalım İzmir yine bu haldeyken Mehmet ile bunları yaşasaydı Hilal, niye birini seviyor niye biriyle öpüşüyor diyecek miydik? Elbette, hayır. Şunu anlamakta fayda var bence, dizide yaşanan Millî Mücadele gerçek; ancak bireylerin yaşadığı hikâye kurgu. Yani bizler gerçek bir hikâyenin içinde kurgulanmış insan ilişkilerini izliyoruz. Ben bir Tarih öğretmeniyim. 8. Sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersini anlatıyorum ve İzmirliyim. Tarihe ve o döneme ait emin olun ki birçok kitap okudum, okuyorum. Ve biz kabul etmesek de aşkın engel tanımadığını ben o kitaplarda gördüm, görüyorum. Türk- Yunan aşkı da Türk- Fransız aşkı da. Bizler çok okumayan bir milletiz. Tarihi de dizilerden öğreniyoruz maalesef ve okullarda da sadece siyasi tarihi öğrenip geçiştiriyoruz. Peki, savaş devam ederken yaşanan bireysel tarih hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Bence neredeyse hiç.
Gelelim son bölümde Cevdet ve Hilal’ in yaşadıklarına. Cevdet’ e dediklerinden dolayı Hilal’ e saygısız, terbiyesiz diyen birçok insan gördüm sosyal medyada. Evet, fevri davrandı Hilal kabul; ama Hilal babasında ne gördü bugüne kadar zulümden başka? İdama giderken bile babasının onu kurtarmak için hiçbir şey yapmadığını zannediyor hala. Sorgusuz sualsiz Yunan emirlerini uyguladığını ve merhametsiz olduğunu düşünüyor babasının. Dolayısıyla da babasına karşı sert. Leon’a davrandığı gibi davranamaz ki ona. Çünkü, Leon’da vicdan, merhamet, sevgi bir nevi umut yeni bir yuva gördü Hilal. Nasıl aynı davranmasını bekleyebiliriz ki? Hala gerçek kimliğini bilmiyor babasının ki bu da artık can sıkıcı bir boyuta ulaştı.
Ve kavuşma sahnesi. Yine çığ gibi büyüyen tepkiler Hilal’ e… Yunan orada köyü yakarken Hilal köyü de çocukları da unuttu Leon’la öpüştü diye. Hatırlatmak isterim ki köy boştu. (Ki bu köyün yakılmasını asla haklı çıkarmaz.) İki aşık açısından bakalım mı olaya? Aylardır birbirlerini görmeyen, son iki aydır da birbirlerinden hiç haber almayan belki de yarına çıkacakları bile meçhul olan iki sevgili orada ne yapmalıydılar? Ki Hilal, orada öldürüleceğini düşünürken birden Leon’u gördü karşısında. O andaki duygu değişimini anlayabiliyor musunuz? Korku, acı, mutluluk, umut, özlem, aşk, sevgi, tutku... Ne yapsaydı gerçekten tatmin olurduk biz? Dur Leon savaş var oturup bir konuşalım, sen de üniformanı çıkar Müslüman ol gel ondan sonra sarılırız, öpüşürüz mü deseydi? Tüm bunlara rağmen Hilal, sordu Leon’ a üniformayı giyme sebebini. Bu durumda da yine trip atıyor diyenler oldu. Şunu da söylemek isterim ki hatırlarsanız Azize ile Cevdet birlikte olduklarında Cevdet’in üzerinde Yunan üniforması vardı. Engel olabildi mi Azize kendisine, aşkına, Cevdet’e? Karşı koyabildi mi sevdasına? Kendisini yiyip bitirmesine rağmen atılmadı mı Cevdet’in kollarına. Onlar evli, ikisi de Müslüman diyebilirsiniz ama anlatmak istediğim durum şu: Aşık dediğimiz Mecnun misali kör, gözü görmez hiçbir şeyi.
Biraz daha objektif bakalım o halde. Yunanlılarla ilişki yaşayan sadece Hilal mi? Tevfik, Eftelya ile Ali Kemal, Eleni ile birlikte olmadı mı? O zaman neden ses çıkmadı bu kadar? Onlar erkek hem de Rum kızlarıyla birlikte oluyorlar; kızlar da izin vermeseymiş değil mi? Yüzyıllar geçse de maalesef ülkemizde cinsiyetçiliğin hiçbir zaman ve şartta geçmeyeceğinin en güzel kanıtı işte tam da burada yatıyor. Ne bekliyoruz kadınlardan? Her şartta kabullenmelerini, ses çıkarmamalarını, beklemelerini... Çünkü konuşursa edepsiz, âşık olur sevişirse ahlaksız, canı yanıp ağlarsa mızmız sitem etse tirip atan... Kadına yapılan muamele her devirde ve durumda aynı olduğu için Hilal’ in bu hikâyede işi iyice zorlaşıyor işte.
Yine de her şeye rağmen ona, onun vatan sevgisine, Leon’a olan aşkına, merhametine ve kaleminin gücüne inancım tam. Ve aşkıyla umut oluyor, olmaya da devam edecek gibi duruyor Hilal.
Böyle devam et Hilal. Sevdiğin hiçbir şeyin peşini bırakma, tut sıkı sıkı onları, yarınlara umutla bak ve bu hikâyenin sonunda sevdiğin insanlarla aynı kıyıya ulaş…