Son birkaç senedir dijital platfromların kendi
içeriklerini üretmeye başladığını duyuyoruz. Örneğin Netflix ‘Narcos’ ve ‘Starnger
Things’, Amazon ‘Mozart in The Jungle’ ve Hulu ise ‘Handmaid’s Tale’ gibi diziler
ile orjinal içerik dünyasında ayak seslerini duyurmayı başardı.
Bu servisler kendilerini farklılaştırmanın
yolu olarak kendi içeriklerini üretme işine ağırlık vermeye başlamış hatta
bunun için harcayacakları bütçeyi bir sene önceden ilan eder olmuşlardı.
Bahsettiğimiz miktarlar öyle dile kolay rakamlar da değil. Örneğin Netflix 2018 yılında
içerik alımı için 7-8 milyar doları şimdiden gözden çıkarmış durumda. Daha uçuk
bir öngörü ise, 2018’de 80 tane film çıkarmayı planlamaları, 2016’da Walt
Disney’in 13 film çıkardığını göz önünde bulundurursak piyasada stüdyolar kadar
eski olmayan bir servis için oldukça iddialı adetler bunlar.
Pekiyi, orjinal içeriklerini kimlere
ürettiyorlar ve neden kendi içeriklerini oluşturma ihtiyacı içindeler? İlk sorunun
cevabı Aslına bakarsanız Netflix ve Amazon orjinal senaryolar için kendi
ekiplerini oluşturmuş durumda yani dışarıya çok bağımlı kalmadan kendi
içlerinde işlerini hallediyorlar. Hatta Netflix’in içeriğinden sorumlu Ted
Sarandos, servisteki içeriklerin %75’ini kendilerinin ürettiklerini açıklamıştı.
Hulu henüz bu aşamaya gelmiş değil, genellikle Sony, Warner Bros. ve
Universal gibi stüdyolardan alımlarını gerçekleştiriyor.
Gelelim neden bu zahmete girip kendi
içeriklerini üretme yolunu seçtiler sorusunun cevabını bulmaya. Öncelikle
yapımcı ve aracı firmaların bu operatörlerden beklentileri büyük. Nasıl olmasın,
adamlar bas bas içerik bütçelerinin bilmem kaç haneli sıfırlardan oluştuğunu beyan
edip duruyorlar. Pastadan pay almak isteyen yapımcılar da buna göre
beklentilerini en üst limitten kabul ettirmekte zorlanmadılar. Kapılarını Netflix’in çalması, yapımcıların başına konan talih kuşundan farksız olduğu
günlerdi diyebiliriz bu dönem için. Zamanla ana bayiiden içerik almakla, üretmek arasındaki matematiksel denklemde muazzam bir fark görmemiş
olacaklar ki buraya bir virgül koyup kendi orjinal içeriklerini
üretebilecekleri gücü içlerinde bulmuş olmalılar. Tabii bunun yanında içeriğin mülkiyet hakkına münhasıran sahip olma avantajı da işin cazibesini arttıran büyük
etkenlerden biridir kuşkusuz.
Platformlarında kendi içeriklerini yaratmanın
önemini fark etmiş ve kesenin ağzını bu yönde açmaya hazır olan bu servislerin
önümüzdeki günlerde sektörde senelerdir var olan diğer büyük stüdyolarla beraber prodüksiyon bacağında da anılacaklarına şüphe yok! Pekiyi, şimdi
tersi bir kurgu ile gidersek bu servisler ileride kendileri için olduğu kadar büyük
stüdyolar için de içerik üretmeye başlayabilir mi? Bana kalırsa bunu göreceğimiz
günler çok uzak değil.
Aldıkları ödüller, sosyal medyayı iyi
kullanmaları, gerilla marketing tarzında reklam çalışmalarıyla içeriklerini
parlatmayı iyi bilen bu platformların, kendi eserlerini dışarıya pazarlarken de aynı
ehemmiyeti göstereceğine inanıyorum. İçerik kataloğuna Netflix, Amazon veya
Hulu rozetini takacak kanal/platform, harcayacağı paraya karşılık adından söz ettirecek yapımları da
izleyiciye sunabilecek böylece. Film ve dizi izleme hizmeti sunan bu
platformlar belki harcadıkları milyon dolarları aylık üyelik bedeli dışında yapımcı/dağıtımcı
rolü ile de kompanse edip, kâr hanesini büyütecektir. Terzi misalinin aksine kendi
söküğünü dikerek başladıkları içerik işinde kimlere ne kadar iyi elbiseler
dikecekler hep birlikte göreceğiz.