Çukur: Hayatta her şeyin bir bedeli vardır

Çukur: Hayatta her şeyin bir bedeli vardır
Bedel, bir şeyin yerini tutabilen karşılık, değer, eder. Her şeyin bir bedelinin olması… Karma da denebilir aslında. Karma’ya inanırım mesela. Fakat dönüp dolaşıp karşıma çıkan şu ‘Hayatta her şeyin bir bedeli var.’ lafını duyunca bir gülme gelir hep. İyi insanlar yaptıkları bir kötülük için hemen bir bedel ödemek zorunda kalırlar. Kötüler ise zaten bir şeyin bedelini ödedikleri için o duruma gelmiş oluyorlar ya hani, bu böyle bir döngüye girince gülüyorum. Çok tartışmalı konu, keşke bir bedel olmasa her şey için ödenecek. Böyle kesin yargılar geriyorsa demek beni.
 
Yamaç Koçovalı Bey diyeceksiniz! Şimdi biz deriz demesine de kendisi bu isteğinde ne kadar kararlıdır, orasını bir açığa kavuşturmalı. İlk bölümünden sonra çok sorduk, Yamaç evini niye terk etmiştir acaba diye. İlk dakikadan gördük sebebini. Bence sonuna kadar haklıymış. -O değil de nasıl geçirdi öyle koca İdris Koçovalı’ya yumruğunu, biz şok!- Gençken elini kana bulayıp, arkasına bile bakmadan o hayatı terk eden çocuk, şimdi arkasına bile bakmadan karısını terk edip evine geri dönmüştü her şeye rağmen. Abisinin ölümü, babasının hayatı, annesinin hakkı için. Aksiyon nedir bilmeyen, mahallelisine cevap bile veremeyen çocuk, bölüm sonu Vartolu’ya "Yamaç Koçovalı’yım ben" diye racon kesiyor. Vay halimize! N'apıyorsunuz siz Yamaç Corleone Bey?
 
İlk olarak bölüme puanım 5 yıldızlı bir 10 puan. Açılan hikayelerin hastasıyız. Dizi "ne kadar uç noktalardan geliyoruz bakın, biz hikayemizi böyle, mevzularımızı şöyle işleyeceğiz" dedi bu bölümüyle bizlere resmen. Ah bir de efekt yapmayı becerebilseniz! Baloncu adamı eve balonla gönderip patlatmak, adamları dört köşeden arabalara bağlamak, kafa kol her yerleri her yerde… Çok afedersiniz ama manyak mısınız? Allahtan manyak sever bir insan olarak en eğlendiğim sahneler bunlar oldu bölümün içinde. Böyle uç olaylar eksik olmasın tam gaz alalım ama bazı uçuk noktalar var ki benim sınırımı çok zorluyorlar. Üstelik daha iki bölüm oldu. Nasıl sakin kalacağım bilemiyorum sayın Çukur sakinleri…
 
Ailenin dışlanmış hisseden, her zaman geri plana atıldığını düşünen çocuğu Selim. İlk yazımda dedim daha çok bela açacak bizim başımıza diye, bu bölümde artık her gördüğüm sahnede çoğalarak ateşler bastı bana, çekemez oldum. Şimdi ona sorsak kendince haklı, babası bir yandan, annesi diğer yandan... Fakat olmayınca olmuyor canım benim, beceremiyorsun batırıyorsun işte bu neyin hırsıdır mübarek? Abim diyor ağlıyor ama hala Vartolu’nun peşinden ayrılmıyor. Suçu ortaya çıkmasın diye bir anda parlıyor fakat sönüşü daha çabuk oluyor. Önce ailesini, çevresini sonra en son kendini yakacak bitirecek dengesiz bey. Aslında bunun suçlusu biraz anne Koçovalı ama o kısıma sonra gelicem. Hayır ucu Yamaç’cığıma dokunacak ona üzülüyorum. Kısacası bu böyle devam edecekse eğer, ben bu Koçovalı’yı boğarım.
 
Vartolu Sadettin, başlı başına bir olay olduğunu kanıtladı bu bölümde. İlk bölüm karakterinde beni yakalayan tek nokta, arabasına binip -- benim de yıllardır kullandığım- burun spreyini sıkmasıydı. Bilen bilir, çok illet bir spreydir kendisi. Oradan değişik bir şeyin geldiğini sezmiştim ama evine balonla gelen adam patladıktan sonra hamama gitmek istemesi, şakşuka sevdaları falan… Değişik bir vaka ile karşı karşıyayız, severim. Değişik güzeldir. Bir de o kulak kanatan, ısrar edilen şive olmasaymış keşke çıldıracağım!
 
Sena’yı haklı olarak aklını kaçırmış ev sahnesiyle karşıladıktan sonra ailesinin yanına dönmesine şaşırdım açıkçası. Bu kız kimdir? Nedir? Aydınlatmak istemişler bizleri erkenden, iyi de yapmışlar ama annesinin çekilmez biri olması ve ağabeyinin ölmesi haricinde pek aydınlanamadık. Derinlerde ne olaylar yatıyor, bu olaylar Koçovalı’larla bir gün kesişir mi acaba diye sormadan geçemiyorum tabii. Mesela ister misiniz,  Sena’nın ağabeyini öldüren, ellerini kana buladığı için evi terk eden Yamaç olsun? Bence çok tatlı olurdu…
 
Bölüm aksiyonlu, hareketli, güzeldi ama gel gelelim benim favori sahnem Muhittin Abi ve Yamaç’ın karşılaşma sahnesi oldu. Aras’ın yüzündeki o gülümsemeyi, o imayı anlamayan kişiler, her an bir ‘Şeytanım Coşkun!’ bağırışı beklemeyen kişilerdir aynı zamanda. Bu yüzden o sahne çoğu kişi için bir anlam ifade etmemiştir belki ama biz eski müdavimleri olarak gözler yaşlı izledik ikisinin sarılışını. Ne kadar garip tabii, bir zamanlar yan yana gelse diye kendimizi yırttığımız iki adam şimdi ‘Abim!’ diye gidiyor birbirinin yanına. Daha çok Muhittin ve Yamaç sahnesi istiyorum, daha çok! İkili ortak bir iş yaparsa hele, her an shipleyebilirim bu ikiliyi o derece seviyorum.
 
Maşallah dediğimiz bir bölüm dayandı. İdris Koçovalı ne zaman kendine gelecek, gücünü kazanacak bakalım. Ya da gücünü kazanabilecek mi demek daha mantıklı olur sanırım. Bu esnada Sultan Koçovalı’yı da kara listemde iki numaraya alıyorum. Hiç haz etmiyorum. Ne istediğini, ne dediğini de hiç anlamıyorum valla. Oğlu Yamaç tehlikeden uzakta yaşadı büyüdü diye seviniyormuşmuş! Geçiniz efendim çok samimiyetsiz. Yine de maalesef katıldığım tek bir nokta var o da aileyi ya da mahalleyi birleştirebilecek tek kişinin Yamaç olması. Bu yolda da o çocuğun kendini kaybetmesini içimiz acıyarak izlemek düşecek bize sanırım. Zaten yüzde bin beş yüz potansiyeli olan bir karakter ona ne şüphe. Geçen barda Sena’ya yanaştı diye dövmekten beter ettiği adamdan sonra şimdi kendilerine saldıran, saldırtanlara neler yapar kim bilir? Sneak Peek’den gördüğümüz kadarıyla bölüm boyu işkence görene içi acısa da, arada içinde yanıp duran reis olma kıvılcımlarını haftaya Sena’yı eve getirdikten sonra intikam için dışarı salacak belli. İki düşüncem var bu gidişatla ilgili. Ya Sena Yamaç’ın insani yönünü, içindeki iyiliğini kaybetmemesi için bir dayanak olacak ya da Sena’nın asiliği artıp, Yamaç’ın deliliğiyle birleşip zamanla kendilerini kaybetmelerine sebep olacak. İki türlü de izlerken bizi duygudan duyguya sokacaklarına eminim.
 
Hayatta her şeyin bir bedeli vardır diyorlar. Selim o bedeli Kahraman abisiyle vermiş gözükse de daha çok bedel ödeyecek gibi bu gidişle. Vartolu’nun doğup büyüdüğü Çukur’dan ayrı düşmesinin sebebi nedir acaba? Neyin bedelini ödüyor? Çukur’a geri dönmek için işini mi bahane ediyor yoksa apayrı bir intikam planı mı var? Hikaye açıldıkça, çatışma yükseldikçe halen soru işaretleri oluşuyorsa daha bir keyif verir. Meşhur koca Koçovalı Ailesi'nin en büyük oğulu, hapise girecek nasıl bir suç işlemiştir ki paçasını kurtaramamıştır acaba? Vartolu’nun dövmesiyle, Rıza Kocaoğlu’nun müthiş oyunculuğuyla, çocuk Yamaç’ın tatlılığıyla, Paşa abinin aksiyon manyaklığıyla güzel bir bölüm izledik. Yolu açık dizimizin, yollayın en bol aksiyonlusundan yeni olayları, bekliyoruz. Fakat rica ediyorum şu arkada devamlı çalan müziklerin dozunu biraz ayarlayın dilimde tüy bitti, kafada beyin kalmadı. 

Haftaya görüşmek üzere…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER