The Gifted: Yetenek bazen başa beladır

The Gifted: Yetenek bazen başa beladır
Süper kahramanların veya çizgi romanlardan alınma diğer karakterlerin merkezinde olduğu dizilerin ekrana gelme furyasının modası henüz geçebilmiş değil. Sinemadaki krallıklarından bahsetmeye ise gerek bile yok zaten. X-Men dünyası dizilerde şimdiye kadar pek girilmemiş bir alandı, sonunda ona da musallat oldular.

FX'in ilk sezonuyla ekrana gelen Legion dizisi bunun için bir adımdı. The Gifted da yeni adım oldu. FOX kanalında bize göre geçtiğimiz gece ilk bölümüyle ekrana geldi. Ben de bölüm için önizleme fırsatı bulmuşken bir şeyler karalayayım dedim. Dizi, yeni sezonun en beklenen dramalarından birisi durumunda. Hatta kasım ayında FX Türkiye'de de yayına girecek. Ama etrafımız dolup taştığı için bir noktadan sonra artık seçici olmak gerektiği düşüncesiyle bu tarzdaki yapımları izlemeye başladım. O nedenle The Gifted'a karşı bu zamana kadar nötrdüm.

Üstelik gözüme Legends of Tomorrow'un FOX versiyonu gibi gelmiyor değil. X-Men evreninin pek bilinmedik veya köşede kalmış karakterlerini toplayarak ekrana geldikleri bir gerçek. Bundan bağımsız, True Blood'dan dolayı kendisine karşı mesafeli durduğum Stephen Moyer'in varlığını Amy Acker nötrlemiş durumda. Ancak şu da var ki Acker'ı ilk bölüm itibarıyla kullanmaya pek zahmet etmemişler gibi, Moyer ise neyse ki göze batıcı düzeyde değil.

The Gifted, X-Men'lerin bilindiği dünyada devletin onları avladığı bir dönemde geçiyor. Aynı zamanda bir aile draması olan dizinin merkezinde Strucker ailesi bulunuyor. X-Men'lerin peşinde olan ve avukatlık yapan Moyer'in karakteri Reed'in iki çocuğunun da ironik bir şekilde özel güçlerinin olduğunun ortaya çıkması ise dizinin başlangıç noktası. Çocuklarının başına neler gelebileceğini 'gayet iyi' bilen Reed, ailesini alarak Meksika'ya geçmeye karar veriyor ve kovalama başlıyor.



Blink, Polaris ve Thunderbird ilk bölümde izleyici karşısına çıkan, zaten ana kadro karakterlerinden olan tanındık X-Men'ler. Roderick Campbell, Shatter ve Dreamer ise yolda gelen karakterlerden. İlk bölümün tatlı sürprizlerinden biri ise Marvel dünyasının 'kadrolu' konuk oyuncusu Stan Lee'nin yüzünü birkaç saniyeliğine görüyor olmamız. Agents of S.H.I.E.L.D. gibi ömrü olur da evrene daha detaylı girer mi bilinmez ama en azından bu tarzda karakterlerle veya detaylarla ilgiyi üstlerine çekebilirler gibi.

Gerçi bunlar vardı da ne oldu? Esasında pek de bir şey olmadı. İlk bölüm durumun kavranması ve kaçışa giriş üzerine kurulu denebilir. Karakterlere ve dünyaya biraz girip tanıtma yapmayı seçmişler; arkası yarın bir durum var elimizde. Oyunculuklar en azından batmıyor, ilk bölüm yönetmenliği zaten türün deneyimli ismi Bryan Singer'da. Özel efektler ise yeterli düzeyde.

Bölümde gözüme takılan bir nokta da sahne geçişleri için yaptıkları kısa süreli zaman atlamaları oldu. Sanki açıkta bir şey kalmış hissi uyandırıyor insanda. Devamında da böyle bir anlatım stili mi olacak merak ediyorum. Reytingdeki performansını ise daha çok merak ediyorum. Karşısında CBS'in pek de sorun olmayacak komedileri ve The CW'nun askeri draması Valor var ama diğer yandan Dancing with the Stars ve The Voice da var. Du' bakalım neler olacak?

Entertainment Weekly'de gördüğüm bir yorumla kapanış yapmış olayım, içimde kalmasın: "Eğer Marvel's Inhumans ve The Gifted arasında seçim yapmanız istenirse, her defasında The Gifted'ı seçin ve sonra size bunu size sunan her kimse ona hayatınızın sonuna kadar gülün."
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER