Dolunay: Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz...

Dolunay: Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz...
Baştan söyleyeyim. Paralel evrenden sesleniyorum. Karşımda beni anlayabileceğinden emin olduğum kimse olmasa da emin olduğum bir şey var bu benim hülyam. Belki birilerinin daha.

Ne demiş Murat Menteş, "Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz." Öyle değil midir ki kaybetsen de kazansan da güzel olmalı be. İşte o yüzden burada en azından gerçek bir kayıptan bahsedeceğim. Yalan kazançlardan değil.

Hayatımda gördüğüm en güzel adamlardan biri Deniz. Gözlerini kısmadan cesurca koskocaman bakar yüzünüze. Gözleriyle güler, ağlar, umut eder...Kimseye hiçbir şeyi kanıtlama derdinde değil. Kalbi ılık, sanatçı. Dünyayı geziyor. Dünyayı gezen adamdan zarar gelmez. Tabi bunlar hep etiket. Birini sevmek için bu kadar sebep olmasına gerek yoktur aslında ama Hakan Kurtaş'a çok teşekkür ederim. Deniz için, acıyı sevdirecek kadar güzel hayat verdiği için.



Nazlı ile karşılaşıyor Deniz. İlk görüşte aşka inanmam, ilk görüşte anlamaya inanırım. Deniz de anlıyor ilk bakışta. Aşık olacağı kadın o kız. Nazlı'yı gördüğü ilk anda yüzünde beliren gülümsemeyle birlikte Deniz için üzülmeye başlıyoruz. Çünkü O ikinci adam olmak için fazla güzel. Kabullenmeseniz de kabulleniyorsunuz. Bir vakte kadar tadını çıkarırız en azından diyoruz.

Deniz aşık Deniz inatçı, vazgeçmiyor. Sanki O'nun arkasından giderse her şeyin daha güzel olacağından emin.

Ve bir anlığına umut doluyorsunuz. Nazlı ile Deniz birbirlerini tanıyorlar.Gözlerinin içine bakıyorlar birbirlerinin. Sonsuza kadar sürmeyeceğini bilseniz de bir gün beyaz atlı prensin ardına takılıp gideceği kesin olan Nazlı'nın bisikletli Deniz ile dünyayı gezip çok mutlu olacaklarına inanmak istiyorsunuz. Çünkü Nazlı ilk defa O'nun yanında sorumlulukları, kaygıları olmadan içinden geldiği gibi davranıyor. Zaten yanında özgürce davranabildiğin, kendin olabildiğin biriyle olmak da aşka dahil değil mi?



Derken acı kayıp... Deniz kapkaranlık kesilmiş. Fırtına bir yandan durulacak gibi değil. Kaya değil ki put gibi dursun yaşadığı acılara. Deniz bu, böyle darmadağın eder hem kendini hem etrafını. Sadece biraz zaman gerek belki sonra ısıtacak bir güneş, tüm dertlerini gökyüzüne buharlaştıracak... Nazlı arar:

-Gelmemi ister misin?

Şaşırır Deniz o nasıl şaşırmak hayalleri gerçek olan küçük bir çocuk gibi.

-Gelir misin? Yok yok ama gelme. Bu aralar ben biraz sevimsizim.. Ama aradığına çok sevindim.

İşte size vurulduğum sahne. Siz olmasanız da Deniz'in aşkına vurulduğum sahne. Ben zaten sizin olabilme ihtimalinizi sevdim.

Sonrası koca bir boşluk. Bambaşka yollara saptırılan bir Nazlı, hiçbir şey olmamış gibi bakan, kahreden Nazlı. Hiçbir şey yaşayamamış bir NazDen. Büyük hüsran.

Sonrası için yazabilecek tek cümlem olmaması ne acıdır. O kadar güzel harcadınız ki hiç vakit kaybetmediniz. Salak yerine koydunuz, başkalarına muhtaç bir çocuk yaptınız, sahte mutluluklar yaşattınız... Ama durmadınız.

Siz hiç gerek yokken, Deniz bu kadar güzel parlamamalı, masmavi bakmamalı dediniz. Deniz'i kirlettiniz sanki dünyadaki tüm pislikleri taşıyabilirmiş gibi yüklendiniz. Şimdi Deniz kapkara olacak. Gökyüzü anlamını yitirecek, Güneş kimi ısıtacak dağları, taşları?

Hani denizin insanı deli eden maviliği
Nerde o güneş parıltıları nerde
Göremiyorum ama duyuyorum
Yaklaşan fırtına sen olmalısın
Bu rüzgar senin hayallerin olmalı
Senin ümitlerin
Senin arzuların olmalı
Bütün karanlıklara razıyım
Yalnız uzaklarda, çok uzaklarda
Bir gemici feneri yanmalı 

Ümit Yaşar Oğuzcan
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER