Duygusal birikimlerimizi ya ağlayarak, ya da gülerek boşaltırız. Bizi rahatlatan bu iki yoldan millet olarak en çok kullandığımızdır ağlamak. Gerek okuduklarımız, gerekse izlediklerimizde de seçimimiz genellikle bu yöndedir. Gülmeyi tercih etmememizin nedeni belki de bu yolu çok iyi bilmediğimizdendir. Mizahın geliştirici yönündense, dramın o acılı sokakları bize daha cazip gelir çoğu zaman. Bu yüzden de toplum olarak bizi ağlatan yapımları daha fazla sever, daha fazla takip ederiz.
Ağlamanın yolları birbirine benzerken gülmenin yolları daha çeşitlidir ve de coğrafyadan coğrafyaya çok farklılık gösterir. Dramda daha fazla olan benzerlik komedide çok daha azdır. Bizim ülkemizin insanına komik gelen bir şey başka bir ülkenin insanına hiç komik gelmeyebilir. Yine aynı şekilde başka bir ülkenin katıla katıla güldüğü bir şey bizi tebessüm bile ettirmeyebilir. Yani dramda daha fazla kitleye hitap ederken komedide bunu başarmak çok daha zordur. Bu yüzden kanallar komediyi risk olarak görür. Sonuçta televizyon ve sinema ticari bir mecradır ve orada işler arz/talep doğrultusunda yürür.
Peki sinemada en çok gişeyi komedi yaparken televizyonda neden tam tersi olur? Bu soru oldukça düşündürücüdür ve tabii ki birçok parametresi vardır. Bunlardan biri de güldürmenin zor olduğudur. Hele hele bunu devamlı hale getirmek, her hafta hem de iki saatten fazla bir süre korumak daha da zordur. Bunu sağlayan diziler oldu elbette. Avrupa Yakası, Çocuklar Duymasın, Leyla ile Mecnun, Geniş Aile, Seksenler bunlardan bazıları. Hepsi de ekran ömürleri uzun olan ve iyi reyting alan yapımlardı. Ama son yıllarda bu tarz diziler oldukça azaldı. Ne oldu da bu değişikliğe gidildi, gülme ihtiyacımız mı değişti? Bunun birçok sebebi vardır elbette, sonuçta sürekli değişen bir hayatın içindeyiz. Hiçbir şey aynı kalmıyor. Ama ben buna en fazla neden olan şeyin dizi ihracatının dış piyasadaki büyüyen hacmi olduğunu düşünüyorum.
Türkiye dünyada dizi film ihraç eden ABD’den sonraki ikinci ülke. Yani artık sadece reytinge bakılarak hazırlanmıyor projeler, dış ülkelere satış da göz önünde bulunduruluyor. Hatta yurt içinde istenilen reytingi alamamasına rağmen dışarıya satışa bağlı olarak çekilmeye devam eden diziler olduğunu biliyoruz. Ama her şeyde olduğu gibi bu gidişatın olumsuz yansımaları da yok değil elbette. İşte bu olumsuz etkinin en çok görüldüğü yer komedi dizileri yani yukarıda da bahsettiğim komedinin ülkeler arası farklılıklarından dolayı bu türe yatırım yapılmaması. Kısaca dışarıya ihraç edilme olasılığının düşük olması nedeniyle komedinin öksüz kalması.
Ben bu konuyu kaleme alan bir yazı yazayım diye düşünürken Türk Malı’nın yeniden çekildiğini duydum. Arkasından aldığı reytingin başarısının yarattığı etkiyle, diğer eski projelerin Türk Malı gibi yenilenerek ekrana taşınacağının haberlerini gördüm. Gürse Birsel’in özlediğimiz kaleminin ekranlara dönme hazırlığı içinde olduğunu okudum. Ne yalan söyleyeyim bütün bu haberlere çok mutlu oldum. Çünkü gülmeyi ağlamaya tercih edenlerdenim. Milletçe buna çok fazla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu kadar fazla yapımın içinde komedinin de hak ettiği yeri alması gerektiğine inanıyorum. Demek ki benim gibi düşünenler çoğalmış. Öyleyse gelsin bizi güldüren sahneler. Burhan Altıntop, Şahika Koçarslanlı, Taşfırın Haluk ve Erdal Bakkal tadında eski ve yeni karakterler…