Son 3
bölüm diyordu dün ekranın köşesinde. Son üç..
Uzun
zamandır yazamıyordum. Sağlık nedenleri ile ve sonrasında yoğunluktan vakit
ayıramadım bir türlü. Çok iyi yazabildiğimden de değil bu yazma merakım. TV ile
konuşan babaanne misali (ki konuşurum ben öyle) fikirlerimi paylaşmak naçizane
derdim. En son bıraktığım yerde Hazer beyler varmış. Cem varmış. Bunlar
bildiğimiz üzere heyecan aksiyon yaratan teferruatlarmış. Melek veda etmiş,
kendine yeni bir hayat kurmuş. Filiz, Memoyu bırakıp gitmiş. Nilay evlenmiş! Şu
an olduğumuz yerde, bu şahane şarkının sonuna gelirken Cevher ailesi ve Hülya
ile Mahir başta olmak üzere eşsiz dostluklar var benim için, her zaman olduğu
gibi.
Hayat
Şarkısı’na Hülya’nın hayat mücadelesi ile başladık. Kararlı, deli, bencil,
sevgi dolu, gözü kara ama yüreği de bir o kadar yaralı Hülya, allem kallem etme
ve tartışmalı metotlar ile Kerim Cevheri gerçekten kocası yaptı. HülKer aşkını
tırnaklarıyla kazıyarak yarattı. Nihayetinde Cevher ailesinin biricik gelini
oldu biz de onunla birlikte sıcacık bir ailenin parçası olduk. Ailenin her
bireyini her ne kadar kızsak da ayrı sevdik.(Yalnız Hatice hala sevilmez, varlığı
kabul edilir ^.^)
Cevher
ailesi çok badireler atlattı. Senelerce özenle kurdukları işlerinden oldular.
Battılar. Hem de başka bir namı büyük aile olan Torunbaş’ların iftira ve
cinayete kadar giden türlü dolapları yüzünden. Tabi bu da yetmedi, yetmez, 1,5
senedir bizim de salonuna konuk olduğumuz ev bile gitti. Nihayetinde Hülya ile
Mahir’in gayretleri sonucu hepsini geri aldılar. Birisinin de aklına geldi
sonunda onlara teşekkür etmek. Kerim Beyler teşekkürlerini iletti Hülya’ya
çabaları için sonunda. Çünkü o biricik karısını her şeyden çok seviyor. Olması
gerektiği gibi ^.^ Hülya bu, sevilmez mi, öpün de başınıza koyun, o olmasaydı,
hayatlarınız ne kadar da farklı olurdu bir düşünün. Ailenin geri kalanından da
bir teşekkür, en azından birazcık minnet beklerdim ama olmayacak belli.
Şimdi biricik
ailemizin temel direkleri çatlayıverdi. Ailemizin direği Bayram Baba meğer
senelerce başka bir müstesna hanım ile el ele değmeden “arkadaşlık” yaşamış.
Birkaç bölüm devam etmiş olan bu Mahsa Hanım meselesine çok kısa ve net yorum
yapacağım. Fırsatını bulsaymış dahasını da yapacakmış. Aldatmanın çeşidi mi
olur kardeşim. Fırsat bulamamış. Bu kadar net benim için. Yurt dışında buluşup
el ele değmeden kahve içmeler şu durumda hafifletici sebep sayılmıyor. Süheyla
hanım bir karar veriyor sonunda ve 40 yıllık evliliğe tek imzada noktayı
koyuyor. Ee yılların birikimi, kolay kolay öğütülmüyor bazı şeyler.
Aile
demiştik ya; Cevher ailesi bütün renkleriyle akıllarımızda ve kalbimizde
kalacak hep. Balık baştan kokar derler ya, önce Bayram baba ile Süheyla Hanım’a
bakıyorum. Onların da mükemmel olmadıkları aşikâr, ama mükemmel arayan kim. Hatalarıyla
vardır insan zaten. Onlar özünde sevgi dolu, vicdanlı. Cevher ailesinin diğer
üyeleri gibi. Kerim paşa, Kerim Paşa işte. Zeynep’e zamanında çok kızmış olsak
da, Hüseyin şu an beni deli ediyor olsa da, yaptıkları bütün saçmalalıklara
rağmen bu ailenin bütününü seviyorum. Hüseyin ciddi saçmaladı şu son
bölümlerde. Hem ilişkilerinde yaptıkları, hem de Hülya ve Mahire karşı olan son
tutumu Hüseyin’i sürekli sorgulatıyor bana. Kendisi sanki etik timsaliymiş
gibi, yediği haltlara rağmen başkalarına yargılayan gözlerle bakması mesela. Ama
Cem’in Hülya’ya yaptıklarını öğrenince gözü kara, onu korumak isteyen yine
oydu. Hüseyin Cevher, aileden işte, seviyorsan eğer, hataları ile katlanabileceğin
biri. Aynen Zeynep’in yaptığı gibi.
Bade ile
eski topraklardan beklenmeyecek olgunlukta konuşan, onun hiçbir doğumgününü,
hiçbir veli toplantısını kaçırmayan Bayram Baba’yı bir yandan içime sokup
sımsıkı kucaklamak isterken, diğer yandan boşanmanın hemen ardından eş bulma
derdine düşünce paralamak istiyorum. Bayram Bey’in de evleneceğine falan
inanmıyorum tabi. Süheyla hanım’ı o kadar kızdırdı ki, demek ki onun geri
dönmesi için yapması gerekenin çok uçuk, absürt bir şey olduğunu anladı. İçten
içe Kerim ve Hüseyin köpürdükçe, kıs kıs güldüğünü ve bütün hepsi ile dalga
geçtiğini düşünmek istiyorum. Peki müstakbel gelin adayı bu planın neresinde,
haberi yoksa yazık değil mi? Zalimce bir hareket bu. Nihayetinde Süheyla hanım
gelmese de o nikah kıyılsaydı ne olurdu, orasını da pek bilemiyorum tabi.
Ali’ye
resmen işkence yapan, gücü yettiğince ezen Hülya’ya da kızıyorum. Keçilik edip,
abuk subuk sinirlenen Kerim’e de. Ama aile dedik ya, bir yandan deli gibi kızıp
köpürürken, diğer yandan seversin.
Hatice
hala da resmen Süheyla hanım gitse de meydan bana kalsa diye bekliyormuş.
Yedekte gelin adayı bile bekletiyormuş. İnsanlar senelerce bekleyip eş bulamazken,
daha imzanın mürekkebi kurumadan gitti komşusunun kardeşini buluverdi müstakbel
gelin adayı olarak. Bayram beyin yokluğunda masanın başına oturuvermesi de
gözümden kaçmadı. Meğer Süheyla gitse de aileyi ben yönetsem diye bekliyormuş,
yönetebileceğinden değil ya, niyeti buymuş.
Bir tek
Mahir’ciğime hiç kızamıyorum. Neden kızayım ki. Mahir ve Hülya’nın küslüklerinde
de barışmalarında da birbirlerini ne kadar iyi anladıklarını, ne kadar çok
sevdiklerini görüyoruz. Yaramaz iki çocuk misali ikisi de. Mahir ve Hülya
küslüğünü izlemek keyifli olsa da, içim dayanmıyor bir yandan. İkisini ayrı
düşünemiyorum hiçbir koşulda. Evinin hanımı, çocuklarının anası Hülya da dayanamıyor
ki, aksiyona geçiyor kocasına verdiği sözlere rağmen. Ve yine bin bir dolap ile
Hüseyin Abi’nin kasasını patlatıyor. Ekürisi yanında olmadığından mı bilmem
yakalanıyor güvenliklere gözüne ışık tutulmuş tavşan misali ^.^ Skandal! İyi ki
de yakalanıyor. Vesilesiyle çok özlediğim, çok da sevdiğim (Leyla ile Mecnun
sevgimden ^.^ başlayan ) Serkan Keskin’i izleme fırsatımız oluyor. Bununla
birlikte, kasa patlatan, üstüne terapistlik olan Hülya’ya çirkin çirkin gülen
Mahir’i izledik ki, gözümden yaş geldi gülerken.
Mahir ile
Kaya’nın dostluğuna ayrı bir parantez açmak istiyorum. Dostluk birlikte acı
çekmek için vardır asıl. Birlikte dans ederken yaralarını hatırlamaları,
yanyana durup acılarını birlikte dindirmeye çalışmalarını izlemek bir yandan
güldürürken bir yandan da çok duygulandırdı beni. Mahir’in devreleri İpek Hülya
görselleri çakışması ile yandı ama olsun, bu sonraki bölümde doktor beyimizin
kafa tomografisi çekmesi ile aydınlanacak bu durum belli. Mahir’in kendi içinde
anlamaktan korktuğu bir durum gibi görünse de, korkulacak bir şey yok bence.
Bende
artık bir aşk hikayesinden çok, çeşitli renkleri ve sesleriyle tam bir aile ve
dostluk hikayesi olarak iz bırakacak Hayat Şarkısı. Son üç bölümü keyifle ve
biraz hüzünle izleyeceğim.
Sevgiyle
kalın ..