Bir adam düşünün
kara gemilerle hiç bilmediği bir ülkeye gelen, hiç bilmediği bir dili konuşan,
hayatta yapacağı en son mesleği yapan, yalnız büyüyen, çocukluk arkadaşını
vazifesi uğruna infaz etmek mecburiyyetinde kalan. Kibar, naif, düşünceli,
nazik, zeki bir adam düşünün. Her ne olursa olsun, ne kadar yalnız yaşarsa
yaşasın inandığı yoldan dönmeyen, umut etmeye devam eden, çizgisini hiç
bozmayan, diğerleri gibi olmayan, vazifesinin kendisini ele geçirmesine izin
vermeyen, vicdanını dinleyen bir adam.
Sonra günün birinde savaşçı bir Amazon
kadını ile rastlaşıp ona esir düşen, yavaş yavaş vatanına ihanet etmek
durumunda kalan, sevdiği kadını canı pahasına, vazifesi pahasına, ülkesi
pahasına korumaya çalışan, onun tarafından kurşun yese bile asla kırılmayan,
onu ihbar etmeyen, ölüm döşeğinde bile onu korumaya çalışan bir adam. Kendi
milletine silah doğrultmak durumunda kalan, sevdası uğruna bunu yapsa da
vicdanının yakasını bırakmadığı ve vatanına yaptığı ihanet nedeniyle intihar
etmeye, hatasını telafi etmeye kalkan, sevdiği kadının desteğiyle yeniden
hayata dönen, kaçak hayat yaşamak durumunda kalan, yakalandığı zaman da
casusluk yapıp ölümden kurtulmak gibi bir şansı olsa da “ölümü yeğleyen”, ama yine sevdiği kadının canı uğruna ölümden
vazgeçen, sevmediği yolları sevdiği uğrunda yürümek zorunda bırakılan bedbaht,
yalnız, kırgın, yorgun bir adam düşünün. Evet bu adam Leon..
“İhanet
dediğimiz şey neye ve kime hızmet ettiğimize göre değişir” *
Vatanım
Sensin’in son bölümünde Leon’un ihanetiyle ilgili Leon’a bazı sert tepkiler
gördüm. Kimileri Leon’un bu yaptığından dolayı ona kızmış, kimileri kırılımış, kimileri
öfkeliydi. Bazıları Leon’a bunu konduramıyordu. Hayal kırıklığına uğramış gibi
hiss ediyorlardı. Bizim sorunumuz da tam da bu işte. Empati. Oysa ne kadar
kolaydır bir insanı yargılamak. Peki onun yerinde olsaydınız ne yapardınız diye
düşündünüz mü hiç? Leon’a bırak öfkelenip sövmeyi ona azacık bile olsa kızmak
bile bana göre haksızlıktır. Neden mi? Anlatayım.
Çok
eskilere gitmeyeceğim. Bayrağı görüp susan, gitmelerine izin veren,sabahsı gün
tüm yediği zehir zemberek sözleri unutup Hilal'i yine korumaya çalışan, onunla
dans ederek onu oyalayan, Halit İkbal olayını duyup onu saklayan, hatta bir
başkasının üstüne suçu atan, Halit İkbalı öldü göstermeye çalışan, Hilal
tarafından vurulup uyandığı vakit bir an bile düşünmeden “karanlıktı, görmedim
kimin yaptığını” diyen, ilk kez annesine-babasına karşı gelip “böyle bir
izdivaç olmayacak” diye çıkış yapan Leon’u hepimiz gördük. Sonra bu çocuk yine
sevdası uğruna silahların Afyon'a gidişine göz yumdu. Vatan haini damgası yedi.
İsteseydi gayet de devam ederdi vazifesine, ama o, yaptığı şeyin bedelini
ödemeyi seçti. Evet onu vuran sevda olmuştu.
Lakin yaptığı şey sonrası rahatça
hayatına devam edemezdi, güle oynaya aşkını yaşayamazdı. Neden? Çünkü Leon
vicdanlı birisi. O yüzden kendini öldürerek bu ihanetinin bedelini az da olsa
telafi etmeye çalıştı. Başaramadı çünki Hilal engel oldu. “O zaman beni de
vurun teğmen. Bedelini beraber ödeyelim” diyerek ona sarılan bir Hilal
karşısında pes etdi. Yaşayacaktı. Kaçıp gidecekti buralardan lakin içinde umut
taşımaya da devam edecekti. Savaş bir gün bitecek ve o da Hilal'ine kavuşacaktı.
Ama beklenmedik olaylar sayesinde gidemedi ve kaçarken tutuldu. İşte kilit
nokta tam da burada başlıyor. Vasili Leon’a gelip casusluğu teklif ettiğinde
Leon’un cevabı “ölmeyi yeğlerim” oldu. Yani bu çocuk eğer kabul etseydi zaten
baştan kabul ederdi. Sevdasına ihanet etmektense ölümü tercih etmiş bir insan
o. Yaşamak için bir şansı varken şerefli bir şekilde ölmeyi seçen bir insan o!
Ama gel gör ki, bu çocuğun başı müşkülden kurtulur mu..
“Vazife dağdan
ağır. Ölüm tüyden hafif.” *
Bize
gösterilmese de Vasili'nin Leon’u Hilal'in canı ile tehdid ettiği aşikar. “Sen
gittiğinde ben de seni merak ediyorum” gibi bir cümle kurarak, Vasili'nin
“Seninle bir anlaşmamız var” gibi sözlerinden bu açıkca anlaşılıyor ki, ilerki
bölümlerde bir flashback’la aydınlanacağız.Ölümü yeğleyen bir adam Hilal için
ölümden vezgeçmek zorunda kaldı. Ölümü yeğleyen adam Hilal için Hilal'den vaz
geçmek zorunda kaldı. Sonunu bilmiyordu mi sanıyorsunuz? Yaptığı bu ihanetin
Hilal tarafından nasıl karşılaşacağını ve Hilal'in nasıl tepki vereceğini, nasıl
yıkılacağını elbet de biliyor. Lakin onun için öncelik Hilal'in hayatı. Hep
derdik ya, bu aşkta hiç vazgeçmeyecek olan Leon. Hayır yanılmışız. Leon
öylesine büyük ve öylesine güçlü seviyor ki, sevdiği kadının canı uğruna ondan
vaz geçmeyi bile göze ala biliyor. Bir daha “biz” olamayacaklarını bile-bile
onu yaşatmak için ona ihanet etmek zorunda kala biliyor. Şimdi soruyorum kim
becere bilir Leon gibi sevmeyi? Kim becerebilir onca yıkımın altında hala
ayakta kalabilmeyi?

“İnsan
sevmediği tüm yolları sevdikleri uğruna yürümek mecburiyyetinde kala
biliyormuş.”*
Leon’a kızmayın arkadaşlar. Ne demişti Leon,
“senden tek bir isteğim var. Sonda ne olursa olsun ne beni, ne kendini
suçlayacaksın”. Sebebini bildiğiniz halde, onun aşkının bu denli büyük olduğunu
bildiğiniz halde ona kızmayın, onu suçlamayın. Leon’un tek suçu sevmekti. Hem
de çok sevmek.. Uğruna kurşun yiyecek, vatanını, kendini, inandığı tüm
ideallerini, ve de en önemlisi sevdiğinin kendinisi feda edecek kadar çok
sevmek.. Leon ilk başlarda karşılık beklemeden, çıkarsız,koşulsuz şartsız
seviyordu. Şimdi de kendine, ailesine, milletine,hatta aşkına ihanet edecek
kadar çok seviyor. Böyle bir sevginin karşısında bize ona kızmak değil, her
daim onun yanında olup, onun en çok istediği ve beklediği şey olan- anlamak
düşer.
*-Vatanım Sensin’den replikler