Bu yazı daha çok eleştirilere cevap niteliğinde olacağı için
herkesin at gözlüklerini çıkartıp objektif bir şekilde okumasını arz ediyorum.
Çünkü bu yorumu, bir fandom üyesi olarak değil, şahsi düşüncelerim
doğrultusunda yazıyorum.
Vatanım Sensin: Senaristliğini Nuran Evren Şit'in,
yönetmenliğini Yağmur-Durul Taylan kardeşlerin ve Burak Arlıer'in üstlendiği, kadrosunun çok
temiz olduğu bir milli mücadele "dizisidir." Bir belgesel değildir.
Bir belgesel niteliğinde, monoton ve tek bir kurgu üzerinden ilerleyemez. Vatanım
Sensin, savaşın getirdiği olumsuzlukları, acıları, işgal edenlerin psikolojik
yapılarını ve işgal edilenlerin maruz kaldığı zulümleri, topluma enjekte edilen
fikirleri, tüm savaşın ortasında filizlenen aşkları ve insancıl düşünceleri
anlatan bir dizidir.
"Bu bir vatan dizisi, aşk dizisi mi? Dizi iyice
rayından çıktı." tarzı yorumlar dizinin yola çıkışına aykırı. Adı bile,
bir kadının bir erkeğe olan aşkından gelirken, bu tarz yorumlar gerçeklikten
uzak; sadece olumsuz bakış atmak için yazılmış eleştiriden öteye gidemiyor. Bu konuda önce bir anlaşalım.
Daha sonrasında, dizinin iki bölümdür felaketler
silsilesinden uzaklaşmaya başlaması ve fırtınaya giden geminin dümenini son
anda kıvırması genel olarak seyirciler tarafından takdir edilirken, aradan
sıyrılan birkaç yorum var ki; insan göz ardı edemiyor.
"Bir Yunan Teğmen' ile bir Türk Kızının geldiği
noktaya bak!"
Bir Yunan, bir Türk, bir İngiliz, bir Fransız değil de, bir
insan olabilmek önemli olan. Vicdanı olan, hisleri, duyguları, kalbi olan
kısacası insan olabilen kişiler dini, dili, ırkı ve konumu ne olursa olsun
bizden biri olabilmeli. Irkı Türk olup da vicdanı, kalbi, duyguları olmayan
bencil yaratıklara (ki dizide onun da pek çok örneği var) insan diyenler,
ajitasyon yapanlar o yadırgadıkları Yunan Teğmen'den kötü durumdadır
nazarımda. Çünkü Leon, her şeyden evvel insan olabilmeyi beceren biri.
"Yunan sempatisi oluşturuluyor. Askerlerimizin
kemikleri sızlıyor!"
Bu tarz yorumlar da görüyorum ki, bu artık düşük
profil olmanın en uçuk noktası. Biz, Türk halkını göçe zorlayan Yunan'ı, sokaklara
dökülen Türklere nasıl zulüm ettiklerini, tecavüze uğrayan kadınları,
insanlıktan yoksun Kumandan Vasili'yi, suçu ispatlanmamışken bile idama giden
Hilal'i, bir Türk kadınına elektrik vermekten hoşlanacak olan Stavro'yu
gördüğümüz gibi, tüm bu kötülüğün içinden sıyrılan bir Yunan askerini de
görüyoruz, ki görmeliyiz. Çünkü o zaman da vardı, insaflı Yunan askerleri.
Belki bir taneydi, belki iki. Ama vardı. Zaten dizide de vicdanı olan tek Yunan
askeri Leon değil mi?
"Leon madem bu kadar vicdanlıydı neden öldürdü Hasan
Tahsin'i?"
Leon, çocukluğundan itibaren bağımsızlık isteyen Yunan'ın
çabalarını görmüş bir kişi. Yıllarca aklına bir düşünce yapısı aşılanmış.
Çocukluğundan beri ona öğretilen bir şey var ki, kendisi de bunu söylüyor.
"Benim inandığım bütün her şey yıkıldı." diyerek. Leon İzmir'e
geldiğinde o düşünceyle hareket ediyordu. Bir Yunan Teğmeni gibi. Sonrasında
gözünün önünde yapılan zulümleri gördükçe, vicdanı kendini belli etmeye
başladı. Beşinci bölümde tecavüz muhabbetlerinden iğrenmesi buna örnekti. Sonrasında
Hilal'e âşık olunca çerçevesi iyice genişledi ve vicdanını tamamen kazandı. Bu
olay örgüsü çok güzel işlendi. İnsanlar değişebilir, bunu unutmamak lazım.
Dizi milli mücadele açısından da harika gidiyor. Yeni gelen
karakterler, tüm vizyonuyla ortalığı ayağa kaldırırken, çıkan iç karışıklıklar
da tüm gerçekçiliğiyle seyirciye sunuluyor.
Bu yazımın da sonuna geldik. Umarım söylemek istediğim
şeyleri iyi ifade edebilmişimdir ve siz de at gözlüklerinizi çıkarıp
okuyabilmişsinizdir.
Böyle devam Vatanım Sensin!