Her gidişin elbet bir geri dönüşü vardır derler. Giden asla tamamlanamaz, kalan ise artık yarım bile değildir. O denli eksilmiştir. Eksikler aynı zamanda birer yaradır insanın gönlünde, her zerresinde… Bir tek can, canan sarıp sarmalayabilir ve sarabilir o yaraları…
Bu sürede bilmez kişi ne yapacağını. Ruhları zindanda ecel terleri dökerken sevenlerin, kalpleri yaşama sebebi bırakmaz bu diyarda. Nefeslerini birbirlerine mühürlerler, sanki birbirleri olmadan yaşayamayacaklarmış gibi…
Gece Yeşil’e hasret kalır karanlığında. Yeşil ise Gece’nin kendisini görmemesinden şikayetçidir. Gün geçtikçe korlanan sevda ateşi hem Yeşil’i hem de Gece’yi derinden yakıp kavururken, birbirlerine bir adım bile atamazlar. Çünkü ne Yeşil kendini Gece’nin karanlığında gösterebiliyordu sevdiğine, ne de Gece görebiliyordu sevdasıyla tutuştuğu, tutulduğu kadını. Ama Gece Yeşil’i hissediyordu. Biliyordu ki hissetmek varken, görmenin önemli olmadığını. Yeşil’in ise sevdaya düşen yüreği, Gece’nin onu görmemesiyle hayal kırıklığına dönüşüyordu mütemadiyen. Yüreği parçalanmış bir serçe misali, ölmeyi diliyordu günden güne…
Ali Kemal ile Yıldız da aynı durum içerisindeler. Gider gibi yaparlar birbirlerinden ama gidemezler. Ruhları birbirlerinden gitmedikleri halde ecel terleri döker, kalpleri yaşama sebebi bırakmaz bu diyarda. Nefeslerini birbirlerine öyle güçlü mühürlerler ki, yedi cihan bir araya gelse o mührü bozamaz. Ali Kemal ile Yıldız bile…
Ali Kemal ile Yıldız da, Gece ve Yeşil gibiler. Gece nasıl hissediyorsa, nasıl tutkunsa Yeşil’e, Ali Kemal de öyledir. Gece, Ali Kemal’di lakin Yeşil’inde Yıldız’dan kalır yanı yoktu. Sevda olunca söz konusu bir sürü hataya düşüp, canı çıkasıya kadar ağlarlardı. Gözyaşları yanaklarına baskı ederdi, ardından yanaklarından göğsüne doğru süzülen yaş kalbini hem yası, hem baharı yaşatırdı. Çünkü onun için döktüğü gözyaşlarıdır. Elbette ki baharı getirecekti lakin, Gece’ye yani Ali Kemal’e kavuşamamak yası göğüs kafesine sıkıştırmıştı resmen.
Bir gün Yeşil, Gece’nin kendisini görmesini umut ediyordu lakin acı çeken nefesini hissetmeden önce… Kendisi ona yardım çığlığı atmadan önce… Gece bunu başaramadı. Onun yardım çığlığına koştu, tüm karanlığına rağmen sarıp sarmaladı sevdiğini. Tıpkı Yıldız’ın Ali Kemal’ “Benim bütün hatalarımın sebebi sensin!” dediği gibi. Bu da Yıldız’ın yardım çığlığıydı ve Ali Kemal onu Gece’nin Yeşil’i sardığı gibi sarıp sarmaladı…
Ve artık Gece ve Yeşil kavuşmuşlardı. Gelsindi baharlar, bayramlar, çocukların şen sesi, kuşların cıvıltısı… Gelsindi sarılıp koklaşmalar, öpmeye değil bakmaya bile kıyamamalar… Gelsindi yaşamaya sebepler, mutluluklar, meltemin yüzü okşayan narin elleri…