28. bölümünü geride bıraktığımız fakat
yine hikâye olarak bir gram daha ilerleyemediğimiz İçerde’yi bu hafta
fragmandan görüp merak ettiğim birkaç sahneden dolayı sonradan açıp izlediğimi
itiraf etmek istiyorum. Bu kadar haftadan sonra ilk bölümünden beri sahip
çıktığım dizimi bazı oyuncuların hatırına izlemek benim için de üzücü bir
durum, fakat biz izleyicilerini bu noktaya getirenlerin hatalarını görüp daha
da geç olmadan telafi etmelerini ummaktan başka bir şey yapamıyorum. Çünkü 3
haftadır gerek yeni diziler gerekse izleyiciyi diziden uzaklaştıran sebeplerden
dolayı çok tehlikeli sulara girildiğinin sinyallerini alıyoruz. Her şeye rağmen
bugüne kadar izlediğim dizimizin yerine ben de yeni yapımlara şans vermek
istediğimi fark ettiğim an bu tehlikenin içine bizzat girmiş oldum. Acil
müdahale gerek sayın senaristler…
Dizinin başında kurduğum cümleyi tamamen
alıntılıyorum ‘Celal, organizeye itirafa gider, tam o sırada Mustafa
kurtarılır. Bunun haberini alan Celal oradan gülerek ayrılır ve Kudret’in
peşine düşer.’
Eh artık öyle işe böyle yorum ne yazık
ki. Sanırım ilerde gerçekten bir olay olur da şaşırtılırsak milyonlarca
kişi sırf mutluluk gözyaşlarımızı tutamadığımızdan bölümü izleyemeyeceğiz.
Bu bölümü açıp izleme sebebim aslında
fragmanlarında beni zayıf noktamdan vurmuş olmalarıydı. Yılmaz kardeşlerin
işbirliği sahnelerinin daha çok olmasını her fırsatta dile getirirdim. Son iki
bölümdür zıt taraflarda gibi değil de gerçekten aynı takımdaymışçasına beraber
çalışan, kötüleri kovalayan iki kardeşi izlemek tabiî ki çok keyifliydi. Ayrıca
Sarp’ın Mert’le ilk defa kardeşi hakkında konuştuğunu izledik bu bölüm. Sarp,
kardeşim de bu durumu yaşadı dediği sırada Mert, ben de bunu yaşadım, küçükken
kaçırıldım deseydi ve ilahi bir aydınlanma sonucu her şey dank edip
birbirlerine bakarak sarılsalardı falan feci olmaz mıydı? ^^
Tabiî ki şaka bir yana benim hala umudum
var iki kardeşin birbirlerini öğrenmelerinin çok efsane ve epik bir sahne
olacağına dair. Öyle umuyorum en azından. Şimdilik Eylem’in de dediği gibi Sarp
ve Mert yan yana, en yakın kankiler. Aman nazar değmesin!
Fragmanda beni çeken kısım Yılmaz
kardeşlerdi dedim ama aslında bölüm içinde en beğendiğim sahne Davut ve Fulya
ikilisi oldu. Fulya ile ilgili şöyle bir düşüncem var. Onu ilk gördüğümüzde,
Berke’cikle karşılaşmalarında falan Berke’nin ona vurulmasına çok gülmüştüm,
eğlenmiştim fakat Fulya’yla ilgili tek düşünebildiğim onun Davut’a ne kadar
uygun biri olduğuydu. Melek’le Davut’un zaten oluru yok, boşta kalmasın yazık
birini çıkartsınlar şu adamcağızın karşısına diyordum hep içten içe. Fulya’yı
görünce de işte bu demiştim. Keşke yolları kesişse diyordum ki, hiç
beklemediğim bir anda gayet şiddetli bir şekilde yolları kesişti. Aslında
Davut’un ufak bir çılgınlık yapılarak Kudret’in adamı çıkmasını çok isterdim.
Ya da oğlu olmasını falan. Fazla uçuk veya ütopik bir şey de değil aslında bu
teori ama ihtimaller düştü tabi git gide. Bu bölüm bir tık amatör ama yine de
izlemesi en az Sarp ve Mert’te olduğu kadar keyif veren bir aksiyon dövüş
sahnesi izledik. En azından ben keyif aldım. Davut karşısındaki kadınmış,
zayıfmış demeden Allah ne verdiyse girişti resmen psikopat. Tabi Fulya da onun
altında kalmadı baya baya dövdü adamı bir noktada -zaten izlemeyi keyifli yapan
kısımda buydu. Koskoca Davut güzel dayak yedi- Ben Fulya’nın kadınlar her işi
yapabilir-yapmalı mevzusunu çok iyi anladığını düşünüyorum aslında ama tabiî ki
kadına şiddet zımbırtılarına girmek doğru olmaz bu olay da, zaten söz konusu
kişilerimiz tetikçi, ne olacaktı ki başka?
Bir diğer izlediğime değdiğini
düşündüğüm sahne ise Sarp’ın gözyaşlarının sel olduğu sahneydi tabii ki. Daha
güzel öğrenemezdi sanırım annesinin tüm sırlarını bildiğini. Celal - Sarp -
Füsun arasındaki o gerilim ve heyecanı mükemmel bir dozda ayarlayarak
yansıtmışlardı. Fakat sonrasında koşarak gelip ‘Sana kocaman sarılıp ağlamak
istiyorum, ama eşek kadar adam oldum anne!’ derken içimden bir şeyleri kopartıp
götüren Sarp’ın ardından gelen Füsun’un duygusuzluğu beni tek kelimeyle
çıldırttı! İnsan, karşısında böyle ağlayan biri olduğunda kendisini zaten
tutamaz ki! Hele bir anne karakterinin orayı yıkması gerekirdi ama yok maalesef
o duygu yok. Hiçbir zamanda olmadı. Sarp’ın içimize işlemesiyle idare ediyoruz
bizde napalım. Adam kaptırıp gidiyor kendini, yaşıyor resmen, ağlatmayın şu
adamı be!
Ya da ağlatın, bir insana ağlamak
nasıl bu kadar yakışır?
Uğur Yücel’in üzerinde yarattığı Kudret
karakterine hayranım. Bıraksalar Sarp’ı, Coşkun’u, Mert’i yanına alsa -hatta
Füsun’u bile- diziyi uçuracak potansiyeli var ama bırakmıyorlar işte. Hikâyemize
sert giriş yapan Kudret Sönmez’e çok güzel bir dil yarattılar aslında. Dil
demişken ‘Mustafa mıstık arabaya kıstık’ nedir hocam? Tiplemesi, lafları her
şeyiyle Kudret’in arkasındayım. Çoğu insanın ne yapıyor bu böyle dediği
hareketlerini yaparken bile diğer taraftan o karanlık tarafını da hissettirmesi
aslında Kudret’in karakterinin gücünü anlatmaya yetiyor. Kızım dediği Handan’ı
da kaybettiğine göre kim, nasıl tutacak bakalım şimdi Kudret’i? Yıkıcı hamleler
bekliyorum artık n'olur!
Umarım haftaya Kudret’in tüm sinirini
öncelikle Fulya’dan çıkartmayacağı, -Davut’un daha ona ihtiyacı var çünkü.-
Alyanak’ın daha çok renk kattığı ve favori karakterlerimden Coşkun’un sahalara
bomba gibi bir dönüş yaptığı bir bölüm olur. Bu haftadan itibaren
reytinglerdeki durumu merakla bekleyeceğim. Pazartesi gecesinde İçerde’ye iki
büyük rakip gelmesiyle listedeki oynamalar nasıl olacak bakalım? Haftaya
görüşmek üzere.