Nereden başlasam, hangi konuya özellikle değinsem diye düşünüyorum iki gündür. Öyle bir iki bölüm hatta bana göre üç bölüm izledik ki bu dizinin o üç bölüm öncesine dair pek bir şey kalmadı aklımda. Kâğıt üzerinde üç bölüm değil de üç sezondur her gün yayınlanan konusu günden güne bunalımlaşan bir diziyi izlemeye mahkûm edilmiş gibi hissediyorum kendimi. Bayağı bir yorgunum ve çokça hayal kırıklığı içindeyim.
Bir senarist bana göre öncelikle kendi izleyici kitlesine şöyle bir göz gezdirmeli, onları tanımalı. Tabii ki sosyal medya aracılığıyla kendisine dikte edilen şeyleri alıp direkt olarak yazsın demiyorum. Fakat izleyicisinin genel portföyünü, ne istediğini, neyi izlediğini bilmeli… Bence temelde özellikle son bölümde senaryo ekibiyle aramızda doğan anlaşmazlığın sebebi de bu. Henüz tanışamamış olmamız ya da bakalım bu oltayı da yutturabilir miyim sorusuna cevap araması. İtiraf etmeliyim ben böyle bir kazan kaldırma görmedim seyirci tarafından senaryodan hoşnut kalmayınca. Yani seyirci oltayı yutmadı, yutmadığı gibi büyük de bir fırtına koparttı…
Ben hikâyenin milli mücadele konusunda gördüğüm eksikliklerini birkaç bölümlük bir izlemeye attıktan sonra yazmaya karar vererek beni hüzün denizine atmış olan Hilal ve Leon kısmına değinmek istiyorum bir miktar bu yazıda.
Daha önce uzun karakter analizleri yapmıştım Hilal ve Leon için. İkisi de oldukça derinlikli karakterler. Baktığınız zaman ikisinin yolu kesişmemiş olsa bile ayrı ayrı oturup izlenebilecek derde, hikâyeye sahipler. Kaldı ki bir de ikisinin arasında inanılmaz bir duygu yoğunluğu resmedildi izleyenlere. Kimsenin aklına gelemeyecek satırlara bağlandı diyalogları. Hilal’in tutuklaması için uzattığı elini baş parmaklarıyla okşayan, meydandaki vahşete maruz kalmaması için gözleriyle mahcup bir şekilde yalvaran Leon izletildi. Hepimiz sıkıntıların içinde boğulduğumuz şu dönemde onlara bize yeni ve güzel bir dünyayı umut ettirdikleri için sarıldık bu kadar sanıyorum. Ben kendim adına çoğu zaman dillendirmeye bile çekindim onların arasındaki bu güzel bağı. Sadece izleyip, bana sunulan beşer dakikalardan çıkarabildiğim kadar keyif çıkarmaya baktım. Evet, çoğu oldukça hüzünlü sahnelerdi ama bazen hüzün de dünyanın en güzel hissidir fikrimce.
Geriye gidiyorum, ortada bugün Twitter’ı inleten “fandom” diye tabir ettiğimiz bir kitle yokken menekşe kokusunda birini arar gibi Hilal ve Leon’a dair umut arayan insanlar olarak ne izlemeyi bekledik? Cevap veriyorum memleketi ve yüreği arasında kalan bir Hilal ile uçmayı bilen fakat gideceği yeri bilmeyen Leon’un aşkı ile nihayetinde vatanını bulması… İki gencin başlangıçta imkânsız olarak niteleyecekleri, sonrasında kalpler bir atıyorsa aslında dünya üzerinde hiçbir sınırın kalmadığına bizzat tanık olması ve izleyenleri de şahit yazdırmasını istedik.
Hilal ve Leon’a dair ilk olumlu sinyallerin alenen verildiği yedinci bölümden sonra diziye dahil olan birçokları da yanına alan izleyicinin bir tek isteği oldu bana göre senarist ekibinden “Bugün kanalları gezsen herhangi bir dizide rastlayabileceğin vizyonsuz klişelere onları kurban vermeyin.” Tagler açıldı, floodlar yazıldı… İnsanlar her türlü yolu kullanarak bunu anlatmaya çalıştı fakat buna rağmen ilk bölüm açılan ve hiçbir temele gerekçeye dayanmayan Yıldız- Leon kapısı kapatılamadı. İzleyenlere sinyaller verildi kapanacağına dair, ama inatla durulup tekrar açıldı.
Hilal ve Leon için aklı başında hiç kimse sevgili olsunlar, Kordon’da el ele kumru yesinler vs sahneler istemedi. İnsanların istediği tek şey insanlığa karanlıkta ışık tutan iki gencin arasında yeşeren tohumların çürümeye bırakılmamasıydı. Gayet farkındaydık Hilal ve Leon’un arasında duranın Leon’un henüz kendini aydınlatamadığı işgal durumu ve üniformasının olduğunun… Hilal’in hürriyetini müdafaa etmek yolunda gözünün hiçbir şeyi görmeyeceğinin… Zaman zaman git gel yaşasa da engellerin uzunca bir süre aralarından kalkmayacağının. Yani Yıldız’ın gölgesinde birbirlerine gülümseyecekleri bir bölümdense insanlar Halit İkbal’in sivri kaleminin gölgesinde sözleriyle birbirini yaralayacağı ama gözleriyle aşkını anlatacağı on bölüm Hilal ve Leon izlemeye razıydı. Çünkü gerçek engelleri ve makul olan buydu. Bu engellerin gölgesinde zaman zaman aşkına yenik düşen Hilal’in sokakta işgalde evladını kaybetmiş bir anneyle yüzleşip kendine kızması ve geri adım atması, kendisi ile olan büyük savaşını izlemeye herkes gönüllüydü. Aynı şekilde Leon’un aldığı emirleri ve layıkıyla yapmaya çalıştığı görevi ile Hilal’in karşına dikildiği aşktan içi titrerken sert durmaya çalıştığı bölümleri de izlemeye razıydık… Ama geldiğimiz noktada yanlış anlaşılmalar ve gurursuzluklar silsilesi içimizi kemiriyor işte buna asla razı değiliz!
İki kız kardeş tek adam klişesi İstanbul’un herhangi bir yalısında geçen bir hikâyeye de kaynak sağlayabilirdi. Ama 1919’un işgal altındaki İzmir’inde vatansever küçük bir kız ile kendisi de bir asker olan Yunan generalinin oğlu arasındaki hikâyede asıl belirleyici unsur olmamalıydı. Hilal Halit İkbal kimliğiyle Leon’un o harika mektubuna cevabı Eşref Paşa yüzünden vermeliydi, gözünü hırs bürümüş kendinden başka kimseyi önemsemeyen ablası için değil.
Bu geldiğimiz noktadan sonra ne denir ne umut edilir bilmiyorum. Bir şeylere sığınmak istediğim açık ve net. Leon için o zarif satırları yazan, bugüne kadar onları ilmek ilmek işleyen senarist ekibine güvenmek ve toparlayacaklarını düşünmek istiyorum lakin gücüm de pek yok gibi. Üzülüyorum çünkü bu dizinin sadece Hilal ve Leon konusunda da değil, izlediğimiz 21. bölüm sonunda genel anlamda can çekiştiğini düşünüyorum. Ana hikâyede birkaç doğru hamlede tekrar eski ivme yakalanabilir fakat kanadı kırılan iki kuş için ne yapacaksınız gerçekten merak ediyorum sevgili senaryo ekibi… Hilal ve Leon ne olacak, Yıldız’ın gölgesini üzerlerinden atabilecekler mi merak ediyorum.
Bu saatten sonra sesini duymayanlara inat herkesin içinde Hilal’e olan hislerini ve inatla onu duymayanlara kırgınlıklarını haykıran bir Leon görmek istiyorum. Herkesçe açılan Leon ve Yıldız parantezinin ancak böyle kapatılabileceğini düşünüyorum çünkü. Yıldız’ın da hırsları uğruna gösterdiği çabanın beyhude olduğunu anlamasını yapabiliyorsa da normal bir seyre girmesini diliyorum.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, içimize umut salan iki küçük çocuğa dair yeni çiçeklerin yeşertilmesi dileğiyle…