EDHO’nun bir bölümü hakkında söylenecek ne kadar çok şey
olduğunu düşündüğüm halde bir o kadar da söyleyecek bir şey bulamamaktan bugüne kadar hep yorumlarımı paylaşmayı erteledim durdum. Özellikle son 4-5
bölümü başta olmak üzere her bölümünde aksiyon delisine döndüğümüz, aile
bağların da kaybolduğumuz, dostlukların da boğulduğumuz EDHO’nun yorumlamaya
başlamak istediğim hangi kısmına el atsam, elimde kalıyor resmen. Ve bunu
tamamıyla iyi anlamda söylüyorum. Daha önce hiçbir zaman düşüncelerimi
paylaşmaya fırsat bulamamıştım fakat bu haftaki bölümü bitirir bitirmez tamam
artık vakti geldi dedim!
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisini -her seferinde
tam adını yazarken can vermek istemiyorum affedin, kısaca bildiğiniz üzere EDHO
diyeceğim- geçtiğimiz yaz başında sezon finalinin ardından ‘Oo Oktay Kaynarca,
içinde Çakırlı bir şeyler geçiyor, raconlar, aksiyonlar...’ diyerekten dizi
boşluğuna düştüğüm ilk fırsatta izlemeye başlamıştım. Beni bilenler bilir
bugüne kadar en çok değer verdiğim, laf söyletmediğim, yerini dolduramadığım
tüm dizilerimi hep sonradan keşfetmişimdir. Tabii haliyle izlemediğim zamanlar
içinde hep pişmanlık duymuşumdur. EDHO
da bunlardan biri işte. Bence geçtiğimiz sezon dizileri de dahil olmak üzere
yayınlanan en başarılı ve kaliteli yapımlardan biri. Gizli ve sıkı takipçisi
olduğumu itiraf ettiğime göre sezon başından beri içimde kalanları ortaya
dökerek bu haftaki bölümden bahsetmeye geçebilirim artık.
Sezon finaliyle bizleri geçmek bilmeyen koca bir yaz
boyunca meraklandırmalarının ardından bomba gibi bir geri dönüşle sezona
başlamışlardı. Daha ilk bölümden beklediğimize değdi demiştik. Türkiye'nin
gündemini ele alarak sezona başlayan EDHO da bu sezon masanın ve
Çakırbeylilerin, devletle ve arkasındakilerle başlayan savaşına şahit oluyoruz.
Dizinin kendi içinde bir siyaseti olduğunu hepimiz biliyoruz. Sezon başlarında
şüpheye düştüğüm tek nokta bu sezon ele aldıkları CIA, istihbarat, ajan
üçgeninde Çakırbeyliler başta olmak üzere tüm masayla çatışmalarını nasıl
aktaracakları oldu.
Dışarıdan bakıldığında klasik silah tüccarı mafya
babalarının devletle arasındaki çatışma gibi görünsede içine girdiğimiz de
konuların apayrı yerlere kadar uzandığını gördük. Aileler, kadınlar ve çocuklar
da hainlerin ağına düşünce daha da derinleşen hikayeden nasıl yüzeye çıkacağız
diye düşünürken son bölümleriyle beni benden almaya başladı artık EDHO. Her
geçen bölüm bir öncekinden daha hareketli ve heyecanlı geliyor resmen.
Aslında bir hayli kızışmaya başlamış olayların Suzi’nin
gelişiyle patlak vermeye başladığını söyleyebiliriz. Ceylan’a henüz alışmıştık
ki Suzi’yle tanıştık. Meryem Uzerli tatlılığından olsa gerek, çabucak alıştık
yeni ajanımıza. Hatta yokluğunda son bölümde gözler bir aramadı değil yani.
Kadın oyuncularında mafya işlerinde aktifleştiğinden izlemesi çok daha zevk
vermeye başladı bence. Tabii sadece mafya işleri değil nefret dolu eski gelin,
kaynana muhabbetlerinin sonradan yumuşayarak aileyi bir arada tutmasını,
bağları daha da güçlendirmesini izliyorduk. Bu yüzden geçtiğimiz bölümde
toprağa verdiğimiz Handan’ın ölümü tam bir şok etkisi yarattı. Daha doğrusu
vurulması! Handan Çakırbeyli ailesine güç veren bir karakterdi resmen.
Meryem’in onun fişini çekmesi, Alparslan’ın da şalterleri indirmesi anlamına
geliyordu bir bakıma. Handan öldüğü an dediğim ilk şey ‘Eyvah, Alparslan
geliyor sığınaklara!’ oldu.
Avni’nin her hafta ortalığı germesine artık bu bölüm
isyan etmeye hazırdım. Geldiğinden beri karıştırmadığı olay kalmadı. Tabii işin
başı Serkan ama Avni’nin varlığı batıyor bana da. Bir de o yetmezmiş gibi
Simsar Cemil diye birini daha bela ettiler başımıza. Geçtiğimiz hafta pusuya
düşerek Ender’in yaralanmasıyla bıraktığımız bölüme, bu hafta Ender ve Şahin
Ağa ile başladık. Fragmandan da aldığımız gazla başından sonuna kadar artarak
çoğalan heyecanın içine sıkışıp kaldık. Bölüm sonu gelse, masa toplansa da
Alparslan show başlasa artık diye yerimde duramadım resmen. Yarattıkları bu
heyecanlı bekleyişin yanında yine fazlasıyla güldüren eğlenceli bir bölümdü aynı
zamanda. Zaten dizinin hastası olmamı sağlayan en büyük nokta, böyle ağır
konusunun olmasının yanında bu kadar iyi mizaha sahip olması. Gülmekten
ağladığım sahneler hatırlıyorum zamanında.
Hızır reisin Ender’e midesinin alındığına dair yaptığı
şakadan, Simsar Cemil’i beklerken 3 arabada dönen geyiklere rağmen aklım bölüm
sonu Alparslan için toplancak olan masadaydı. Hızır reisin Alparslan’ın
giriştiği planları istemeyerek de olsa onaylaması mutlaka işin içinde bariz
başka işlerinde olduğunun habercisi. Babasının ve dolaylı yoldan annesinin
intikamı için yaptığı planlarının aslında daha büyük bir planın parçası
olduğunu seziyorum.
Ünal Kaplan’ı hiçbir zaman sevmedim. Desteklemedim.
Haklı bulmadım. Defalarca kez masada ölümünü bekledim. "Yeter artık bir sen
ölmedin be adam." diye kaç kez sinirlendiğimin sayısını bile hatırlamam. İlk
sezonda bana sorsanız evet, kesin o öldürmüştür Alparslan’ın babasını derdim.
Fakat bu Avni şahsı meydana çıktığından beri bende kafa karıştı. Hatta açıkçası
Alparslan’ın babasını Avni’nin öldürttüğünü düşünüyorum. Masayı toplayınca da
Avni’yi vurcak demiştim ama Ünal’i hedef alınca işler değişti tabi, bize de
güzel ters köşe oldu.
İlyas ve Hızır Ali’nin de bende yeri ayrıdır fakat
Alparslan, zekası ve tabii ki masada vekil olup 3 kurşunla kendilerine ihanet
eden Cemil ile Toprak’ı öldürmesinden sonra her zaman gözümde apayrı bir yerde
oldu. Böyle ağır abi diziye havalı etiketi yapıştırmak istemezdim ama bence
dizinin en havalı karakteri Alparslan’dır. Geçtiğimiz haftadan beri hatta geçtiğimiz
sezondan beri Ünal’ın masada bu halini görmek istiyordum. Hiç bence babanın
katili o değil, vurulmasına üzüldüm ayağına yatamayacağım maalesef, izlemesi
aşırı keyifli ve heyecanlı bir sahneydi. Fakaaat bir Ünal Kaplan’ın böyle ölüp
gideceğine ihtimal veriyor muyuz? Hayır. Bir kere 3. kurşun boşa gitti her
şeyden önce. Her an kalkıp ‘Hadsizlerrr!’ diye kükreyecek gibi bir havası var
Ünal’ın resmen. Öyle de olacaktır muhtemelen. Yani kuru sıkı silah mı dersiniz,
çelik yelek mi bilemem ama var dönen bir plan belli ki. Yine de bizim de
Alparslan’ın da maziden ötürü içi soğudu böylelikle. Ne diyelim darısı Avni’nin
başına. Onun da sonu pek uzak değildir zaten. Merakla yeni bölümü ve işlerin iç
yüzünü görmeyi bekliyoruz… Haftaya görüşmek dileğiyle.