Yeni Gelin: Düştüm yaban ellere...

Yeni Gelin: Düştüm yaban ellere...
Keşke bu sahne kadar coşkulu bir bölüm izleyebilseydik.
Asıl konumuz Yeni Gelin, ama sadede gelmeden önce bir konuya değinmek istiyorum: Doğru düzgün komedi dizimiz kalmadı. Bir zamanlar sit-comlar (Dadı, Tatlı Hayat, Avrupa Yakası), mahalle komedileriyle (Geniş Aile) veya aykırı yapımlar (Leyla ile Mecnun, İşler Güçler) hatırı sayılır bir kitleyi kendine bağlardı, ancak son zamanlarda bu tür etki yaratan herhangi bir yapım göremiyoruz. Nitelikli olanlar da bir şekilde uçup gidiyor elden. 

Örneğin bu sezon başında izlediğimiz Familya ufak tefek sorunlarına rağmen temiz ve eli yüzü düzgün bir işti, ama bir hafta AB'de 1. olan dizi birkaç hafta sonra aynı grupta 90. sıraya kadar düşmüştü. Ya da Altınsoylar bazı abartılı kısımlarına rağmen standartların üzerinde bir yapımdı, ama final yapma hakkı bile verilmeden 3. bölümde yayından kaldırıldı. Dram dizilerinin sürekliliği varken komedilerin daha çok bölümlük konular üzerinden gitmesi, sürelerin uzunluğu, reyting sistemi derken konuyu fazla uzatmak istemiyorum ama elimizde TRT'de yayınlanan 2-3 diziden başka bir şey kalmadıysa oturup düşünmek gerek.

İşte bu ihtiyaçtan dolayı fragmanları yayınlandığı günden beri yolunu gözlediğim Yeni Gelin dün akşam yayın macerasına başladı. Şehirli bir genç kızın Adana'da yaşayan bir Türkmen aşiretine gelin gitmesi ve yaşadığı kültür şoku kağıt üzerinde iyi duran bir fikir. Mesela Sermiyan Midyat'ın 'Ay Lav Yu' filmi de bu konuyu işler ve kendi adıma söylemem gerekirse 60. defa bile televizyonda görsem yine ilk günkü gibi gülerim. Çünkü gelinin yabancı anne-babasının veya damadın ailesinin içine düştüğü durumlar sade bir gerçekçilikle anlatılır.

Aslında konuya çok hızlı bir giriş yaparak olumlu sinyaller vermişti.

Yeni Gelin'in en büyük eksiği de bu. Durumlar üzerinden değil, karakterler üzerinden güldürmeye çalışıyor. Aslında aynı ekip bir önceki dizileri Aşk Yeniden'de bunu başarmıştı. Ayfer, Şaziment, Mukaddes gibi karakterler yer yer karikatürize olsa da bir şekilde eğlendiriyordu. Ama aynı formül burada başarıya ulaşamamış. Çünkü kadrosundaki deneyimli oyunculara rağmen çoğu karakter boyutsuz kalmış. Sadece dominant annesi ve ona boyun eğen babası ile yaşayan bir genç kızın üniversitede tanıştığı bir adam ile evlenip Adana'nın yolunu tutması ve bunların sadece 10 dakika içinde gerçekleşmesiyle umutlarım artmıştı.

Ama sonrasında tempo düştü. Bella'nın düştüğü durumlar tebessüm ettirirken hikayenin de bu eksende sürüp gideceğini sanıyordum, ama sürgün, yamadan öteye gitmeyen Ferhat- Şirin aşkı ve düşman aşiret kısmının başlamasıyla birlikte sıkıntılar da kendini gösterdi. Aslında karakter tanıtımıyla zaman kaybedilmemesi önemli bir artıydı, fakat karakterlerin tek amacı yeni geline eziyet etmek olunca hikaye koptu. Örneğin son sahnede Bella'nın bir tokat ile bayılması bölüm sonu için çok zorlamaydı. 

Tabii bunda komedilerin 120 dakika olmasının da payı var. Muhtemelen 1 saat olsa daha akıcı bir komedi olacakken çoğu bölüm süre doldurmak için senaryoya eklendiğini belli ediyordu. Keza kostüm ve şive sıkıntıları da cabası. Adanalı karakterler Doğu Anadolu kıyafetleri giyip, Karadeniz ağzıyla konuşması kafa karıştırıcı detaylardı.

Jessica May birkaç ay sonra dergi kapaklarının aranan yüzü olur.

Ayrıca esas kızın her şeyini bırakıp yeni bir şehre geldikten sonra eşinin düğünden sonra iki aşk gösterip sonrasında onu yabancısı olduğu bir kültürün içinde yalnız başına bırakması, çocuklar bile daha olgun davranırken günlük diziden fırlamış kadınların sanki başka işleri yokmuş gibi sürekli ona eziyet etme peşinde koşması (Ve bazılarının aşırı abartılı mimik kullanması), kısacası kadın figürünün işlenme şekli de ilk bölüm için iyi bir izlenim sayılmaz. 

Başroldeki Jessica May son zamanlarda gördüğüm en sıcak yüzlerden birisi. İlk andan itibaren kırık Türkçe'siyle o kadar sempatik bir hava yaratıyor ki sevmemek mümkün değil. Zaten beğendiğim nadir özelliklerinden biriydi Bella'nın sevimliliği. May'in ilk projesi olduğunu düşünürsek iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. Onun haline üzülüp empati kurduysak bu kesinlikle onun başarısıdır. Lanse edildiği gibi yeni bir Meryem Uzerli olacağını sanmasam da ilgi uyandıracağı kesin. Fakat Tolga Mendi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Karakter zaten sıkıntılıyken onun yetersiz performansı da karakteri aşağı çekti. Keşke kadronun geri kalanı gibi komedi alanında kendini kanıtlamış bir ismi görseydik onun yerine. 

Öte yandan Mustafa Avkıran, Sema Keçik, Zeynep Kankonde (Jenerikte soyadı yanlış yazılmıştı) ve Esin Gündoğdu'nun varlığı ise gerçekten göz kamaştırıcı, çünkü dördü de her karakteri taşıyabilecek güçte oyuncular. Fakat onlardan bile yeterli verimin alınamadığını düşünüyorum. Özellikle Ulan İstanbul'da harikalar yaratan Kankonde ve Aşk Yeniden'de fenomenleşen Gündoğdu'nun böyle harcandığını görünce üzüldüm. Keza önceden komedi yeteneklerine vakıf olduğumuz Lale Başar, Renan Bilek ve Burçin Bildik gibi isimler de bundan nasibini almış.

Neyse ki esas çiftin görsel uyumu güzel.

Hiç mi iyi tarafı yok derseniz, jenerik müziğine bayıldım. Ama bu da tek başına yeterli sayılmaz. Kısacası Yeni Gelin, aşiret hikayesiyle Total'e, yeni gelinlik halleriyle AB'ye göz kırparak kafa karışıklığını daha bu noktadan belli ediyor ve potansiyeline yazık ediyor. Gerçi bu sorunlar düzelmeyecek şeyler değil ama geleceği adına pek umutlu değilim. Şahsen ben yeni komediler beklemeye devam edeceğim, izleyecek olanlara iyi seyirler. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER