Vatanım Sensin: Bir büyük Yıldız meselesi 

Vatanım Sensin: Bir büyük Yıldız meselesi 
Perşembe akşamları Kanal D’de yayınlanan Vatanım Sensin dizisinin son bölümünde izlediğim bir sahne sonrası internette bazı yorumlara denk geldim ve konu hakkındaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki biraz anlamakta zorlandığımız ya da eksik kaldığımız bu konuda bir bakış açısı kazanırız. Belki bir kalbimiz olduğunu hatırlarız...

Dizide Cevdet ve Azize’nin büyük kızı Yıldız, Yunan karargahına gidiyor ve orada Albay Stavro tarafından hafiyelik yapmaya zorlanırken adeta taciz ediliyor. Yıldız durumdan fazlasıyla huzursuz olup, ortamdan koşarak kaçıyor. İzlerken böyle bir sahne seyirciyi ne kadar fazla rahatsız etse de, geçmişte ve günümüzde maalesef gerçeklik payı olan bir durum taciz. Böyle olduğu için işlenmesi yerinde bir hamleydi lakin sahne sonrası, gördüğüm kadarıyla, insanların tepkisi oldukça üzücü ve umut kırıcıydı. Bölümün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sonrası yayınlanmış olması ve çoğu sahnede kadınların öneminden, iş birliğinden, kuvvetinden bahsedilmesi hepimizi gururlandırmışken; adına taciz dediğim o sahneden sonra, acı gerçekle karşılaştırdığı için bir o kadar da üzmüştür. Türkiye’de ve hatta dünyada kadın olmanın tarih boyunca ne zor olduğunu gözler önüne sermiştir. Geleyim beni asıl rahatsız eden konuya; o taciz olayının üzerine sosyal medyada azınlık bir kesim hariç hiç kimse bu durumdan rahatsız olmamış aksine Yıldız’a müstahak olduğunu dile getirmiş, bunu alay konusu etmiştir. Çünkü kendisi bir vatanperver değil, Yunan hayranlığı taşıyan bir kızdır. Haliyle böyle şeyler yaşaması olağan bir durumdur. Üstelik değil böyle iğrenç bir şey, herhangi küçük bir ima, dizide başka bir karakterin -özellikle Hilal’in- başına gelse ortalık ayağa kalkacakken, Yıldız adeta kurban edilmiştir. Evet dizide kendisi vatansever bir kız olarak gösterilmemektedir. Aksine zevke, paraya, şana, şöhrete düşkün bir karakter gibi lanse edilmektedir. Fakat bu onun yaşadığı travmatik olayı meşrulaştırabilir mi? Günümüzde yaşanılan en büyük sorunlardan birine adeta ayna tutmuştur o sahne ve sonrasında verilen tepkiler; insanların olaylara ideolojileri ve inançları doğrultusunda tepki verme hastalığını gözler önüne sermiştir.



Eski zamanlarda değil günümüzde, daha yeni geçtiğimiz 2016 yılında, bir kadın şort giydiği için linç edilmiştir bu ülkede. Ya da bir kadın başörtüsü takıyor diye aşağılanmıştır. Ya da bir kadın, sadece istediği saatte istediği yere gitti diye hakaretler yemiştir ve yemeye de devam edecektir. Devam edecektir çünkü onu savunması gereken hemcinsleri bile sadece işine gelene ses çıkarmaktadır. Tıpkı Yıldız’a ses çıkarmadıkları gibi; şort giymeyi yanlış bulan, o mağdur kadının acısını ya da başörtü takmayı yanlış bulan, dışlanan kadının acısına ses çıkarmamaktadır. Sosyal medya da bu durumu çok daha net bir şekilde gözler önüne sermiştir. Yine aynı Yıldız karakteri birkaç bölüm önce, sevmediği bir adamla evlendirilmek zorunda bırakılmıştır. İdama mahkum edilen vatansever kardeşine, “Senin boynuna geçirilen ipten ne farkı var benim boynuma geçirilen ipin?’’ gibi çok anlamlı ve can yakan bir tepki vermiştir. Lakin ona da tepkisiz kalınmıştır. Dizidekiler gibi, izleyenler de tepkisiz kalmış ve Yıldız günah keçisi ilan edilmiştir. Oysa Yıldız’ın tek yaptığı sevmediği bir adamla evlenmeyi engellemekti. Günümüzde milyonlarca çocuk gelin, milyonlarca istenmeyen evlilik haberi var ülkemizde. Onlara ses çıkaranlar eğer samimi olsalardı, dizide yaşanan bu zulme de seslerini çıkarırlardı. Basit gibi görünen ‘sevdiği karakteri her şeyden koruma, sevmediğinin yaşadığı acıdan haz alma’ durumu çok hastalıklı bir zihniyetin ürünüdür. Feminizm, insan hakları, kadın hakları vb. konularda sadece kendi canları ya da sevdiklerinin canları yandığında ses çıkaran hatta ses çıkarmanın ötesinde çığlık atan ama diğerlerine karşı kulaklarını, gözlerini kapatıp adeta üç maymunu oynayanlar bu ülkeye dair umudumu yerle bir etmektedir.

Mesleğim gereği insan psikolojisiyle ilgilendiğim için, bu konunun uzun süre tartışılması gerekilen bir konu olduğunu düşünüyorum. Çok fazla taciz, tecavüz, istenmeyen evlilik vakası ile karşılaştım. Yaşadıkları acılar, çaresizlikler hiçbir kelime ile anlatılmaz ki anlatmak da etik olmaz fakat şunu söyleyebilirim ki; hepsinin en büyük şikayeti bu duruma sessiz kalınmasıydı. Evet ortada bir gerçek vardı ama neden kimse engel olmamıştı? Neden o sözde güçlüler, bunlara sessiz kalmıştı? Neden sadece işlerine geldiğinde, güç gösterisi yaparlardı? O çaresizlikleri, mağdur edilmek kadar yardım görememekten de ileri geliyordu. Biz onlara yardım etmezsek, yarın da kimseden yardım bekleme hakkını kendimizde bulamayız. Biz onlar için sesimizi çıkartmazsak, yarın da hiç kimseden bizim için ses olmasını isteyemeyiz. Sonuç olarak bir dizi karakteri ya da bir diziden herhangi bir sahne olarak görünen bu durum adeta ülkemizin en büyük yaralarından birine ayna tutmuştur. Temennim insanların bu dar bakış açılarından ve ideolojilerinin kurbanları olmaktan kurtulmasıdır. İnsana yalnızca insan olduğu için değer verebildiğimiz, yardım edebildiğimiz günler yakın olsun isterken, bunun için uğraşırken bu korkunç körleşme hali bizi daha çok uğraşmaya, insanları bilinçlendirmek için daha çok anlatmaya itmeli. Burada senaristlere de çok büyük bir iş düşüyor. Belki de ileriki bölümlerde, yapılan şeyin ne kadar yanlış olduğunu dile getirebilecekleri bir sahne yazarak harika mesajlar verebilir, bir uyanışın fitilini ateşleyebilirler. Çok imkansız olmasa gerek! Hepimize, yastığa başımızı koyduğumuzda vicdanımızla anlaşabileceğimiz bir hayat diliyorum. Ses olalım! Nefes olalım!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER