Vatanım Sensin: Mağlup bir sevda

Vatanım Sensin: Mağlup bir sevda
Herkesin bir umudu vardır
Bir savaşı
Bir kaybedişi...
...İçinden bir türlü uğurlayamadığı*
 
İki haftalık aradan ve bekleyişten sonra bahar gibi geldi yeni bölümü Vatanım Sensin'in. Belki de şimdiye kadar ki en heyecan dolu olan bölümüyle içimizde derin izler bıraktı. Son zamanlarda gördüğümüz en etkileyici aşk, gözlerimizin önünde yeni bir çağa merhaba dedi.

Şimdiye kadar hep kendiyle bir devrim mücadelesi veren Leon izlemiştik. Susmak ve anlatmak arasında amansız bir çarpışma yaşıyordu içinde; cümleleri ölüyor, cümleleri gömülüyordu ve Hilal'siz geçen her gün daha da kızışıyordu bu savaş içinde. Gerçekler ve imkânsızlıklar yüzüne çarptıkça da iyice derinleşiyordu. O son ana kadar da bu savaştan yarasız çıkmak için var gücüyle uğraştı, ancak dayanamadı ve bile bile mağlup oldu, gönülden isteyerek. Aslında önemli olan ne galibiyet ne de mağlubiyet Leon için, içinde her geçen gün daha da büyüyen aşk en önemlisi, ona olan inancı ve direnci. Picasso "İnsan ne kadar büyük ruhlu olursa aşkı da o kadar derin şekilde duyar." demiş, Leon'un aşkı da onun ruhunun derinliğinin bir yansıması aslında. Öyle güzel seviyor ki, biz de onun ruhunun ne kadar güzel ve derin olduğunu görüyoruz. İyinin ve kötünün öyle siyah ve beyazda olmadığını, hayatın rengârenk olduğunu görüyoruz.  
 
Hilal'in Halit İkbal itirafı bir kırılma noktasıydı onun için, bir sırra ortak oldu, en başından beri gözünün önünde duran bir sırra üstelik. Hilal için ise o itiraf hem bir meydan okuyuş hem de bir teslimiyetti. İçindeki sevdaya güvenip teslim etti sırrını, yanıltmayacak da zaten sevdası onu. Hiç himseye güvenmediği kadar güvendi Leon'a, "Düşüncelerime gücünüz yetmez." diyerek tüm zincirlerini kırdı onun ve tekrar âşık etti kendine. Kendisinin de dile getirdiği gibi herkesin silahları farklıydı ve çeşitliydi, ancak yazarak ve konuşarak her defasında ateş edip yaralayan Hilal'in karşısında, bu kez şeref sözünü tutarak, duygularıyla ateş eden bir Teğmen vardı. Hem de son zamanların en etkileyici, en edebi ilan-ı aşkı ile. Başına bela olan yazıları yazan ellerin, tutup da bırakmak istemediği eller olduğunu öğrenmenin verdiği hasret ile tutku ile okşadı bileklerini sevdiğinin ve taştı içinde birikenler: "Düşmanlarından ziyade arzularını alt edeni daha cesur sayarım, çünkü asıl zafer kişinin kendine karşı olanıdır demiş Aristo, ben ne yazık ki bu savaşta mağlubum Hilal!"
 
Şahane detayla doluydu o an, o derinden alınan nefes tutkunun, çaresizliğin, tüm imkânsızlıkların üzerine alınmış son nefes gibiydi. Yaşamak için ihtiyaç duyulan son nefes gibi. Gözlerini kapatıp sadece o ana hapsolan iki âşık gördük, tamamen birbirlerine teslim olan.  
 
Sonrasında ise bir tokat geldi, bir arzuya yenilişin sonrası, tüm diğer ihtimalleri çürüterek geldi. Hilal için de aşka yenilişin simgesi o tokat, bir nevi kabulleniş ve kendini buluş.
 
 ...Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini.**
 
Aynı etkileyicilikte bir diğer sahne ise infaz günündendi. Sadece birkaç saniye sürdü ancak saatlik diyaloglardan daha duygu yüklü ve daha içtendi. Birçok anlam çıkarılabilir o boyun büküşten aslında, hepsi de birbirinden güzel olan. Bir af dileyiş mesela, sözsüz başka bir itiraf, yanında değil de karşı tarafta olduğu için bir özür, karşılık görebilmek için bir yakarış. Belki de hepsi birden. Birçok şey anlattı bize, aldı sürükledi rüzgârıyla.
 
Sözün özü, yönetmenlerinin de söylediği gibi işgal edenleri ve edilenleri gördük bu bölümde de. Her anlamda kullanılabilir bu, aşk bu iki gencin yaşına, ırkına, dinine ve diğer tüm imkânsızlıklarına bakmaksızın zihinlerini, bedenlerini işgal ediyor, orada büyüyüp her geçen gün daha da derinleşiyor. Leon bir şehrin işgalcisiyken, hiç ummadığı bir kadın tarafından işgal ediliyor. Hilal ise işgal altındayken, bir adamın kalbinden vücuduna yayılıyor. Ruhuna ayna tutuyor adamın, biz görüyoruz oradan yansıyanları, bir yandan kimlik kazanıyor, diğer yandan sevda oluk oluk akıyor. Hilal de görüyor artık. Kırık, mağlup bir adamın karşısında, savaşçı bir kadın olarak her şeyi görüyor.
 
İnsan arzularını yenerse cesur sayılabilir evet, ancak arzuları olmadan bir insan ne kadar kendi olabilir? Varsın mağlup olsunlar kendilerine, bembeyaz bir sayfada birbirlerini kazanacaklar, aynı kıyıya varacaklarsa eğer.
 
"Umut uyanık adamın rüyasıdır." demiş Aristo, onlar da hala uyanıklar ve hala rüyada.
 
* Turgut Uyar-Herkesin Bir Gideni Vardır
** Ümit Yaşar Oğuzcan- Gözlerim Gözlerinde




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER