…Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim…*
İmkânsızın, tarihi güzelliğin
ve özlemin verdiği o dayanılmaz çekime kapıldık gidiyoruz. Bir yanda milli
duygularımızı kabartan, hüngür hüngür ağlatan efsane sahneler, diğer yanda
havaya düşen cemre misali yüreğimize düşen tertemiz bir aşk. Bir işgalci
teğmenin, bir vatansever hemşireye kayan gönlü, benliği ve varlığı. Evet, Hilal
ve Leon bir kuşun iki kanadı gibi, birbirlerinden ayrılar şu an ama
bağlandıkları ortak bedende, sevdada biri olmadan diğeri bir hiç gibi. Her geçen gün sevdaya daha çok tutulduğunun
farkına varan Hilal, bir yanda şimdiye kadarki tek sevdası vatanını, diğer
yanda ona her defasında bir şeyler öğreten ve onu şaşırtan düşman askerini
terazinin iki kefesine koymuş, kendiyle bir mücadele içinde, hangisi ağır
basarsa bassın acı içinde. Yüreği kıpır kıpır Hilal’in, o gencecik bedeninde
alev alev yanıyor, sevdası olan kuşun kanadında salınarak acıya doyuyor.
Kaybedişleri var, önce Hasan abisi, sonra yol arkadaşı Haydar abisi ve bütün bu
kaybedişlerin içinde onu korumaya çalışan bu Teğmen’e karşı önlenemez bir hızla
yaklaşıyor. Tüm tesadüfler onları birleştirmek istercesine kesiştiriyor
yollarını. Babasının daha önce ona söylediği sözdeki gibi “Üslup en kanlı
silahtır kızım, dikkat et kelamın dönüp seni vurmasın.”, her sözü en çok
kendini vuruyor. İçinde büyüyen aşkı bertaraf etmek istercesine, hiç çekinmeden
söylüyor ne diyeceği varsa ona ışıl ışıl bakan adama. Gel gör ki o kelamı gelip
yine kendi yüreğini dağlıyor, dönüp ona tekrar bakmamak için kendiyle bir harbe
dalıyor. O teğmen ki her fırsatta gözlerini gözlerine dikip, nerede olursa
olsun fırsatını bulup içine içine bakan yüreğinin, hem sevdasıyla hem
vicdanıyla en çok Hilal’i korkutuyor. Bütün o ihtişamlı gecenin ardından, ucuz
bir yalan daha da çok yakıyor canını bu yüzden. Sevdayı tatmamış yüreğinin,
aklının bir oyunu mu bu diye, en ağır hakaretleri etmesine neden olan da yine
bu yalan oluyor. Elbet açığa çıkacaktır bu yalan ve gönlün hissettiğini kulak
elbet duyacaktır. Ancak birbirlerini daha iyi tanımaları için bir müddet daha
ıstırap çekecekleri aşikâr.
Gelgelelim teğmene.
Gülümseyerek “…Size hayran olmamak elde değil.” ve “Bundan sonra hiç olmaz.” diyerek
hissiyatını bir nebze de olsa belli etmiş olan teğmene. O ki her seferinde
Hilal’in boynundaki ipi çıkarıp atan, her geçen gün daha da âşık olan adam,
yaşadığı o masalsı geceden bir yalanın gölgesinde uyandı sabaha. Yine acıttı,
yine hayal kırıklığına uğrattı. Bir kelam fazla edebilmek için çırpınan bedeni,
duydukları karşısında kaskatı kesildi. Ancak bence şaşırmadı Leon, kalkanını
bir dans ile indirecek değildi amazon kadını. İndirmedi de. Ancak ona olan
yardımlarını görmezden geliyor olması derinden üzüyordu, imkânsızlıklarını
unutturup. Biz biliyoruz ki her ne kadar “Kimse bilmeyecek kim olduğunu, hiçbir
zaman.” dese de, gün gelecek muhatabı bilecek. Önümüzdeki bölümlerde yine
karşılaşacaklar, Leon’un çabalarını sıklıkla göreceğiz ve karşısında yine
duruşunu bozmayan bir Hilal olacak, en azından bir süre daha. “Teğmen. ”
diyecek, üzerinden bir türlü atamadığı o üniformayı hatırlatarak, o denizle bir
olan gözlerini dikip Leon’a bakarak ve aşkla dans eden bir nefret kusarak.
İnanmayacak yine de o nefrete Leon, vatanını bu denli seven bir kızın onu da
yeterince seveceği ihtimaline tutunacak.
Atacağı adamı bekleyecek Hilal’in.
Nitekim bir adım atsalar birbirlerine, aslında anlatacak çok şeyi var Leon’un.
Kimsesizlikleri var, varken yok olan annesi ve babası, ölü bir abinin
gölgesinde geçmiş çocukluğu, kaybedişleri var. Konuşacak çok şeyi var yani. Gün
gelecek dinleyecek Hilal, umutla bekliyoruz, o cemre suya da toprağa da elbet düşecek.
Her şeyin ilacı olan zaman
bakalım onları hangi maceralarda tekrar karşı karşıya getirecek. Kim bilir öyle
bir an gelir ki, bu kez yan yana saf tutarlar, aşk olur adı o safın.
*Adnan Yücel-Yeryüzü Aşkın
Yüzü Oluncaya Dek