Poyraz Karayel: Dünya seni taşımak için fazla güçsüz, tutunamazsın ki…

Poyraz Karayel: Dünya seni taşımak için fazla güçsüz, tutunamazsın ki…
Bir adam düşünün acıdan doğma, hüzünden olma. Bir adam ki dünyanın tüm felaketlerini üzerinde toplayacak ne yapmış olabilir bu hayata, inanın bilemiyorum. Sanki tüm belalar bir araya gelmiş de ortak bir karar almışçasına tek bir adama kümelenmiş, hatta gelenler ortamı ne kadar beğendiyse arkadaşlarını da davet etmiş. Belki buraya kadar normal gelebilir sizlere çünkü hepimizin hayatına habersiz gelen bazı “misafir” dertler var. Nasıl ki misafirler ilgi ve hizmet isterler onlar da bizden kendilerini birer birer aşmamız için yoğun mesai bekler.Sabrımız, gitmekle gitmemek arasında mekik dokunan o kapı eşiğinde fazlasıyla sınanmış olsa dahi sesimiz çıkmaz. Nasıl olsa kurtuluyoruz bu yükten nasıl olsa atlatmışız evde yokuz gibisinden. Yani bizler bir şekilde bu misafir dertlere istediklerini verir yolumuza devam ederiz haydi uğurlar olsun!
 
Ah be Poyrazcım Karayel keşke senin için de bu süreç böyle gelişseydi. Üzgünüm ama senin dertlerin sende temelli kalmaya gelmiş çok belli. Göçebelikten sıkılacakları varmış, yerleşik hayata özenmişler ve birleşip senin iklimi yaz kış sıcak olan güzelim coğrafyana buz gibi acılar ekmişler. Soğumuşsun hayattan, yaşamak görünümlü nefes almalardan. Yazık ki sık uğrayan her kederde ne çok hoş geldin ve elveda kaybetmişsin. En azından artık zaman kaybetmeyeceksin. Tutunmak için fazla ağırsın be Poyrazcım Karayel, çok fena düşeceksin…
 
I. Poyraz
              
Bir insanın en büyük şansı ona sevildiğini ve hiçbir zaman yalnız olmadığını hissettiren ailesidir. Eğer buna sahipseniz şansınızla doğdunuz demektir. Biz insanlar, doğamız gereği ihtiyaçlarımızın karşılanmasına diğer tüm canlılardan daha çok ihtiyaç duyarız. Yavru hayvanlar kısa bir süre içinde kendi ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenirken bizler çok uzun bir süre ailemize dolayısıyla da bakıma muhtacızdır. İnsanoğlu belki de bu yüzden biraz sevgi arsızıdır.
 
Ailemiz hayatımızda bu denli önemli bir yer tutarken yokluklarının yaratacağı boşluğu tahmin edebiliyor musunuz? İnanın etmek bile istemezsiniz. Poyraz, hep bu eksiklikle mücadele etmiş sevgisizlik sınırında yaşayan bir adam işte. Sekiz yaşında annesini kaybetmiş sonra babası onu ve kardeşini terk edip gitmiş. Bir yağmurlu pazartesi sabahında kahvehaneye gidiyorum diye evden çıkan babasının ondan adım adım gidişini balkondan izlemiş bir çocuk Poyraz. Babasının döneceği inancını sabah akşam içinde beslemiş bir çocuk. Küçük kardeşi Meltem’e bu yaşananları yansıtmamak için her şeyi içine attığından olsa gerek yumruk büyüklüğündeki kalbi, gövdesi kalın bir ağaç kadar büyümüş ve Poyraz; meyvesi sevgi olan bir adama dönüşmüş. Şimdilerde bu kadar değerli bir adam olmasının sebebi kalbine yaptığı yatırımlar değil mi? Ve de onu diğer kaybedenlerden ayıran acılarını yaşama ve atlatma biçimi…
 
Sonra ne mi oldu? Düşe kalka büyüdü Poyraz, yaşlar aldı. Belki de artık babasının onu terk ettiği yaştaydı. Evlendi, bir aile kurdu. Sonra baba oldu.Karısına ve karısının sevgisiz ailesine sırf aile kavramına hürmetinden elini uzattı. Öylece bir süre asılı kaldı. Ve sonra yine tutunamadı…
 
Sevilmek için taklalar atan bu adam yine tutunamadı. Hayatına giren herkese ederinden fazla değer vermiş biri olmasının cefasını çekti her seferinde. İnsanları ondan vazgeçmesinler diye hep çok sevdi. Onu terk etmesinler diye içinde kocaman sevgiler büyüttü, bir kazağın gövdesini örer gibi ilmek ilmek ördü tüm sevmeleri. Yetmedi işte. Kendisini sevilmeye değer görmediğinden olsa gerek sevgisini bir değiş tokuş aracı olarak kullanıyordu. Kalbindeki cevherin farkında değildi sadece insanların hayatında bir yer kaplamak, bir şeylere ait olmak ve ihtiyaç duyulmak için bir takastı bu alış verişin adı. Olmadı. Aşırı sevmek de yeterli olmadı. Maalesef hiçbir çabası kârla sonuçlanmıyordu. Karşılıklı verilen her söz tek taraflı feshediliyordu.
 
Suçluları yakalamaya çalışan dürüst bir polisken kayınpederi ve en yakın arkadaşı; aynı zamanda da amiri olan Mümtaz’ın rüşvet aldığını ileri süren iğrenç iftirasıyla tam altı ay hapis yattı. O zaman zarfında insanlar ona vebalı gibi baktı. Ona yardımcı oluyormuş gibi görünen yakın dostunun aslında kuyusunu kazdığını geç anlayacaktı. Oğlunun velayetini kayınpederinden alabilmek ve polisliğe geri dönebilmek için Mümtaz’ın sözüne güvenip ünlü mafya babası Bahri Umman’ın yanına şoförü olarak girdi. Görevi bu mafya çetesini çökertmekti. İşte o gün yeni hayatı başladı. Kendi babasından görmediği sevgiyi ve inancı Bahri Baba’dan gördü Poyraz. Çünkü o, kendisinin rüşvet almadığına sorgusuz sualsiz inanan tek kişiydi. Belki keskin sınırları olan bir adamdı ama iyi insandı. Oğlum dedi ona. Bu ait olmayı bilmeyen adama bir “sahiplik” bildirdi. Arkasında durulması onun en çok ihtiyaç duyduğu şeydi.
 
Sonra Ayşegül çıktı geldi, dünyanın en güzel Ayşegül’ü…
 
Adam kadını sevdi, kadın adamı sevdi. Bir çıkar gözetmeksizin oldu bütün bunlar. Ama Bahri’nin kızıydı Ayşegül ve Poyraz kağıt üstünde de olsa düşman taraftaydı. Gerçekler ortaya çıktıktan sonra her biri inandıkları bu güzel adamın yalanlarıyla yaralandılar. Bir “Acapella korosu” gibi bütünsel bir harmoniyle Poyraz’ı hep yargıladılar ve suçladılar. Ekipten biri sustuğunda öbürü yargılıyordu ama sesler asla kesilmiyordu. Peki bu adam niye bu kadar çok yalan söylüyordu? Evet, buna mecbur kaldığı çok oldu ama benim için bu cevap yeterli değildi. Zamanla bu konuda profesyonelleşip neredeyse bir yalan makinasına dönüşmesinin geçmişten gelen bir alışkanlığı olmalıydı.

Sebebine hep kendi içimde bir cevap aradım durdum ve sonunda buldum. Bana kalırsa Poyraz, mahalleden arkadaşları babası onu terk etti diye onunla dalga geçmeye başladığında geliştirmeye başladı savunma mekanizmasını. Babasının ne zaman geleceği ve nerede olduğu sorulduğunda yaşadığı hayal kırıklığını palavralarla bastırdığında başladı yalanları. Sonra da durmadı. Hayat ona hep kötü davrandı ve şiddetli yumruklar salladı. O yine de hiçbir zaman saldırmadı sadece gardını aldı. Sonunda aldığı tek şey, yaralardı.
 
II. Poyraz

Birinci Poyraz’dan birkaç noktada ayrılan yeni kasa bir Poyraz bu. Eski modelin farklı bir yorumu gibi düşünün siz onu. Yalan sızdırmayan versiyonu. Artık yeni bir sayfa açmış ve kayıplara karışan eski sevgilisini sahte kırmızı bültenle ta Yunanistan’dan aşklarının başladığı şehre getirmeyi başarmıştı. Deli mi bu adam dediğinizi duyar gibiyim. Kusura bakmayın ama kıskançlık yapıyorsunuz. Siz de problemlerinizi kendi adalet sisteminizle çözecek kadar delirseniz her şey hallolur.
 
Ayrıca tek suçlu Poyraz mı yani? Ara sıra kızsam da Poyraz’a tereddütsüz katıldığım bir nokta var. Hatırlarsanız aşklarının ayrılık halinde söylemişti: “Ama Ayşegül de suçlu bir insan bu kadar güzel olmamalı.”
 
Barışmalarının ardından yine bir takım felaketler yaşandı. Bu güzel adamın çilesi biter mi? Babası sandığı adamın gerçek babası olmadığını öğrendi. Biyolojik babası, Bahri Umman’ın düşmanı çıktı. Bunlar yetmezmiş gibi öz babası Ayşegül’ün karnındaki bebeği Poyraz’ın gözü önünde üstelik o zincirlere bağlıyken çekip aldı. O karanlık akşamdan sonra tahmin edersiniz ki hiçbir şey eskisi gibi kalamazdı.
 
III. Poyraz
 
İntikam alma isteği tüm hücrelerini ele geçirmiş bir Poyraz’dan bahsediyorum. İnanın sadece o gece hissettikleriyle dünyanın tüm şarkıları ebedi bir yasla sonsuza dek susar ve de dünyanın tüm mutlulukları Poyraz’ın matemine hürmeten hasat zamanı beklenmeksizin kalplerden toplanır. İşte öyle bir acı.
 
Üçüncü Poyraz dönemi resmi olarak Poyraz’ın kürtajı yapan doktoru öldürmesinden sonra başladı, tabii ki yaşadığı acılar bunlarla sınırlı kalmayacaktı. Ayşegül için kendini feda etti bu sefer. Her şey aşk, her şey aşkı, her şey aşktan, her şeye aşka, her şey aşktaydı. Dünyanın en güzel Ayşegül’ü oluşturuyordu “aşkın her hali”ni. Ona bir ömür fedaydı. Karşılığında bir bedel ödemesi lazımdı, ödedi de. Tüm sevdikleri onu iki yıl boyunca öldü bilirken o Orta Doğu’da bir görevdeydi. Bizler onun yaşamasına sevinirken o ölmeyi başarmıştı, nefes alırken. Ayşegül’ü gelinlik içinde başka bir adamla dans ederken görmüştü çünkü. Şimdilerde eski hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışan canım Poyrazcım Karayel’e hatırlatmak isterim:
 
Yaşamak; yarıda kalan bir filme devam etmek gibi kolay bir iş değil.
 
Bu okuduğunuz sözcük yığını hayatı boyunca kabul görmek isteyen bir adamın dışlanma hikâyesi. Şu zamana kadar Poyraz’ın hayatla sınanışını üç evrede izledik. Hayattaki en değerli hazinesi oğlu ve sevgilisi olan bu adam ikisinden birini kaybetmesi durumunda buna nasıl dayanır ve neye dönüşür tahmin bile edemiyorum. Peki bunca hüzün, bunca acı neden? Net bir cevap veremiyorum. Belki de sevmeye yetenekli bu adamın başına gelen tüm felaketler doğarken gülmesindendir.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER