Vatanım Sensin: "Ne çok şey birikmiş içimizde diziyle ilgili…"

Vatanım Sensin:
Vatanım Sensin'de aksiyon ve heyecanın dozu her geçen bölümde artıyor. "Silahlar ne zaman bulunacak?" diye sabırsızlanmaya tam başlamıştık ki konuyla ilgili çok önemli gelişmeler oldu. Geçen bölümde gemi hareket etmişti, bu bölümün sonunda ise resmen ters köşe olduk; İvan'ın aslında gerçek İvan olmadığını, Mutafa Kemal'in askeri Gürcü Salih olduğunu öğrendik. Aynı anda Cevdet de gerçek İvan'la karşılaştı ve ondan, gerçek vatan haininin Tevfik olduğunu öğrendi. Bölümün sonunda ağzımız açık kaldı. Hemen bölümün ardından gelen fragman ise "Bir hafta nasıl sabredeceğiz?" dedirtti...
 
Geçen hafta bir bölüm boyunca Hilal ve ailesi için ağladık, Halide Edip söylev verdi ağladık, Mustafa Kemal Paşamızın adı geçti ağladık. Gerçekten, gözyaşlarımızı tutamadığımız, hüzün, gurur ve vatan sevgisiyle içimizi sızlatan bir bölüm oldu. Bölümün sonunda idam sahnesi geldi çattı, iyice şiştik ağlamaktan, o nasıl bir duruş öyle; ölüme gitmenin, sevdiklerini acı içinde bırakacak olmanın kahrına rağmen dimdik idam sehpasına yürüyen Hilal, ölmeyeceğini, kurtulacağını bildiğimiz, tahmin ettiğimiz halde bizi nasıl da kahretti. Hilal'e can veren gencecik oyuncu, daha 18'ine yeni basan Miray Daner, "Ben oyuncuyum" diyen nicelerine ders olacak nitelikte bir performans sergiledi, alkışı sonuna kadar hak etti.
 
General Vasili "Kolu çekin" diye emir verdiği anda, gözü kulağı gelecek yardımda olan Cevdet gibi, bizim de içimizden bir şey koptu. Neyse ki, Cevdetimizin beklediği oldu; önce nal sesleri ve at kişnemesi, sonra da bir el ateş sesi ile asker geldi, Cevdet'e bir şey verdi, General Vasili'ye haber var" diyerek. Leon Eşref Paşa'nın elindeydi, idamı durdur, yoksa oğlun ölür" diyordu notta.
 
Geçen bölüm burada bitmişti. Dün akşamki yeni bölümde Hilal'in kurtuluşuyla sevince boğulan ailesi için sevinirken kaçırılan Leon için gözyaşı döken Veronika'ya üzüldük. Neyse ki sonu iyi bitti.
 
Leon'u kurtarma operasyonunu planlayan Vasili'nin Cevdet'e Eşref'i öldürme emri vermesi, ardından da Cevdet'in Eşref'i öldürmemesi halinde ikisini birden öldürmekle Stavro'yu görevlendirmesi, yüreğimizi ağzımıza getirdi. Ama Cevdet, attığı akıllı adımlar sayesinde durumu yine lehine çevirmeyi başardı, onun hamleleri sayesinde Leon kurtuldu, Eşref Paşa da istediğini elde etti, Yunan Nazilli'den çekildi.
 
Leon sağ salim evine geri döndü. Döner dönmez de Hilal'le Mehmet'i sordu. Bu bölümde Leon - Hilal aşkını dört gözle bekleyen izleyicileri adeta mest eden sahneler izledik.Ondan önce de Hilal'in yazdığı sevda ile ilgili ilk sözler, bunları yazarken Leon'u düşünmesi, aynı anda Leon'un da onu düşünmesi gibi keyifli detaylarla mutlu olarak, "hadi inşallah" dediğimiz bu aşkın gözle görünür hale gelmesini izledik,
 
Bu dizide, Cevdet kadar hiç kimse için üzülmüyorum. Vatanı ve ailesi arasında kalan Cevdet, ne pahasına olursa olsun, her ikisinden de vazgeçmeye niyeti olmadığını gösteriyor her seferinde. Geçen bölüm Hilal için Vasili ve Tevfik dışında herkes üzüldü, acı çekti ama Cevdet'in acısı herkesinkinden derindi. Düşünün; vatanı kurtarma yolunda hain damgası yemiş bir vaziyette ailenizin karşısında gibi dururken aslında onların arkasında duruyorsunuz, kızınız vatanın kurtuluşu yolunda sizin attığınız bir adım sonunda idam cezasıyla yüz yüze; ortaya çıkıp "ben yaptım"diyemiyorsunuz, çünkü "söz konusu vatan", ama "gerisi teferruat" da diyemiyorsunuz, çünkü evlat...

Geçen bölümde Hilal'in idam cezası kesinleşip ümitleri de kalmayınca Cevdet'in odada tek başına kaldığı sahne unutulacak gibi değil. Azize "Cevdet sözüm söz, Allah korusun kızımıza bir şey olsun, senin canını ellerimle alacağım" deyip çıkıp gitti odadan ve konaktan. O sahnede adeta elle tutulur bir acıyı izledik.

Cevdet söyleyemedikçe, tek başına çaresizlikten kıvrandıkça izleyiciler olarak bizler de kıvrandık. Herkes gittikten sonra odada tek başına o ağlayışı, unutulmaz bir oyunculuk anıydı. Ağladı, kızına olan duygularını döktü, onunla nasıl gurur duyduğunu söyleyemediğinden şikayet etti kendi kendine. Albay Cevdet ağladı, biz ağladık.
 
"Ne çok şey birikti içimde sana diyemediğim. Seninle ne kadar iftihar ettiğimi sana diyemedim." "Senin her bir sözün her bir bakışın bana kuvvet verdi kızım, bana umut verdi. Beni vazifeme daha çok bağladı senin yüreğin. Lakin ben vazifeme bağlandıkça senin yüreğin benden uzaklaştı. Bu ne çetin bir imtihandır ki, şimdi senin canınla sınanıyorum." "Hilalim, senin boğazına değecek urgan, yılan gibi kıvrılıp onları sokacak. Sanma ki senden vazgeçtim. Sanma ki seni terk ettim; ben buradayım. Nefesim soluğun olsun kızım." Bunları diye diye ağlaya ağlaya adeta sessiz sessiz bir sinir krizi geçirdi Cevdet. Ekran başındaki bizleri de mahvetti…
 
Yalnız, gerçekten tebrikler Halit Ergenç'e. Bu nasıl bir oyunculuktur. O güçlü, vakur albayın nasıl içten içe acıyla kavrulduğunu, adeta eridiğini, abartmadan, karikatürize etmeden, adeta yaşadı ve bize de yaşattı. İnsan bu kadar mı güzel acı çeker, yürekteki acı göze, yüze bu kadar mı güzel yansıtılır?
 
Acı çekmeyi, ağlak ağlak bakmak zanneden veya ağlarken kaşlarını eğip bükerek çok üzgün göründüğünü sanan, kasıla kasıla üzülüyor mu, kızıyor mu ayırt edilemeyen mimikler yapan, bu yaptığını da maalesef oyunculuk diye yutturabilen birçok popüler oyuncu için oyunculuk dersiydi adeta Halit Ergenç'in performansı.
 
Bölüm boyunca da Cevdet için içimiz burkuldu durdu. Hilal'e, "Artık serbestsin" demek için hücresine gittiği sahne yine bölümün en ağır, en derin sahnelerinden biriydi. Küçük kızına yıllar sonra ilke kez sarıldı, ona çocukluğundaki gibi "serçem" dedi. Ama o kadar, onun için ne kadar korktuğunu, onun için neler yaptığını söyleyemedi, hiç bir şey söyleyemedi. Söyleyemediği her şey boğazında bir yumru oldu kaldı Cevdet Albayın. O taşıdığı büyük yükün altında ezilmeden, için için yanarak, gizli gizli kanayarak ama asla pes etmeden, hem vatanının, hem ailesinin gizli koruyucu meleği olarak yoluna devam ederken, içimizden sırtını sıvazlayıp, "dert etme Cevdet, bir gün anlayacaklar ve seninle gurur duyacaklar." demek geldi. Özellikle de evine gittiğinde karşılaştığı muamele acıttı belki de çoğumuzun canını. Yıldız dışında hepsi ona sırt çevirdi. O ise duyduğu üzüntüyü hiç belli etmeden, dışlanarak da olsa ailesinin yanında kaldı. Onlara gerçeği anlatabileceği günlerin umuduyla sabretmeye devam etti.
 
Yıldız demişken bu bölümde Yıldız'a da acıdık. Mustafa Sami ile evlenip Anadolu'ya gitme gerçeği ile yüz yüze kaldı kızcağız. Üstelik yıldızı gizli gizli seven Ali Kemal de kılını bile kıpırdatmadı. Azize kendi açısından haklı görünebilir ama hangi dönemde, hangi şartlar altında olursa olsun, hiç kimse sevmediği bir kişiyle ömrünü geçirmek zorunda bırakılmamalı... Yıldız'ın hikayesi nasıl gelişecek, neler olacak, iyice merak etmeye başladık bu olanlardan sonra....
 
Uzun bir yazı oldu; daha da yazacak şok şey var aslında. Cevdet'ten alıntı yaparak sonuna gelelim yazdıklarımızın; "Ne çok şey birikmiş içimizde diziyle ilgili…"

Vatanım Sensin, üzerinde çok konuşulabilecek, çok şey yazılabilecek, çok iyi bir iş. Hikayesi, oyunculukları, yönetimiyle büyük bir dikkat, özen ve emeğin sonucu olduğu her halinden, her ayrıntısından belli oluyor zaten. Bizler de severek izlemeye, konuşmaya, yazmaya devam ediyoruz…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER