Poyraz Karayel: Herkesin albayına kimse karışamaz

Poyraz Karayel: Herkesin albayına kimse karışamaz
Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor. “Kelimeler, albayım, hangi anlamlara geliyor?” “Efendim?” “KELİMELER! Albayım. Hangi anlamda kullanıyoruz onları?” “Hangi kelimeler Hikmet?” Sizi neden yanımda dolaştırıyorum bilmem ki?

“Bütün kelimeler. Genel anlamda kelime.”
“Ne demek istiyorsun oğlum?”
“Kelimeler canım işte. Meselâ kelebek.”
“Ne kelebeği?”
“Kelebek canım, bildiğimiz kelebek.” Ellerini açtı, kapadı.
“Ha, o kelebek mi?”
“Evet, o kelebek.”
“Kelimenin aslı mı nereden geliyor?”
Bu soruya tutunalım hiç olmazsa: “Evet.”
“Bilmiyorum.”
         
Poyraz Karayel’in hayatımıza girmesiyle beraber birçoğumuzun bilmediği veya evimizde tozlu raflarda duran Tehlikeli Oyunlar’ı olması gereken noktaya getirdik. Bir anda herkes karıştırmaya başladı sayfalarını. İçlerinden en güzel dizeleri paylaşır olduk. Artık herkes biraz Hikmet Benol, biraz albayımdı. (Ha tabii güzel, otantik mekanlarda kahve fincanlarıyla fotoğraflarını çekip Kürk Mantolu Madonna’dan ayırmadık onu.) Sürekli “Albayım!” nidalarını görür olduk. Her beş cümlemizden üçünün sonuna düşen albayım, duvar yazılarından da nasibini aldı. Hayata sitem ettiğimizde de devreye albayım girdi. Albayım artık her yerdeydi, herkesin dilindeydi. Peki kimdi bu albayım? İşte bu anda devreye Poyrazcım Karayel giriyor.
 
 
Poyraz’ın dünyaya haykırışıydı albayım. Aslında hepimizin en çıkmazlarımızda söylemek istediklerimiz bunlar değil miydi? “Yeter artık, üstüme gelmeyin!” demenin vücut bulmuş haliydi albayım. Her ne kadar Poyraz hayal kırıklığı parçalarının üstünde yürüse de onu yalnız bırakmadı. Poyraz albayımı ne kadar üzdüyse albayım o kadar yanında oldu.

 
23. bölüm ne kadar canımızı acıtmıştı değil mi? Belki de sezonun en güzel bölümüydü. Poyraz dibe batarken bizi de yanına çekiyordu. Herkes onu suçlarken o, yine albayıma sığındı. Ayşegül’e, Bahri’ye söylemek istediklerini albayıma anlattı. “Bakın, ben böyleysem bir sebebi var. Böyle olmaya mecbur bırakıldım.”dedi. Anlattıkça kaçımız paramparça olmadık ki? “Ahh be Poyraz!” dedik. Bir yandan üzülüp bir yandan niyelerle boğuştuk. Poyraz’ın ultra bir antikahraman oluşu da cabasıydı. Ve bu antikahramanlığını en çok hissettiğimiz bölümlerdi. Ayrıca o dünyanın en güzel kaybedeniydi..
 

Evet Poyrazcım Karayel, çok ucunda duruyorsun. Hatta o kadar ucunda duruyorsun ki ölmeyi bile beceremiyorsun. Albayımla ölümünün planlarını yaparken bile beceremiyorsun. En iyisi sen albayıma sarıl. Belki sana o yol gösterir. Belli ki yaşamayı öğretmeyi yanlış kişilerden beklemişsin. Sen orada bekleme, albayımın yanında bekle. Çünkü albay olmak, en ucunda Poyrazla ölümü beklemektir. Çok yaşa albayım!
 
 
“Herkes bildi Poyraz Karayel’i, ama kimse tanımadı.” Albayım tanıdı. Yine en çaresiz anlarında Poyraz’ın gözyaşlarından kaçmayarak belki de inanmadığı sözlerle teselli etti. “Acılar, mutluluğun sadakasıdır.”derken de karşısında bu acılarla küçülmüş, Kemalettin Tuğcu kitaplarından fırlamış gibi duran adama gelecekteki güzel günlerin haberini vermeye çalıştı. Ahh be albayım, bilmiyorsun ki Poyraz için gelecekte güzel günler yok. Onun hikayesi mutlu bitmeyecek... Kalkma albayım, otur.

 
Üzgünüm Poyraz, sen ölemeyecek kadar beceriksiz birisin. Üstelik albayımın da dediği gibi “Aşk için ölmek de var fakat borcun yaşamaktır.” Poyraz hayatını sırtında ağır bir külçeyle taşıyor. Hayatı hiçbir zaman ölebileceği kadar kolay olmayacak. Ölümlerden ölüm beğenecek ama ölemeyecek. Bir insanın hayatına son vermesi ölmesi anlamına gelmiyorken Poyraz’ın Ayşegül’ün evlendiğini görmesi bile birkaç ölüme bedel. Üzgünüm Poyraz, bazı ölümler bazı anlamlara gelmiyor, özellikle de senin bu ölemeyişin...
 
 
Poyraz yine en iyi bildiği şeyi yani Poyrazlama yaparak bir takım serzenişlerde bulunurken albayım hepimizi içten içe kemiren bir soru soruyor: “Senin filmin sonu nasıl?”Poyraz’ın sonuyla ilgili belki ipucu veren belki de ters köşelere zemin hazırlayan bu sahne eminim ki hepimizin kafasını bulandırmıştır. İlk defa Poyraz’ın sonu bahsedilmişti. Poyraz’ın sonu nasıl bitecekti? Deliren kim olacaktı? Kim ölecekti? Söylemek istediğim şu ki Poyraz’a yakışan bir son diliyorum. Ve ben de mutlu sonların sadece masallarda olduğuna inanıyorum.
 
Her popüler kültür ögesinin sığ olmadığını düşünmekle beraber bazılarının hakkıyla okunmasını diliyorum. Umarım albayım, her hakkıyla okunan vücutta can bulur; onu anlayanlara yol gösterir. Belki en çıkmazında küçük cılız bir ışık kadar umut verir, belki de en yalnız zamanlarda seninle oturmasını bilir. Herkes albayını bulsun. Bulanlar anlasın. Biliniz ki herkesin albayı kendine... Ve son olarak daha önce duyduğunuz ama altı tekrar tekrar çizilmesi gereken bir sözle yazıyı noktalıyorum: “Okumak lazım. Okumayan adam sokaktaki canlı bombadan daha tehlikeli!”
 
“Kelimeler, kelimeler albayım...Bazı anlamlara gelmiyor.”
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER