The Good Wife politik kampanyalar, hukuk savaşlarının yanında aşk üzerine kurulmuş bir dizi. Tabii bu temalarla beraber dinlerin kültürel etkisi de diziye damgasını vurmakta. 

Dizinin yapımcıları Robert ve Michelle King, din faktörünün politikadaki yerini sorguluyor; ve neden vatandaşların oy verirlerken inançsız olandansa bir dine inananı tercih etme eğiliminde olduklarını gözler önüne seriyor. Laik ilkelere değer veren bir ülkede dahi, din halen ahlakın ve iyi olmanın baş kriteri.

The Good Wife’ın bu sezonunda Alicia Florrick devletin savcısından kaçıyor. Birçok sebep olabilir ama halka ilgili olan kısmı daha çok Florrick’in ateist inançları ve bu sorunun tam ortasında yer alıyor. Oy verenlerin kendisine inanmasını ve güvenmesini istiyorsa yörenin papazına deyim yerindeyse yalakalık yapmak zorunda. 

Fakat dizinin ilerleyen bölümlerinde görüyoruz ki Alicia koyu bir ateist ve tanrıya inançsızlığını halka açıklamamasının nedeni; aslında herkesin etrafına bir yönünü açıklamamasının nedeniyle aynı. İkinci sezonda Alicia şöyle demişti: “Mesih sanırım bundan 2000 yıl önce yaşamış biri ve bugün benle çok da alakası olamaz.” Ama buna rağmen avukatımız kocasıyla kiliselere gider, ne zaman ki pederle yalnız kalır; gerçek yüzünü hemen çıkarır. Ve bu konuşmalarla ilgilenmediğini söyler. 

Ama kişisel duygularının ve inancının aslında onun kanun, politika ve toplum karşısındaki davranışlarını hiç etkilemediği görülür…

Gerçek hayatta bunun gibi örneklerle doludur. Ve The Good Wife bize “Acaba dışarıda kariyerlerini yürütürken kendi duygu ve inançlarını olmadığı gibi gösteren ne kadar insan vardır” sorusunu sordurur. 

Yazının tamamı için tıklayın.