Türkiye'de
de Amerika'yla aynı anda, 11 Kasım 2016'da, “Geliş” ismiyle gösterime girecek
olan Arrival'ı yemedik içmedik,
sizler için geçtiğimiz hafta özel bir gösterimde izledik. Gravity, The Martian, Interstellar gibi filmlerin izini takip eden Arrival, yeryüzünden hiç ayrılmadan, bizden farklı varlıkları, onlarla
iletişimimizi ve zaman kavramını sorguluyor. Başrollerini Amy Adams, Jeremy
Renner ve Forest Whitaker'ın
paylaştığı filmi, Dennis Villeneuve yönetiyor.
Son derece ilginç ilerleyen filmin tadını,
fazla bilgi vererek kaçırmak istemem ama kısaca özetlemek gerekirse, dünyanın
alakasız 12 köşesine 12 adet uzay aracının inmesini takiben, Amerika'da konuyu
araştıran ekibe bir dil bilimci (Amy Adams) ve fizikçi (Jeremy Renner) katılır.
Bu ikilinin, özellikle dil bilimcinin, aracın içindeki canlılarla iletişim
kurmaya çalışmasını konu edinen film, zaman kavramının bizim algıladığımız
şekilde olmayabileceğini de sorguluyor.
Arrival, her şeyi derinlemesine açıklayan,
sonunda kafadaki bütün sorulara cevap veren bir film değil. Hiç öyle olma iddiası da yok. Bilim kurgu türünde alışık olduğumuz klişelerden uzak,
izlemesi zevkli, konusu ve işlenişi açısından ilginç bir film. Tabii gönül
isterdi ki Jeremy Renner'ın karakterinin, baş karakteri desteklemek dışında bir
işlevi olsun, filme kişiliğiyle biraz renk katsın ama o kısım bir türlü
olmamış, olamamış.
Gösterimden sonra, filmle ilgili merak edilen
soruları yanıtlamak üzere yapımcılar Aaron Ryder, Dan Levine ve David Linde
aramıza katılıyor ve sabırla meraklı seyirciye cevap yetiştiriyorlar.
Her şey, yapımcıların, korku filmi yazarı Eric
Heisserer ile genel bir görüşme yapmasıyla başlamış. Toplantının sonunda
Heisserer, kısa hikayelerden oluşan bir bilim kurgu kitabı okuduğunu, oradaki
bir öykünün dikkatini çektiğini ama kitabın yazarını
kimsenin tanımadığını söylemiş. Bunun üzerine bir koşu Ted Chiang'ın kitabını
alan yapımcılar, “Story of Your Life” hikayesini okuduklarında, Arrival
projesi doğmuş.
Senaryo yazıldıktan sonra, büyük stüdyoların projeyle hiç ilgilenmediğini ama
Film Nation gibi nispeten küçük, bağımsız şirketlerin büyük ilgi gösterdiğini
öğreniyoruz. Neticede, filmi finanse eden şirket de bu oluyor.
Projenin başlarında Dennis Villeneuve'ye ulaşan
yapımcılar, yönetmene kısa hikayeyi verip, bir göz atmasını istemişler. Bu
sırada, yazarın peşine düşerek, hikayenin haklarını satın almak için resmen
yalvaran yapımcılar, yazara Villeneuve'nin filmlerini izleterek, bir de onun
onayını almak istemişler. Yazar olumlu yanıt verdikten sonra, yönetmenin “Prisoners”
filmini bitirmesini bekleyen ekip, bu sırada senaryoyu hazır hale getirerek,
başrol oyuncusu arayışına girmişler. İlginç bir şekilde, herkesin ilk tercihi
Amy Adams olmuş. Ünlü oyuncuya da ulaşmışlar fakat bu sefer de onun yoğun
programı nedeniyle bir sene daha beklemek zorunda kalmışlar. Şahsi fikrim, film
sektöründe başarılı olmak için yetenek, para, talihten de önemlisi sabırlı
olmak. O kadar yıl bekledikten sonra, hala o projeden vazgeçmiyorsan,
finansörlerin hala arkandaysa, ekibi yeniden bir araya getirebiliyorsan,
tebrikler, sabır testini geçtin!
Amy Adams'ın performansını öve öve bitiremeyen
yapımcılar, ünlü oyuncunun filmi resmen omuzlarında taşıdığını itiraf
ediyorlar. Nitekim yukarıda da bahsettiğim gibi diğer
karakterlerin filmin gidişatına pek de bir katkısı yok. Filmin türü konusunda
bazı kafa karışıklıkları olduğuna da değinen ekip, yüzeyde bilim kurgu gibi
görünen filmin, aynı zamanda son derece duygu yüklü olduğunu ve bu nedenle,
standart bilim kurgu filmlerinden biraz uzaklaştığını söylüyorlar. Gerçekten de
daha önce izlediklerimize pek benzemeyen film, uzaylı kavramına bambaşka bir
açıdan yaklaşıyor. Uzay gemilerinin ilginç tasarımını, bir gün parkta
buldukları bir taştan esinlenerek yarattıklarını belirten yapımcılar, kendi
gemilerinin, alışılageldik uzay gemisi görüntüsünden uzak, şekilsiz araçlar
olmasını amaçladıklarını anlatıyorlar.

Yapımcılar, orijinal hikayede, gemilerin 12'den fazla bölgeye indiğini ama filmde bunu
azaltmak istediklerini söyleyip,
onları klişeden uzak bir şekilde, alışılagelmedik
noktalarda konumlandırmanın da bilinçli bir tercih olduğunu belirtiyorlar.
Bilirsiniz genellikle bilim kurgu filmlerinde bu tür araçlar Eyfel Kulesi'nin,
Empire State Binası'nın önüne iner ama Arrival'da bile isteye bundan uzak durmuşlar.
Gemilerin neden o bölgelere indiklerini de açıklama gereği duymadıklarını
belirten ekip, her türlü soruya cevap vermek yerine, filmin özüne odaklanmayı
tercih etmiş.
Son olarak Arrival'ın
bütçesinden konu açıldığında, finansın dağıtım yoluyla karşılanmadığını, Film
Nation ve Lava Bear Films şirketlerinin güçlerini birleştirerek bütçeyi
sağladıklarını öğreniyoruz. 47 milyon dolara mal olan filmi Amerika'da
Paramount Pictures, yurtdışında birçok bölgede de Sony Pictures dağıtıyor.
Açılışı Venice Film Festivali'nde yapan Arrival,
Toronto ve Telluride gibi büyük festivallerde de seyirciyle buluşmuş.
Söyleşinin sonuna gelirken, bu ilginç bilim
kurguya başarılar diliyor, darısı nice tanınmamış yazarların başına
diyoruz.