Seviyor Sevmiyor: Tuna gibi sevmek..

Seviyor Sevmiyor: Tuna gibi sevmek..
Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde, kalbur saman içinde masallar diyarından fırlamış bizim garip dünyamızdan uzak, temiz ve saf bir insan varmış. Bizim dünyamızın kurallarına ve şartlarına pek uyamamış ve herkesin gözünde küçük ama onun için kocaman bir dünya yaratmış kendine. Öyle ışıl ışıl dünyası yokmuş onun, daha çok gizemli, sessiz ve insanlardan uzakmış. Her hikâyenin bir özel karakteri vardır, bizim “Seviyor Sevmiyor" hikâyemizin de özeli, saf âşık Gölge Adam. Şimdi onun küçük dünyasına ufak bir yolculuğa çıkalım...
 
Bir garip gölge işte..
 
 
Tuna Ertürk, çocukken daha doğusu hayatı tam olarak kavramadan masallar diyarından kovulmuş, kimsesizliğe alışık, yaralarını gören olmasın diye her şeyle, herkesle ve dahası hayatla dalga geçen bir garip Gölge işte..
 
Dertsiz tasasız yani öyle görünen bir hayata sahipken bir anda hiç ummadığı şekilde hayatı değişti. Öyle ki bizim masal kahramanı bir anda Süpermen oluverdi ve herkesin sevgisini kazandı. Dillerde o cümle dolanmaya başladı; "Tuna gibi sevin, gerisi hallolur"
  
Peki, neydi herkese bunu dedirten? Hep birlikte öğrenelim isterseniz.

İnsanlardan kaçan, tek arkadaşı yalnızlık olan Tuna’nın karşısına tesadüf gibi görünse de aslında kaderin bir parçası olarak, masallar diyarının temiz kalpli prensesi çıkar. Deniz Aslan. Hayatta hiç bir şeye tutunamayan Tuna, o günden sonra temiz kalpli ama bir o kadar da yaralı olan prensesi mutlu etmek için hayatını adamaya karar verir..
  
"Sen mutsuz olma, sen üzülme diye buradayım ya ben" diyerek bir kere baktı o kızın yüzüne ve onun için elinden gelen hatta gelmeyen ne varsa oldurmaya, yapmaya karar verdi. 

Peki, kolay mıdır size âşık olmayan birine âşık olup onun için sırf o mutlu olsun diye çırpınmak? Hiç kolay değildir bir Tuna olmak. O, sevilmek umuduyla sevenlerden değildi. En önemlisi de -bence-, sadece seviyordu hiç beklentisi olmadan, dürüstçe saf bir sevgiyle. Biliyordu karşısındaki onu aynı şekilde belki de asla sevemeyecek çünkü kızın kalbi başkası için atıyordu. Bunun farkındaydı ama yine de seviyordu vazgeçmiyordu. Gölge’nin de dediği gibi aşkın peşinden ölümüne koşmak gerekirdi. Sevdiği o güzel kıza “seni severim çok severim ama sana pansuman olamam" dedikten sonra kızın en mutsuz anlarında “yaralarını birlikte sararız belki" diyerek, aslında kızın yaralarını kapatacak o ucube şey yani yara bandı olmayı çoktan kabul etmişti. Kendi mutluluğundan daha değerliydi o kız, şimdiki devirde kim böyle bir şey yapar, “acı çekiyorsun sonradan pişman olacağın şey yapmanı istemem" diyerek sadece yanında olmakla yetinebilir ki? Tabii ki sadece gerçekten seven bir adam yapar bunu.. 

Mutlu ol yeter!
 
"Ben ne yapayım neye yanayım" diyen kıza, “sen neye yanarsan yan ben senden yanayım" demesi Tuna’nın ne kadar ince ruhlu ve güzel kalpli olduğunun en değerli örneklerinden biridir bana göre.

"Bir kuş gibi sevmeli sevdiğini …" tam da kendine has sözlerle başlıyordu kitabının ilk sayfasındaki cümleler. Gülerken aslında gözyaşlarını görmesini istediği o kıza, kendi kitabından satırlar okuyarak çektiği acılara merhem olup, avutmaya çalışıyordu. Çünkü bildiği bir şey vardı, yaralı olanın halinden ancak başka bir yaralı anlar..
 
Hep kadınlardır fedakâr, beklentisiz, karşılıksız seven, acı çeken, sadece "onun" yüzü güldüğünde mutlu olan, güzel seven. Belki de hiç bir zaman böylesine güzel seven bir erkek karakter göremediğimiz içindir bu bağlılık ve sevgi Tuna’ya. Bizler alışık değilizdir böyle karakterlere o yüzdendir ki boşuna demiyoruz “Tuna sen dizi dünyanın en muhteşem detayısın" diye.
 
Tuna’yı değerli yapan sadece sevdiği kıza olan duyguları, onun için yaptıkları değil, daha yeni yeni öğrendiğimiz çocukluğu, kimsesizliği, kalbinin bir yerlerinde kırık dökük kalmış günleridir bizim onu bu kadar sevmemize neden olan. Düşünsenize çocukluğunuzdan beri tek dostunuzun gölgeniz olması ne demek? Bunun ne kadar ağır bir şey olduğunu herkes bilemez. Yine de hayat enerjisiyle dolu Tuna, şimdi siz söyleyin biz nasıl sevmeyelim onu?!..
 
Belki abartı diyebilirsiniz ama değil. Hep gaddar, kibirli, acımasız, sinirli vurdulu kırdılı, sevdiği kadınlara ihanet eden, sonra af dileyen karakterler gördük ve izledik. Tuna ve onun gibi erkek karakterler şu an dizi dünyasında yok denecek kadar az ve kıymeti hep bilinmeli, hep olmalı Tuna gibi daha nice karakterler.
 
Tabii Tuna'nın bu kadar sevilmesinde Yiğit Kirazcı faktörünü de unutamayız. Karakteriyle bütünleşen sanki yıllardır Tuna Ertürk’müş gibi seyirciye o duyguları yaşatan güzel adam, yetenekli oyuncumuza Gölge’nin mimarına kocaman alkış ve sevgiler çünkü sonuna kadar hak ediyor..
 
Sevmek düşündüğümüz kadar basit bir eylem değil. Bazılarımız gerçekten sevgiyi hafife alıyoruz ama aslında seven insanlardan öğrenecek o kadar çok şey var ki anlatılamaz. Ve bu dünyada gerçekten seven bir insanla karşılaşmak da çok zor. Eğer bir gün karşınıza Tuna gibi seven değerli bir insan çıkarsa onu sakın kaybetmeyin.
 
Ve son olarak Tuna gibi güzel, içten, saf sevenlerin hep ortak bir kaderi vardır; "çok sevmek ama hiç sevilmemek" Sonu baştan yazılmış hikâyelerde Tuna gibi adamlar için mutlu son olmaz. Umarız, Tuna'nın hikayesinin sonu bizi çok şaşırtır!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER