“Bir daha kimsenin kalbini böyle acıtmasına izin verme.”
İşte bu cümleyle başladı aslında ilk bağ iki kalp arasında… Rüzgâr ve Zeynep…
Yapımcılığını Erol Demir’in, yönetmenliğini ise Filiz Gülmez Pakman’ın üstlendiği Rüzgârın Kalbi ilk bölümünü kaçırıp diziye ikinci bölümden dâhil olabilsem de, kalbime dokunup beni on ikiden vurmayı başardı. Dürüst olmak gerekirse, Fox Tv’de seneler evvel yayınlanan başrollerinde Seçkin Özdemir ve Damla Sönmez’in yer aldığı, Güney Kore dizisinden uyarlama Bir Aşk Hikâyesi’nden bu yana izlediğim en iyi dizi bu.
Dizinin detayları ve renkleri muhteşem olmuş, her bir karede insanın ekrana adeta yapışası, Foça’ya gidip o mekânları keşfe çıkası geliyor. Bir Aşk Hikâyesi’nde olduğu gibi, sanırım bu dizide de renkler için özel bir ekip var. Benzer bir ekibin kıyafetler ve mekân tasarımları için de var olduğunu düşünüyorum çünkü gerçekten ince detaylarla yaratılmış bir büyü var dizide insanı içine çeken.
Bunun bir nedeni de, oyuncuların ve oyunculuklarının doğallığı sanırım. Burak Serdar Şanal ve Deniz Baysal, oynadıkları role gerçek anlamda bürünmüşler ve bence senaristler tarafından ekrana yansıtılmak istenilen her neyse tam olarak yansıtabilmişler. Rüzgâr hayata teslim ettiği bir aşkın kalbinin peşinden gidip, yaşama bitti dediği yerden başlayan, kalbi kocaman bir adam. Ve Zeynep… İlk aşkı hayatın ta kendisi sanırken, başka bir kalpte gerçek aşkı ve hayatı keşfe çıkacak bir suret.
Hayat size ne yaparsa yapsın, aşk her zaman başka bir surette geri döner. İşte belki de bu dizi, bize onlarca bölüm boyunca bunu anlatacak, hissettirecek, yaşatacak.
Rüzgâr ve Zeynep, onları birbirine bağlayan bir kalbin nefesinde bir araya geldiler ve belki de bu yüzden Zeynep’in dediği gibi “Sanki uzun zamandır tanışıyormuş gibi.” hissediyorlar. “Hayat neden bu kadar zor?” diyor ya hani Zeynep ikinci bölümün bir yerinde, hayat aslında hep çok zor. Ve hayat, o zorlukları kolaylaştırabilen güzelliklerle, aşkla, inançla, güvenle, paylaşımla, birlikteliklerle çok kolay aslında. İşte belki de her insan kalbi, tüm bir yaşam boyunca bunu keşfetmek için yaşıyor. Ne mutlu erken bulabilene kalbinin yolunu…
Çünkü ne de olsa, dedenin ve Foça kitapçısındaki Madam’ın dediği gibi her yol biraz denize, her hayat biraz aşka çıkmıyor mu hayatta? Çıkıyor görmeyi bilebilene… Kimi zaman yapmamız gereken sadece Halikarnas Balıkçısı’ndaki cesareti gösterip “Agata Burina Purinata.” diyerek balıklama atlayıvermek lazım aşka. Dizide de en çok yüzümü güldüren, Zeynep ve dedenin birlikte denize atlayışlarıydı aslında… Hiçbir sahnede değil ama o sahnede gözlerim doldu yaşama tutunma gücüyle çocukluk cesaretinin iç içe geçişinin ekrana yansıyan gücünden.
Yaban, yani Rüzgar, hayata tutunmak zorunda kalanlardan. Hepimiz gibi aslında, çünkü ölüme kadar yaşamak zorundasındır hayatta.
Çekimlerdeki detaylar ve güldürü öğeleri tam da boğazınızda düğüm olan anlarda geliyor. Tıpkı aşağıdaki sahnede olduğu gibi:
“Rüzgâr, dün gece beni öp dediğim için….”
“Oyunun bir parçasıydı, sorun yok!”
“Evet, oyunun bir parçasıydı… Oyun bitti diye yabana bağlama yine olur mu?”
Eski sevgiliye karşı gururunu kurtarma çabasıyla Rüzgâr’dan kendisini öpmesini isteyen Zeynep’in cümleleridir bunlar. Cesaret ister, hafif delilik hali ve yürek ister henüz yeni tanıdığın, bir oyunun parçası haline getirdiğin bir adamdan seni öpmesini istemek. Ama en büyük oyunlar da böyle gerçek olmaya başlar belki de hayatta…
Bu dizi aşkı, hayatın küçük anlarında gizli gerçekleri, hepimizin çoğu zaman duygularımıza yenik düştüğümüz ilişki girdaplarını, para hırsını, daha kendini bulamamış bir adamın -Kutay’ın- egosuyla nelere yol açabileceğini, buna rağmen saf aşkın ve kalbin her zaman yolunu bulacağını ekrana taşıyan bir proje olmuş.
Cezmi Baskın, Ahmet Saraçoğlu, Başak Daşman, Batuhan Begimgil, Funda Şirinkal, Ebru Aykaç gibi çok değerli isimlerin yer aldığı dizide müziklerin doğru kullanımı ve oyuncuların samimi duruşları çok net yansıyor ekrana. Büyük bir bütçe kullanımı olduğunu tahmin etmekle birlikte, çekim açılarına ve duyguların aktarımına baktığımda, gerçekten profesyonel bir ekip çalışması olmuş bence.
“Her başlangıçta yeni bir anlam vardır. Nedensiz bir çocuk ağlaması bile, çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.” diyor ya Edip Cansever. Rüzgârın Kalbi’nde nice güzel başlangıçları, ama en önemlisi sureti ne olursa olsun hayata akan bir aşkın gücünü keşfe çıkacağız…
Rüzgâr kendi kalbini bulurken, sizin de kendi rüzgârınızı keşfe çıkmanız dileğiyle… Biz Zeynep’le kalbimizdeki kuşu doğru uçurmayı öğrenirken, erkekler de adam olmanın gizli erdemini öğrenecekler belli ki bu diziyle… İyi seyirler olsun, ekibe de bol şans olsun o zaman! Ve bir de, kalbiniz rüzgâra, aşkınız hayata emanet olsun…