Hayat Şarkısı: Hayat çok zor!

Hayat Şarkısı: Hayat çok zor!
Hayat çok zor! Bu lafı ne çok kullanırız bazen olur olmaz yerde. "Bugün bir trafik vardı, karşıya 3 saatte geçtim.", "Çok kilo aldım galiba. Tatile gideceğim hemen kilo vermem lazım, çok fena.", "Of ya, işten çok sıkıldım, daraldım artık." Bunların hepsi zorluk gelir çoğumuza. Hayat zor mu gerçekten, kime, ne kadar zor, ve biz bunun için neler yapıyoruz? Hayat bize zorsa bir de Hülya Cevher’e soralım, hayat nasıl acaba?

Cem’den önceki Hülya’yla tanıştık bu bölüm. Okulunda, işinde, gücünde. Yine hırslı, yine hırçın. Kerim hayalinden vazgeçmiş, gerçeklerle ilgileniyor. Bir erkek arkadaşı var, aşık mı değil mi bilmiyor ama heyecanlı bu konuda. Sonra da onun ölümünü izledik. Yüzü gözü kan içinde, gözyaşları içinde. O sahnede Burcu Biricik’in yüzünde, acıyı, şoku ve sonrasında bir ölüm ve bir doğum gördüm. Bizim en çok tanıdığımız Hülya çıkıverdi ortaya. “Benimle evleneceksin, evlendiğimiz gün seni kendi ellerimle öldüreceğim, bütün malına mülküne konup, cesedini köpeklere yem edeceğim”. İşte o an Hülya kurban değil avcı olmayı seçti. O yeminle çıktı yola. Peki yapabildi mi, yapamadı, hatta daha çok zarar gördü. Çok şey kaybetti. Yine vazgeçmedi ve artık hiç kaybetmemek için gözü kara bir savaşçı oldu. Kerim’le evlenmek için ve sonrasında yaptıkları işte şimdi tam olarak anlamlı gelmeye başladı. Haklı haksız tartışılır.

Kerim, Hülya ve Memo tam bir aile oldu artık. Hülya ile Kerim’in çiftlikte başbaşa halleri çok tatlıydı. Kerim’in Hülya’nın planlarını çözme denemeleri, karşılıklı sataşmaları, oynaşmaları, büyük bir heyecanla akşam yemeği sonrasında Kerim’in tatlı niyetine planlarını paylaşması. Yalnız Hülya’nın iç ses çok iyiydi. “Ay ne zormuş yakışıklı koca idare etmek”.  İlahi Hülya, sen o kürsü dibindeki kızları yersin, ramazan güllacı yaparsın onlardan. Ama derdin bu olsun sadece değil mi, geçmişin kara olaylarından hem kendini hem de Kerim’i korumak değil.

Bir Hüseyin Cevher varmış, Bayram Cevher’den öte. Onca yıl meğer baş kumandan oymuş, onun da ailesini korumak için yapacaklarının sınırları yokmuş. “Burası mı? Hülya’ya tecavüz ettiğin yer burası mı” diye sordu ya, buz gibi oldum o an. Ve Hüseyini’in Cem’i vurması. Çekemez dedim, vurmaz dedim, keşke vursa dedim, yahu, tak diye çekti vurdu suç aletinden. Minik bir şok yaşayıp olanı algılayamadığım doğru birkaç saniye. Oh iyi de oldu, ne de güzel oldu. Kolunu bacağını da koparabilirdi sonrasında. Evdeki örümcekleri kağıda yürütüp camdan atan ben söylüyorum bunu. Kadınlık adına alınmış hakkaniyetli bir intikam geldi Hüseyin Cevher’den. Bütün bu sahne için Tayanç Ayaydın’a kocaman tebrikler ayrıca. Bütün bunları izlerken, Hüseyin ve Hülya, abi kardeş gibi sımsıkı sarılsınlar istemiştim, o sahne de duygu yüklü bir şekilde sonradan geldi, gözler yaşlı izledim. (ne olacak bu dizi izlerken ağlama  huyum)

Hüseyin'e niyet, Bayram Bey’e kısmet diyorum. Nurgül nasıl bu kadar cin zeka anlayamamakla birlikte, adı da sanki Nurgül değilmiş gibi. Sürekli unutuyorum, Filiz’in ablası diyorum. Sanki ismi başka olmalıymış ama ben hala çıkaramadım. O duruş, o bakış, konuşmalar, haller, bir fettanlık, izlemesi güzel olsa da, sinir bozucu ^^. Bayram bey Süheyla hanım olmadan bulamadığı mavi gömlekten aldığı güçle, Nurgül’ü radarından kaçırmıyor, dernekte ateşle oynamaya başlıyor. Gözünü oyar Süheyla hanım senin, çiçeklerle boğar seni, dünyan ters düz olur ^^ Bayram Beyciğim. Hazır Bade vakasını sütten çıkma ak kaşık moduna çevirmişken ateşle oynama Bayram Beyciğim.  (oynayacak)

Hayat hep zor, belki de onun görevi bu. Hülya Cevher, başına gelen felaketten sonra kurban olmayı değil, tam bir savaşçı olmayı seçmiş. Allah hepimizi felaketlerden korusun derken, karşımıza çıkan ne olursa olsun bahaneler bulmayı bırakıp aksiyon almak lazım. (başka bir diziden anımsama ve kendime not). Hatta belki de oyunu hep kurallarına göre oynamak gerekmiyor. Bazen kuralları eğip bükmek, tabuları yıkmak gerekiyor gerçekten istediğimiz şeylere ulaşabilmek için ve hayata karşı savaşmak için. Muhtaç olduğumuz kudret bünyemizdeki XX kromozomunda mevcut çünkü.

Kısa kısa:

- Meğer Mahir’in o koca yüreğini Emine annesi beslemiş, büyütmüş. Sarılıp teyzem, annem diyesim geldi. Hayatı seven, insanları seven, dünya tatlısı bir pozitif enerji bombası. Nevzat yok derken bile, güzel yaşadı güzel öldü, darısı başımıza diyebilen bir kadın. 

- Zeynep keşke asıl sorunun Hülya olmadığını anlasa, o kadar sinir yaptı ki bünyesi kaldırmadı sonunda. Hastalıkla şaka olmaz vicdanım olduğundan yazamıyorum aklıma gelen şakaları. Hüseyin nasıl da gözyaşı döktü onu beklerken, bütün aile birden kenetlendi resmen. Bir insan ne yaşamış olabilir ki kendisini bu kadar değersiz hissedip bütün bu hissi öfkeye dönüştürsün. Çok az izledik Zeynep’in geçmişini, kocasının sevgisizliği miydi onu bu hale getiren ya da hep mi böyleydi, izleriz umarım.

- Hülya’nın, Zeynep’e gerçekten üzülmesi, daha gencecik kadın, birşey olmasın diye dualar etmesi, Ceren’i öpüp koklaması. Kanlı bıçaklı eltisi de olsa.

- Hülya ablasına kızsın mı, kızmasın mı bilemedim. Onun en özelini gidip Hüseyin’e anlatıyor. Hülya da bunu sanki intikammış, kindarlıkmış gibi algılıyor. Melek’in tarafından hikayeyi izleyince de o anın ateşi ve siniri ile yapar insan sanki. Burada taraf tutamayacağım.

- Ve yeni bela, ortaya çıkıyor, sonraki bölümde Aylin'i izleyeceğiz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER