Çağıl Nurhak Aydoğdu’nun hem Altın Koza hem de Malatya Film Festivali’nden ödüllerle dönen ilk uzun metrajlı filmi Yarım bu hafta gösterime girerek seyirciyle buluşuyor. Ülkemizin kanayan yarası haline gelmiş çocuk gelin sorununu ele alan film aynı zamanda toplumun dışına itilen, kabul görmeyen ve kaderleriyle baş başa kalan “ötekiler” in hikâyesini anlatıyor.
Kaderine karşı koyamamak..
Fidan, 15 yaşında, doğunun ismini bilmediğimiz bir köyünde yaşayan, annesini kaybettiği için kardeşlerine bakan bir genç kız. Günü gelip de yeterince olgunlaştığına karar verilince satılıyor ailesi tarafından. Satılıyor diyorum çünkü Fidan’ın evinden alınma ve gelin gitme sahnesinde para alışverişi görüyoruz. Kaderi başkaları tarafından çizilen Fidan’ın artık çocuk değil kadın olması gerektiğine karar veriliyor, yola düşülüyor. Fidan’ın son durağı bir Ege kasabası. Kendi memleketine göre görece daha iyi koşullar, daha çağdaş insanlarla karşılaşıyor. Ailenin yeni üyesine iyi davranıyor herkes, iyi karşılıyor; deyim yerindeyse ürkütmemeye çalışıyor. Küçük bir detay dışında: Damat ortada yok. Sonradan anlıyoruz ki Fidan’ın kaderi 35 yaşında olmasına rağmen çocuk gibi davranan, zekâ özürlü bir adam olan Salih’le evlenmekmiş. Biri hem fiziken hem zihnen biri de zihnen çocuk olan bu iki şanssız insan bir araya gelip kaderin kendilerine biçtiği hayatla boğuşmaya başlıyorlar.

Çocukları zorla büyümeye zorlamak..
Salih, annesinin sağlıksız ve aşırı korumacı tavrının altında kalan, ailesine yük olup kalmış, insanların eğlencesi olmuş bir garip aslında. Yaşı ve fiziksel olgunluğu gereği karı-koca ilişkisi konusunda bir fikri var ama bunu gerçekleştirmek konusunda zihnen yeterli değil. Bambaşka bir kültürden gelen, hem kökleri hem de konumu gereği zaten baştan “öteki” durumuna düşen Fidan’sa zoraki kocasından daha zor durumda. Akli melekeleri yerinde ve çocuk da olsa içinden çıktığı kültür ve ortasına düştüğü durumun bilincinde bir yandan; karşı çıkması, kaçması, geri dönmesi de mümkün değil. Salih’i her şeye rağmen koruyup kollayan annesi gibi bir anneden ve erkek olmanın getirdiği avantajlardan yoksun. Bu iki öteki insan mecburi birlikteliklerini mecburen yaşamaya ve bir arada daha çok zaman geçirmeye başladıkça el ele verirlerse kurtulabilecekleri fikrine kapılıyorlar. Ve bu rüya gibi fikrin peşinden giderken deyim yerindeyse hayata tosluyorlar.
Çok başarılı bir anne portresi
Sinemasal anlamda bakınca ilk film olmanın zorluklarını hem teknik hem de yazınsal anlamda taşıyan bir film Yarım. Senaryo ve diyalog konusunda problemleri var. Bunlar ilk filmler için görmezden gelinebilecek detaylar olabilir. Yönetmeninin röportajlarında anlattıklarından yola çıkacak olursak iyi niyetlerle soyunulan bir iş olduğu da son derece açık. Çocuk gelin sorunu aslında filmin anlattığı “ötekilerin, yarımların bir araya gelip bir bütün olma çabası” öyküsünün fonu. Buradaki iyi niyetten de şüpheye düşmüyoruz ancak seçtiği anlatım yöntemi yüzünden sıkıntılı bir konuda yanlış anlaşılabilecek şeyler söylemiş olabilir film demekten de kendimizi alamıyoruz. Belki bizim fazla hassas davranmamızdan kaynaklanmıştır bilemiyorum ancak Fidan karakterinin güzelliği, gençliği, canlılığı perdeye yansırken durumunu olumlamak mümkün olabilecekmiş gibi düşünüyoruz bir an. Görüntü yönetimiyle ilgili olarak yaşanan estetize etme kaygısı Fidan’ı ve Fidan’ın içine düştüğü durumu sıkıntılı aktarmış gibi algılamak mümkün. Bunun kötü niyetten değil kâğıt üzerindeki fikri perdeye yansıtırken yaşanabilen sorunlardan kaynaklandığına olan inancımız tam. Bir başyapıtla karşı karşıya değiliz elbet ancak çokça karşılaştığımız bir konuya farklı bir açıdan yaklaşmayı denemiş bir film var karşımızda; sinemada görüp kendiniz karar verebilirsiniz.
İyi seyirler.